Çin tarafından işgal edildiğinden bu yana zulüm, baskı, kan ve gözyaşının hiç eksik olmadığı, adeta bir ulusun toptan imhasına karar kılındığı bir coğrafya olan Doğu Türkistan adeta kapalı bir kutu gibi. Gelen bilgiler, olanların cüzi bir kısmı.
Olayların içinde bulunan, bire bir yaşamış, yaşayanlarla beraber olmuş Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği (TÜRKİSTANDER) Başkanı, araştırmacı-yazar Burhan Kavuncu ile yapılan röportajda Doğu Türkistan konusunu iç ve dış dinamikleriyle ele alandı.
Röportajda Burhan Kavuncu, birçok önemli noktaya değindi.
İşte yapılan o röportaj:
1-Türkistan denilince neresi kastediliyor? Sınırları çizer misiniz? Doğu Türkistan olarak sürekli gündeme geliyor mesele, Ama zannedersem mesele Türkistan meselesidir öyle değil mi?
Bismihi Teâlâ.
Tabii ki öyle. Türkistan bir bütün olarak düşünülmelidir ve ancak bir bütün olarak gelecekte var olabilir. Ancak bugün öncelikli ve acil meselemiz, yok edilme noktasında olan Doğu Türkistan’dır.
Türkistan (haritada da gördüğünüz gibi) Orta Asya’dır. Coğrafi olarak Merkezi Asya yahut Central Asia olarak ifade edilen bölgenin ismi, tarihî ve siyasî olarak Türkistan’dır. Türkistan Batı’da Hazar Denizi ve Ural Dağları, Doğu’da Altay Dağları ve Çin seddi, Güney’de Afganistan ve Horasan, Kuzey’de de Sibirya arasında kalan bölgenin adıdır. Toplam 6 milyon km2 alanda, 120 milyon Türkçe konuşan Müslümanın yanı sıra Tacik, Dungan (Çinli Müslüman), Peştun gibi kavimlerden de yaşayanlar bulunmaktadır.
Türkistan, Doğusu ve Batısıyla “Büyük Türkistan” olarak tarihte yerini almıştır. Yaklaşık 150 yıldır Rus ve Çin işgali altındadır. Rus işgali altında olan bölgeye Batı Türkistan (toplam 4,2 milyon km2) denilmektedir ki Sovyet döneminde Stalin tarafından 5 ayrı devlete bölünmüştür. Çinliler tarafından işgal edilen bölgeye de Doğu Türkistan (1,8 milyon km2) deniyor. İki ayrı bölgede farklı işgal yönetimleri tarafından farklı politikalar uygulandığı için, zamanla problemler de farklılaşmıştır. Batı Türkistan’daki beş devlet, 1991 yılında bağımsızlığını kazandı. Doğu Türkistan ise, Çin rejimlerine karşı direnişlerle geçen son150 yıllık döneminde, üç defa bağımsızlık ilan ettiyse de (1873-1933-1944) sonuç olarak işgal altındadır.
2-Doğu Türkistan sorunu nedir? Ne gibi sorunlar yaşanıyor?
1949’dan beri Komünist Çin devletinin işgali altında olan Doğu Türkistan, her türlü asimilasyon politikasına rağmen kimliğini kaybetmedi, son yıllarda ise tamamen yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Mao’nun 1965-75 yılları arasında ilan ettiği “Kültür Devrimi” özellikle dinî değerleri yok etmeye yönelikti. Bu dönemde Doğu Türkistanlı bir çok alim boyunlarına yafta asılarak sokaklarda gezdirildikten sonra idam edildiler. 1991’de Batı Türkistan’daki beş devletin bağımsız olmasından tedirginlik duyan Kızıl Çin yönetimi, Doğu Türkistan’da baskıları arttırdı. Resmi dairelerde Çince mecburiyetinin yanı sıra, aydınlara ve dindarlara yönelik tutuklamalar, ibadetlere müdahaleler başladı. Bunun sonucu olarak 1990’da Barın,1997’de Gulca ve 2009’da Urumçi katliamları gibibir çok olaylar ve ayaklanmalar meydana geldi.
Çin devletinin Doğu Türkistan’daki imha ve asimilasyon politikasını maddeler halinde özetleyecek olursak:
1-Doğu Türkistan’daki okullarda anadilde eğitim yasaklanmıştır ve 2004’ten beri Çince yapılmaktadır.
