Padişah çiftliğinde olmaz bunlar

Akif Beki yazdı. Şimdi de Diyarbakır Kulp Kaymakamı ile Bahçelievler Camii İmamı üzerinden bir bilek güreşi izliyoruz. Diyanet, inceleme başlatmakla yetindi. İçişleri Bakanı Yerlikaya da inceleme sonucunu beklemeye çağırarak yatıştırmaya çalışıyor. AK Parti beklemede, yerel seçim üzeri durum hassas. Cami ve cuma cemaati, muhafazakâr Kürtler. Onları ürkütüp AK Parti’den kaçırtacak provokasyonlara gelmekten mi çekiniyorlar? İktidarın … Padişah çiftliğinde olmaz bunlar Devamı »

Eklenme Tarihi: 24 Oca 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 24 Oca 2024
Padişah çiftliğinde olmaz bunlar

Akif Beki yazdı.

Şimdi de Diyarbakır Kulp Kaymakamı ile Bahçelievler Camii İmamı üzerinden bir bilek güreşi izliyoruz.

Diyanet, inceleme başlatmakla yetindi. İçişleri Bakanı Yerlikaya da inceleme sonucunu beklemeye çağırarak yatıştırmaya çalışıyor.

AK Parti beklemede, yerel seçim üzeri durum hassas. Cami ve cuma cemaati, muhafazakâr Kürtler. Onları ürkütüp AK Parti’den kaçırtacak provokasyonlara gelmekten mi çekiniyorlar?

İktidarın öbür ortakları ise bastırıyor, MHP ile BBP’den kaymakama arka çıkan sesler duyuluyor.

Bakan Yerlikaya’ya göre Kaymakam, şehitlerimizle ilgili kısmı atlayan İmam’ın hutbeyi tam okumasını sağlamış.

Ama nasıl sağlamış? Hutbenin ardından küfür ve şiddete başvurarak, terörist muamelesi yaparak mı imamı düzeltmeye kalkmış? Hangi kanundan aldığı hak ve yetkiyle? Zurnanın zırt dediği yer de burası.

İmam, darp edildiğini iddia ediyor. Kaymakam, elini bile sürmediğini söylüyor.

Bir yanlışı görüldüyse imama adli, idari işlem başlatılabilirdi.

“Kardeşi polis, babası köy korucusu” bir Diyanet imamı bile terörist muamelesinden kurtulamıyor, savunmaya bin şahit gerekiyorsa poliste, korucuda kimsesi olmayanları siz düşünün.

Diyanet, imamına sahip çıkamıyor. Diyanet Sen ile Memur Sen, ilçe başkanları da olan imama sahip çıkıyor. Ancak onların başkanları da kaymakam ve valilerin dayanışmasına hedef. ‘Devlet nizamı asilik kabul etmez Ali Efendi’ naralarıyla gözdağı veriliyor.

Asilik, kanuna karşı gelmek değildi sanki. Kanun düzenini savunmayı asilik sayan bir kafayla nere yönetiliyordu? Devlet olmadığı muhakkak.

BU İŞLERE KREMLİNOLOG BAKAR

İlk ikisine ikna oldum, üçüncüsüne hayatta inanmak istemem ama üç şey çıkarılıyor yukarıdaki tablodan.

Bir: Üç, beş oy için ucuz siyasi popülizmin dibini kazıyan, terörle mücadeleyi iktidar mücadelesine alet ve istismar edenlerin millete kıyağı, devlete hediyesidir bu. Unutulmayacak bir iyilik. Eserleriyle ne kadar gurur duysalar az.

İki: Bir düzende kanun uygulayıcılar kendini kanun yerine koyuyor, kanunun üstünde görüyor, kanunla çizilen görev ve yetki sınırlarını pervâsızca aşıyor ve hâlâ o görevde tutuluyorlarsa orada üstünlerin hukuku geçerlidir, hukuk üstün değildir.

Üç: Kulp’ta yaşananlarla ona destek ve tepkilere ilk kez rastlamıyoruz. Tekil bir hizalanma, yeni bir siyasi diziliş değil. Mağdurların yanında hukukun da ezilip gittiği itiş, kakışlar üretiyor sistem. Sıklığı arttı. Arka tarafta dönen başka anlaşmazlıkların yansımasına benziyor.

Kimi körüklemeler, ortaklar arasında siyasi bir bilek güreşini dışa vuruyor belki. Kimi de aile içi güç çekişmelerini yansıtıyor olabilir. Esrarını çözmeye yerli, milli Kremlinolog lâzım.

İktidarın farklı kanatlarını karşı karşıya getiren diğer çatışmaların da gizemi henüz çözülmeyi bekliyor.

DUMANLA MESAJLAŞMIYORLARSA BU YANGINLAR NE!

Anayasa’da açıkça yazıyor. Başka mahkemelerle arasında bir görev uyuşmazlığı çıkarsa Anayasa Mahkemesinin dediği olur, kararları kesindir, herkesi bağlar.

Bir yetki karmaşası yok, son sözün kimde olduğu belli.

Yine de Yargıtay, Can Atalay kararını tanımadı. Anayasa’yı çiğnemek ve keyfi davranmakla da AYM’yi suçladı.

Ve kaymakam-imam çatışmasındaki gibi, ortaklardan biri Yargıtay’dan yana. Diğeri de AYM’den rahatsız ama odun taşımak yerine yangını kontrol altına alıp söndürme telâşına düştü.

Ya da şu son Merkez Bankası olayını alın. Aile çiftliğine çevrildiği iddiaları, iki kelimeyle çürütülebilirdi. Öyle yalanlanıyor ki doğrulamaktan beter.

Ekonomiyi kurtarmasını istemeyenler, Hafize Hanım’a saldırıyormuş. Babası, güya bebek bakmaya gelip hiç çıkmadığı MB’de her işe karışıyor, diye yalanlar yayıyorlarmış.

Ama bu savunma, Başkan Hafize Gaye Erkan yerine babasından geliyor. Hangi yetki ve sıfatla?

Dezenformasyonsa niye Dezenformasyonla Mücadele Merkezi de yalanlamıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığıyla İletişim Başkanlığı, sadece CİMER’e yapılan şikayeti kendilerinin sızdırdığı iddiasını yalanladı. Bizi karıştırmayın, diyorlar da başka bir şey demiyorlar.

Çiflikat-ı hümayunda bile yetki kimdeyse o konuşur.

Ortalık toz duman. Nasıl, ne uğruna izin verilebiliyor bunlara?

Açıklanamıyor.

O yüzden de birtakım yakıştırmalarla izaha uğraşılıyor.

Çünkü olayın iki tarafı da iktidar içindenmiş, birbirlerinin ayağına basıyorlarmış, Hafize Hanım’ı önerip arkasında duran kimse asıl hedef oymuş da… Aile içi iktidar mücadelesiymiş, kimse karışamıyormuş da… Karınlarından konuştukları için bu gurultular çıkıyormuş da…

Hadi ya, öyleyse sorun yok mu; kabul edilebilir bir izah mı?

Dumanla mesajlaşmak için adâleti, ekonomiyi, kanun düzenini kimsenin ateşe atabileceğine inanmam. Aklım almaz.

Fakat bu kadarı da padişah çiftliğinde dahi olmaz yahu, nasıl çıkacağız işin içinden?