Osmanlı’da Ramazan Ayı Gelenekleri

Kur’an’ın indirildiği ay olan Ramazan ayı Osmanlı’da nasıl ihya edilirdi? İşte Osmanlı’dan Ramazan tabloları...

Osmanlı’da Ramazan Ayı Gelenekleri
28 Nis 2020 21:59:40

Osmanlı’da Ramazan ayı daha gelmeden önce bu ayla ilgili hazırlıklar başlardı. Padişah tarafından ‘’Tembihnâmeler’’ yani normal günlerden daha bir titizlikle üzerinde durulması lazım gelen hususların yazılı olduğu nameler halka tebliğ edilirdi.

Yemekler israf edilmesin,

Yemekler dikkatle yapılsın,

Kılık kıyafete dikkat edilsin,

Din-i mübin-i İslâm’a daha da bir kuvvetli bağlanılsın,

Mesai saatleri iftara ve namaz vakitleri göz önünde bulundurularak ayarlansın.

Tenbihname, Arapça 'uyandırma, uyarma ve uyarı' anlamlarına gelen "tenbih" kelimesi ve Farsça 'mektup, kitap, mecmua' anlamlarına gelen "name" kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşur. Devletin özel ve önemli günlerde aldığı birtakım önlem ve tedbirleri, ikazları içeren genelgelerdir.

Esnaf Fiyatları Yükseltemezdi

Bunların yanı sıra esnafın Ramazan ayından istifade ederek fiyatları yükseltmeye kalkışmasını önlemek için özel bir tedbir alınarak, yiyecek, içecek, giyim, yakacak gibi ihtiyaç maddelerinin fiyatları bir bir belirlenir, bu fiyatlar listelenerek Şaban ayının son günlerinde ilân edilirdi.

Mesai saatlerinin de Ramazan'a göre ayarlanması istenirdi, böylece Ramazan boyunca devlet memurlarının mesai saatleri Ramazan'a göre yani iftar ve namaz vakti göz önüne alınarak ayarlama yapılırdı.

Hilali Görene 150 Kuruş

Ramazan ayının başlangıcı hadis-i şerifte belirtildiği üzere hilal görülmesi ile olur. Osmanlı’da bu hilali görüp de bildirenlere 150’şer kuruş verilmekte idi.

Sosyal Yardımlaşma

Osmanlı’da Ramazan günlerinde zenginler, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav vb. dükkânlarına girer, onlardan Zimem defterini yani veresiye defterini çıkarmalarını isterdi. Baştan, sondan ve ortadan rastgele sayfaların yekununu yaptırıp, “Silin borçlarını… Allah kabul etsin” der, çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezdi.

Osmanlı'nın akıllarda iz bırakan sadaka taşları ise taş bloklardan oluşan, genellikle cami veya türbe köşelerinde bulunan, ortası çukur, bir buçuk-iki metre yüksekliğinde taşlardı. Bu taşlar Osmanlı'da sosyal dayanışmanın bir parçasıydı. Fakirler dilenmekten, zengin riya ve gösterişten çekindiği için sadakalarını bu taşlara koyar, fakir de gece vakti gelip ihtiyacı kadarını buradan alıp, geriye kalanını kendisi gibi bir başka fakire bırakırdı.

Askıda ekmek uygulaması ile de durumu olan kimseler fakirleri gözeterek kendi ekmeklerini aldıktan sonra askıya asılması ve sonradan fakirlere ücretsiz verilmesi için ekmek alırdı. Bu hayırlı faaliyete ‘askıda ekmek’ adı verilirdi.

Garibanlara iftar sofraları kurulurdu

İhtiyaç sahibi hânelere kumanya yardımı yapılırdı. Meslek erbabları önden veya sonradan parası ödenmesi şartıyla onları bilâ-bedel ihtiyaç sahiplerine hizmet verdirilirdi. Bir berbere parası olmayanları tıraş ettirmek gibi.

İftar Sofraları

Ramazan sofraları iki aşamalı kurulurdu: Birinci aşama 'İftariye' denilen ilk fasıl, ikincisi de yemeklerin yendiği ikinci fasıl. İftariye, açlığın verdiği hızla yemeklerin üstüne atılmayı önlemek üzere tertiplenmiştir. Küçük tabaklarda ve sahanlarda reçeller, peynirler, zeytinler ve benzeri yiyeceklerden teker teker alınır. İftariyeden sonra akşam namazı kılınır, ardından ikinci fasla geçilirdi.