2-Onbinlerce kişi, öncelikli olarak din adamları, sanatçılar, öğretim üyeleri ve ticaretçiler hapishanelerde, ağır işkence altındadır. Son 18 ayda beş din alim hapishanede şehid olmuştur. Çin yönetcileri Batının desteğini almak için “İslamcılıkla” mücadele ettiğini öne sürmektedir ama hiçbir dini görünürlüğü olmayan bir çok sanatçı, seküler görüşlü akademisyen de hapishanelerde, bir çoğu hükümlü bazıları da tutuklu durumdadır. En az iki yıldan beri terör diye bahane edebilecekleri hiçbir olay olmamıştır.
3-Sakıncalı olarak fişlenen (resmi açıklamalara göre aşırı dinci eğilimleri olan, Çince bilmeyen veya Çin tarihi, kültürü yetersiz olduğu iddia edilen, aslında ibadetlerde ve Uygurca konuşmakta ısrar eden) milyonlarca Doğu Türkistanlı toplama kamplarında “yeniden eğitim” adı altında işkence görmektedir.
4-“Kardeş aile” projesiyle, Türkistanlıların evlerine Çinli erkekler yerleştirilmektedir. Son resmi açıklamaya göre 1 milyon120 bin Çinli görevli, 1 milyon 690 bin Türkistanlının evine girip, belirsiz bir süre kalmıştır.
5- Yüzbinlerce Türkistanlı iş, eğitim vs bahanelerle zorunlu göçe tabi tutulmaktadır.
En az 35 milyon olan Türkçe konuşan nüfus, Çin makamlarına göre 12 milyon olarak açıklanmaktadır. 50 sene önce %6 olan Han Çinlisi nüfusu bugün %40’ı geçmiştir. Bütün bunlar asimilasyonun ve yerleşim politikalarının “imha” aşamasına geldiğini göstermektedir.
3-Batı Türkistan’da hangi ülkelerde, hangi sorunlar yaşanıyor?
Eski Sovyet cumhuriyetleri olan Özbekistan, Kazakistan,Tacikistan, Türkmenistan ve Kırgızistan 1991 yılında, SB’nin dağılmasıyla birlikte bağımsız oldular. Bu ülkelerde eski komünist parti kadroları yönetimde başıboş kaldı. Eskisinden daha sert otoriter yönetimler altında, ekonomiyi mafia gruplarıyla paylaşarak yolsuzluk ve krizlere yol açtılar. Başlıca muhalefet potansiyeli dindar kesimlerde mevcuttu. Batı’nın ve Rusya’nın desteğini alarak, muhalefete ve dindar olan halka baskılar başladı. Sesi çıkan kişi ve gruplar bastırıldı, neticede muhalefetin tamamı yok edildi. Ekonomik kriz ve otoriter yönetim biçimi ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, Batı Türkistan ülkelerinin ortak karakteri haline gelmiştir. Özellikle Tacikistan ve Türkmenistan’da durum çok ağır. Kerimov’un ölümünden sonra bazı iyileşmeler olsa da Özbekistan’da henüz istikrar sağlanamadı.
4-Özbekistan'da uzun süre İslam Kerimov zulmü yaşandı. Ölümünden sonra bir iyileşme yaşandığını söylüyorsunuz. Nasıl bir değişim oldu? Türkiyede bulunan Özbek muhacirlere yansıması nasıl oldu?
Kerimov’un 2016 yılında ölmesinden sonra, yeni başkan Mirziyayev döneminde bazı reformlar, değişiklikler olmaya başladı. Kısmi rahatlamalar yaşandı. Ama bir süredir reformların durduğu hatta geriye gidişin başladığı söylenmekte. Bireysel ibadetlere önceleri, Kermov döneminde büyük baskı vardı. Bunların bir çoğu kaldırıldı. Ama kamuda başörtüsüne ve çocukların camiiye gitmesine izin verilmiyor. Okullarda başörtüsü yasağı için geçtiğimiz sene 15 Ağustos’ta kanun çıkarıldı. Eski dönemde yapılan işkencelerden ve yolsuzluklardan sorumlu olan MHH (Milli Güvenlik Hizmeti) kadroları bütün güçleriyle değişime karşı direniyor.
Kerimov’dan sonra Türkiye ile Özbekistan arasındaki ilişkilerde belirgin bir düzelme oldu. Daha doğrusu Özbekistan bütün komşularıyla iyi ilişkiler kurmaya yöneldi. Türkiye ile de oldukça olumlu adımlar atıldı. Bunun sonucu olarak Türkiye Özbekistanlı muhacirlerin problem ve taleplerinde kolaylık göstermemeye başladı. Halbuki Özbekistan’daki değişimden umutlanarak ülkesine dönen bir çok kişi orada hapse atıldı. Yani muhacirlik için gerekli şartlar devam etmekte.
