Nihat Ergün Milli Görüş kökenli ciddi bir entelektüeldir. AK Parti döneminde çeşitli bakanlıklarda bulunmuştu. Şimdi DEVA Partisi’nin kurucularından.
Siyasi tecrübelerini anlattığı “Adım Adım Siyaset” kitabında çok önemli tespitler var, biri şöyle:
“Partiler bir süre sonra parti olmaktan çıkıyor, siyasi cemaate veya siyasi şirkete dönüşüyorlar…”
Bu tespit, siyasi hayatımızın tahlilinde anahtar değerindedir. Siyasi partilerin “cemaat” yani bireyselliği engelleyen “sık dokulu” yapılar haline gelmesi; kongrelerin, adaylıkların “yukarıdan” gelen emirlerin uygulandığı formalitelere dönüşmesi… “Şirketleşme” ise başta rant olmak üzere siyasetin servet kaynağı olarak kullanılması…
Sağ, sol fark etmiyor, yeter ki imkân olsun! Muhafazakâr dünyada ise bu süreç dini değerlerin ‘kullanılmasıyla’ pekiştiriliyor. Ergün örneklerle anlatıyor.
‘SIK DOKULU’ YAPILANMA
Ak Parti merhum Erbakan’ın partisindeki bu yapıya itiraz ederek doğdu. Kuruluş tüzüğündeki özgürlükçü düzenlemeler o dönemi yansıtır, artık çoktan kağıt üzerindedir.
Bugünkü AK Parti bütün görev ve adaylıkların atamayla oluştuğu, “sık dokulu” bir siyasi yapıdır.
Hukuki sıfat ve yetkileri parti liderliği ve Cumhurbaşkanlığı olan Erdoğan hakkındaki ululaştırıcı, ulvileştirirci sözleri biliyorsunuz, bu da aynı yapının tezahürleridir.
Bu lider anlayışı, 2017 referandumuyla CB sistemi halinde devlet hayatına intikal etti.
Kamu yönetiminde davranışsal cemaatleşme ya da ‘sık dokulu’ davranışlar: Özerk, bağımsız kurum kabul etmemek ve kamu görevlerine sadık “bizden” isimler atamak şeklinde gerçekleşti. Merkez Bankası, yargı, genel bürokrasi… Bunları biliyorduk da AFAD ve Kızılay’daki yapı son müessif depremde ortaya çıktı.
KIZILAY VE AFAD
Kızılay, AHBAP’a 42 milyon liralık çadır satıyor! Bir STK olarak AHBAP’ın çalışmalarını alkışlıyorum. Sorun Kızılay’ın bizzat dağıtması gereken çadırları satmasıdır.
Kızılay Başkanı Kerem Kınık, önce bunu savundu, ertesi gün “haberim yoktu” dedi, öğrendiğinde eleştirdiğini söyledi. Kızılay bünyesinde holdingleşme ve şirketler dikkat çekiyor, tabii hepsinin başında “bizden” isimler.
Mehmetçiğin gecikerek devreye dahil edilmesini de Kızılay Başkanı AFAD’ın “afet operasyonunun içerisinde askerin konumlandırılmadığı”nı söyleyerek açıkladı.
AFAD’da Afetlere Müdahale Genel Müdürü hiç ortalıklarda gözükmeyen İsmail Palakoğlu “Gönüllerin Sultanı Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi” kitabının yazarı bir tasavvuf uzmanı!
Liyakat değil, “bizden” atama örneği…
İYİ Parti söcüsü Prof. Kürşad Zorlu dünkü açıklamasında söyledi:
“AFAD’ın taşra teşkilatları üzerinde yaptığımız araştırmaya göre 81 ildeki müdürlerden 65’inin bilgisine erişilmiştir. Bunlarda sadece 15’i arama kurtarma hizmetlerini doğrudan ilgilendiren yer bilimi/inşaat ve sağlık bilimlerinde lisans düzeyinde eğitim görmüştür ve bu 15 il müdürünün hiçbiri deprem bölgesinde görev yapmamaktadır.”
Halbuki “Afet yönetimi” bir bilim dalıdır ve İTÜ’de bu kürsünün başında saygın bilimcilerimizden Prof. Mikdat Kadıoğlu bulunmaktadır.
RANT SİYASETİ
Bu “sık dokulu” yapılanmanın ekonomideki yansıması rant!.. Davutoğlu hükümeti yolsuzlukla mücadele yasaları hazırlamaya kalktığında Erdoğan’ın sözlerini hatırlıyor musunuz?
“İnşaat sektörü çok önemli. Ekonominin lokomotifi inşaat sektörüdür. Sert kararlar alırsanız, ekonomiyi olumsuz etkiler. Mal bildiriminde de çok dikkatli olunmalı. Böyle giderse görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız…” (18 Ocak 2015)
Kamu İhale Kanunu’nda iki yüze yakın değişiklik yapılarak “davet usülü” ihalelerin kural haline getirilmesi “bizden” işadamlarına ihale vermenin kapısını sonuna kadar açtı.
“İmar afları” sadece imara aykırı yapıları meşrulaştırmadı, denetimsizliği teşvik etti.
Başta İstanbul olmak üzere gökdelenler, AK Parti zamanında göklerimize tırmandı.
Hangi parti iktidara geçse, tabanı bunları isteyecektir!
Sorun da yapısaldır: Hukukun değil siyaset üstün olması, bağımsız kurumların ve denetim organlarını zayıflığı, kamuoyu denetiminin cılızlığı…
Türkiye sandıktan bir ‘fedai iktidar’ çıkarmak zorunda: Oy kaybetme pahasına hukukun üstünlüğüne, kuralların ve kurumlardın güçlenmesine kendini adamış bir iktidar… En büyük vatanseverliktir bu.