Çorba, etli-sebzeli çeşitli yemekler ve tatlılar sırasıyla sofraya gelirdi. Genelde Ramazan süresince balık ve öteki deniz ürünleri tercih edilmez, sarımsak ve soğan, çevreye rahatsızlık vermemek için çiğ olarak pek yenmezdi.

Ev sahibi iftara gelen konuklarına hediye olarak ‘diş kirası’ verir, fakirlere ayrıca bir ihtiyaçlarını karşılasınlar diye diş kirası olarak para verildiği de olurdu. ‘Kibarların hunbürden dediği, filerz namındaki çıkı’ya ziyafet sonrasından kalan yemekler konulur, bunlar da ihtiyaç sahiplerine verilirdi.

Osmanlı Sahur Geleneği

Sahurda tok tuttuğu için sıklıkla ‘ekmek oğması’ yenirdi. Yöreden yöreye adı değişen bu yemek, bayat ekmeklerin ovalanıp 3-4 kaşık sade yağla kavrularak yapılırdı. Üstüne bir yumurta kırıp azıcık süt eklendikten sonra sütünü çekinceye kadar ateşte tutulan oğma, demlendirildikten sonra hoşafla birlikte yenirdi.

Ramazan'ın Vazgeçilmez Şerbetleri

Bugünkü soğuk içeceklerin yerini şerbetler alıyordu. Şerbetler, birçok hastalığa iyi geldiği gibi özellikle Ramazan ayında sindirmeye yardımcı olur ve vücudun sıvı/şeker dengesini sağlamaktadır.

İftar Vakitlerinde Kapılar Açık Tutulurdu

Osmanlı’da Ramazan’da halk, eşine-dostuna iftar vermeyi büyük bir ibadet kabul eder, misafir ağırlamak için çırpınılırdı. Ramazan boyunca iftar vakitlerinde kapılar açık tutulurdu. Böylece yolda kalan ve ihtiyacı olan herkes istediği eve girer iftar sofrasına dâhil olurdu. Bunun için tanıdık olmaya gerek yoktu ve iftar için gelenin kim olduğu da asla sorulmazdı.

Arife Çiçeği

Osmanlı’da bayramların bilhassa çocuklar için ayrı bir yeri vardır. Bayramlıklarıyla sokakta gezen çocuklara “Arife Çiçeği” denilirdi.Osmanlı'dan gelen “Arife Çiçeği” kavramı; bayramdan birkaç gün önce yapılan alışverişin ardından çocukların sabırsızlanarak giysilerini bayramdan bir gün önce, yani Arife günü, giyerek dolaşması olarak tanımlanırdı.

Sosyal Hayat

Osmanlı döneminde, Ramazan ayında gündüzleri adeta sokaklar boşalırdı, insanlar akşamları ise hem çalışır hem de eğlenirdi. Teravih namazları hep birlikte kılınır. Hanımlar evlerinde sohbetler yapar, Kur’an-ı Kerim tilaveti ile uğraşırdı. İftar ile sahur arasında ortaoyunu, meddah, karagöz gibi oyunlar izlenirdi.

Cerre Çıkmak

Cerre çıkmak Ramazan geleneklerinden birisiydi. Osmanlı Devleti'nde medreselerde yaz tatilleri 'Üç Aylar'da verilirdi. Medrese talebeleri hem kendi bilgilerini pekiştirmek hem de dinî konularda halkı aydınlatmak için İmparatorluğun farklı bölgelerine gönderilirlerdi. Bu gönderme olayına "cerre çıkmak" denirdi.

İlk İftar Topu Kimin Zamanında, Nereden Atıldı?

İlk iftar topu II. Mahmud döneminde atılmıştır. Topların atıldığı yerler ise Kız Kulesi ve Rumeli Hisarıdır. Ayrıca II. Mahmud döneminden önce Padişahlar halkla birlikte iftar yapmazlardı, II. Mahmud’un halk arasında ‘’Gavur Padişah’’ lakabıyla anılmasıyla birlikte bu imajını düzeltmek isteyen Padişah halkla iftar açmıştır.



0 Yorum

Yorum Yaz