5-Ülkemizde Türkistandan gelen muhacirler nasıl sıkıntılarla karşılaşıyor? Siz Türkistander olarak ne gibi yardımlarda bulunuyorsunuz?
Türkiye’de bulunan Türkistanlıların bir kısmı muhacir yani dini-siyasi baskılar sebebiyle ülkesini terk etmek zorunda kalmış kişiler, çoğunluğu ise ekonomik kriz sebebiyle iş aramaya gelmiş “mihnetçi” yani emekçiler. Biz bütün Türkistanlılara, ama öncelikli olarak muhacirlere hizmet sunmaya çalışıyoruz. Gelenlerin tümüne “göçmen” dersek, Türkistanlı göçmenlerin problemleri birkaç başlık altında sıralanabilir:
-İkamet (oturma izni), çalışma izni, çocukların eğitimi ve sağlık. Tabii her ülkede görülen “yabancı düşmanlığı” veya önyargılı “terör operasyonlarını” ayrıca belirtmeliyim. Biz bütün önyargılarla mücadele ediyoruz. Problemlerin çözümü için gayret etmekteyiz. Türkiye’nin Ortaasya ülkeleriyle “devletten devlete” ilişkilerinin öne çıkması nedeniye, Batı Türkistanlı göçmenlerin sorunlarının çözümünde pek istekli davranmadığını söyleyebiliriz.
6-Son zamanlarda gündeme gelen Doğu Türkistan’daki kamplar meselesi var. Bir takım gazeteciler, televizyoncular hatta siyasiler, kamplarla ilgili batı medyasının algı yaptığını aslında kamplarda bir işkence veya farklı sıkıntılar olmadığını ima eden konuşmalar yaptılar. Kamplar gerçekten masum mu? Yok değilse kampların iç yüzünü ve sıkıntıları anlatır mısınız?
Doğu Türkistan’daki toplama kamplarının varlığını Çin uzun süredir inkar ediyordu. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun TBMM’de yaptığı açıklamaya göre, Çin devleti tarafından 9 Ekim 2018 tarihinde yürürlüğe sokulan “Terörle Mücadele Kanunu’nun Sincan Uygur Özerk Bölgesinde Uygulama Usulünün Gözden Geçirilmesi Hakkında Karar” ile bu kampların varlığı kabul edildi. Karar metnine göre “terör örgütlerince kandırılan Çin vatandaşlarına Çin tarihi, Çin kültürü, Çince ve aşırılık karşıtı mevzuat ve en az bir meslek öğretildiği” ileri sürülmektedir.
Bu resmi metin bile Çin yönetiminin Doğu Türkistanlılara, onların milli ve dini kimliğine bir baskı uygulandığını kabul etmektedir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, kamplardaki uygulamanın “bireylerin hiç bir hukuki zemini olmaksızın hapsedilmeleri, aileleri ve toplumla ilişkilerinin kesilmesi gibi temel hak ve hürriyetleri kısıtlayıcı idari uygulamalar” olduğunu ve bundan duyduğu “kaygıları” Çin makamlarına ilettiğini belirtmektedir. Çin devletinin “yeniden eğitim kampı” dediği yerler, dikenli teller ve yüksek duvarlarla çevrili, içeridekilerin tek tip elbise giydiği, sabahtan akşama kadar Komünist Parti marşları söyletilip geceleri yataklarına zincirle bağlandığı en yeni nazi usulü “toplama kamplarıdır”. Bu kamplarda milyonlarca Doğu Türkistanlı, sadece Komünist Parti gözlemcilerinin “iyi vatandaş” kriterlerine uygun görülmediği için kapatılarak “eğitimden” geçirilmektedir.
Şunu ifade etmeliyiz ki, Çin hükümeti yaptığı zulümleri, Batı kamuoyunun baskıları sonucunda kabullenmek zorunda kalmıştır. BM İnsan Hakları Konseyi, HRW, batılı medya ve ülkelerin çeşitli parlamento organları, Doğu Türkistan’daki zulmü gündem yapmaktadır. Bütün bu kurumların hangi nedenlerle bu konuya eğildikleri ikincil önemdedir. Konuyu biz değil de onlar gündeme getirdiği için utanmamız gerekirken, Türkiye’deki bazı muhafazakâr çevreler gerçekten çok ayıp, utanmaz bir şekilde, “bu konuyu gündeme getirenler CİA ajandasına hizmet etmektedir” diyebilmişlerdir. Eğer olmayan bir şey gündeme taşınıyorsa, kabul ederiz, Türkistanlılar Batılı emperyalistlerin aleti olmuşuzdur. Ama yaşadıklarımız bire bir gerçek ise, bize bunu söyleyenler ‘kafasını kuma gömmüş’ zavallılardır. Ve mazlumların hakkını savunmayı Batılıların inisiyatifine bıraktıkları için, asıl onlar emperyalizmin değişmez hizmetkarlarıdır, bu gafletleriyle.
7-Türkiye'de gerek yetkililerden gerekse STK’LARDAN Türkistan meselesinde destek gösterenler var mı?Desteğini esirgeyenlere ne demek istersiniz? Bu konunun gündeme gelmemesinde özel çaba sarfeden bir ekip mi var?
Türkiye kamuoyu Türkistan konusunda genel olarak hassastır. Bu hassasiyeti her seviyeden görevlilerde, halkta her zaman görüyoruz. Bunda Türkistan’ın “ana vatan” olması kadar, Türkistanlıların akraba olmaları ve Türkiye’ye gelmiş hemşehrilerimizin genel olarak olumlu bir izlenim bırakmaları etkili olmuştur. Halkın İslamî hassasiyetini Filistin, Bosna veya Çeçenistan gibi konular gündeme geldiğinde de görmüştük. Fakat bu olaylar olduğu zaman gösterilen büyük tepkiler, kitlesel mitingler henüz yapılmadı. Görüştüğümüz STK yöneticileri, resmî görevliler, medya mensupları ve halkın bütün kesimlerine mensup vatandaşlar “Doğu Türkistan meselesi” dediğimizde gözleri dolmakta, sevgilerini ve üzüntülerini belli etmektedirler. Ancak siyasi şartlar, Türkiye’nin “dış politik hassasiyetleri” ve yapılan bazı olumsuz propagandalar, insanlarımızı daha temkinli hareket etmeye zorluyor. Burada Ak Parti hükümetinin de ciddi etkisi var. Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Çinli Bakan’la yaptığı ortak açıklamada “Çin aleyhinde bütün faaliyetleri engelleyeceğiz, buna yayınlar da dahil” sözünün gereği yerine getiriliyor zannederim. Ana akım medya Doğu Türkistan konusuna asla yer vermiyor. İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Doğu Türkistanlı 70 kişinin yürüyüşü haber bile olmadı. Ankara il sınırlarına girince de (Kızılcahamam’da) polis engellemesi ile geri dönmek zorunda kaldılar.
Aslında medyadaki/ sosyal medyadaki olumsuz propagandanın etkisi fazla değil. Hemen hemen bütün kesimler Doğu Türkistan konusunda iyi niyetli ve samimi. İstisna olanlar, kendini Ak Parti iktidarına nispet eden bazı kişiler ile Çin ajanı olduğu öteden beri bilinen Aydınlık isimli karanlık grubun yandaşları. Bunlar Doğu Türkistan’daki zulümleri örtmek için yarışa girmişler. Bu uğurda Türkistanlılara iftira atmaya kadar varan çirkin söylemlere rastlıyoruz.
Tabii burada şunu da belirtmemiz gerekir: Doğu Türkistan’daki durumdan yararlanarak Türkiye’yi yalnızlaştırmak isteyen Batılı mihraklar da mevcuttur. Bazı Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin, “denize düşen …” misali ABD’yi kurtarıcı gibi görmeleri, hatta ABD bayrağı ile bazı gösteriler yapmaları, bizim için utanç vericidir. Sayıca çok az olsa da böyle şuursuz kişiler, gruplar, her çevrede bulunabilir. Bunlar Türkistanlıları asla temsil edemez.
Son söz olarak şunun altını çizmek istiyorum: ABD, tarihinde hiç bir zaman iyilikten yana olmamıştır. Bütün kötülüklerin elebaşıdır. Çin zulmünün de her zaman işbirlikçisidir. Müslüman Türkistan söz konusu olduğunda, Komünist Rusya düşmanı olduğu Çin’e nasıl yardım etmişse, ABD de Doğu Türkistan başarıya doğru adım attığı anda, aynı şekilde karşımıza dikilecektir. Onun yaptığı sadece Çin aleyhinde bir propaganda malzemesi olarak Doğu Türkistan’ı kullanmaktır. ABD ile birlikte Doğu Türkistan davası asla iyi bir noktaya gelmez. Şimdiye kadar ABD ile (geçmişte İngilizlerle) işbirliği yapan bütün ülkeler, halklar, liderler nasıl hüsrana uğramışsa, bugün işbirliği yapanlar da aynı yere varacaklardır. Bu şeytana bir daha alet olmayız, olmamalıyız.
Türkistan’ı ve özellikle kanayan yaramız Doğu Türkistan’ı konuşma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim.