“Şiddet ancak yalanla gizlenebilir, yalan ise ancak şiddetle sürdürülebilir” diyor Soljenitsin.
Tarih 7 Mayıs 2023. Seçime henüz bir hafta var. Ekrem İmamoğlu, Erzurum’da otobüsün üzerinde konuşuyordu. Bir grup, onu ve dinleyenleri taş yağmuruna tuttu. Aralarında çocukların da olduğu çok sayıda kişi yaralandı.
Unutuldu gitti. Ama önümüzdeki dönemi anlamak için tarihi önemi var.
Aslında Erzurum’da, Gar Meydanı’nda, 3 Mayıs’ta, Kemal Kılıçdaroğlu miting yapacaktı. Valiliğin çeşitli bahanelerle engellemesi sonucu, miting iptal edildi. İmamoğlu’nun Havuzbaşı Kent Meydanı’ndan konuşmasıyla başlayarak esnaf ziyaretine çevrildi. Bu da valiliğe bildirildi. Valilik güvenlik önlemi alındığını söylüyordu.
Peki aniden mi patladı?
SALDIRI PLANLANMIŞ Erzurum saldırısı için Prof. Dr. Adem Sözüer’in hazırladığı hukuki mütalaa öyle söylemiyor:
“Şehirde bazı grupların slogan attıkları ve gerginlik olduğu hususundaki sorulara ise valilik gerekli tedbirlerin alındığına dair cevaplar vermiştir. Ekrem İmamoğlu’nun Erzurum’a gelmesi ve Kent Meydanı’na varması sürecinde, çeşitli gruplarca, hakaret ve saldırganlık içeren sloganlar atılmış ve pankartlar asılmıştır. Diğer yandan şehirde henüz etkinlik başlamadan eli taşlı kişilerin Kent Meydanı’na doğru gittikleri ve bazı kişilerin kışkırtıcı konuşmalar yaptıkları çeşitli fotoğraf ve videolarla tespit edilmiştir. Nitekim Havuzbaşı Kent Meydanı’na Ekrem İmamoğlu’nun gelişinden önce alanın özellikle Havuz tarafında eli taşlı gruplar gelmekte ve ‘Apo’nun piçleri yıldıramaz bizleri’ şeklinde sloganlar atmaktadırlar.”
Sözüer’in tespit ettiği detaylar, saldırının önceden planlandığını açıkça ortaya koyuyor.
Güvenlik kuvvetleri saldırıyı önlemedi. Saldırı sonrası, etkinliği yarım bırakarak havaalanına geri dönen İmamoğlu’na bile, sadece bir trafik polisi aracı eşlik etti. Havalimanında da hiçbir kamu görevlisi İmamoğlu’nu aramadı. Polis, Erzurum saldırısı sonrası delil toplama işlemi dahi yapmadı.
Fail kendisini olaydan sonra da belli ediyordu. Saldırı sonrası alana girenler meydana AKP bayrakları astı. Saldırganlar gece 2’ye kadar kentte konvoy yaptı, CHP bayrakları yaktı, seçim ofislerine saldırdı.
Hadiseyi inceleyen Sözüer, mütalaasını şöyle bitiriyor:
“Konunun sıradan bir asayiş sorunu olarak değil sivil kişileri ve kamu görevlilerini de kapsar tarzda örgütlü suçlar kapsamında soruşturulmasının, demokratik hukuk devletini hayatiyet bakımından da zorunlu olduğu kanaatindeyim.”
SOSYAL MEDYA KIŞKIRTMALARI
Peki sonra ne oldu?
Hükümet aleyhinde oluşan havanın ardından, “gereğinin yapılacağı” yönünde açıklamalar geldi. Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı devreye girdi. Emniyet’e gözaltı talimatı verildi. Erzurum’da konuştuğum kişiler, polis müdürlerinin bu konuda isteksiz olduğunu söylüyordu.
Gelgelelim, gözaltılar gerçekleşti. Biri ifşa oldu, biliyorsunuz. FETÖ’den soruşturulmuş bir askerdi.
Ya diğerleri?
37 yaşındaki eczane teknikeri Abdullah Aktümer, neden saldırıya karıştığını şöyle anlattı:
“Van ilinde yapılan CHP mitingi aklıma geldiğinden dolayı miting alanındakilere ‘Hainler gidin buradan’ diye slogan attım. Van ilinde CHP mitinginde özerklik vaat edildiğini ve Abdullah Öcalan’a serbestlik vaat edildiğini hatırlıyorum.”
47 yaşındaki işsiz Dursun Petek, o günkü saldırganların arasına nasıl katıldığını şöyle anlatıyor:
“Aklıma yakın zamanda Van ilinde yapılan CHP mitingi geldi. Bu mitingin provokasyon amaçlı yapıldığını düşündüğümden ve ayrıca milli duygularım yüksek olduğundan etkilendim ve ben de gruba katıldım.”
CHP’nin 2 Mayıs’taki Van mitingi, hükümet medyası tarafından PKK suçlamalarına hedef olmuştu. Kürsüden Öcalan’a özgürlük vaat edilmediği halde, bu yönde içerik üretilmiş ve bir el tarafından sosyal medyaya servis edilmişti. Yandaş medya da bu temayla haberler yapmıştı.
İşte Erzurum saldırganları da bu provokasyondan etkilendiklerini kabul ediyor.
Hepsi serbest kaldı. Yaptıkları “yaramazlık” gibi görüldü.
CİNAYET VE İBB’YE SALDIRI
Burada kalmadı. 28 Mayıs gecesi Ordu’da Erhan Kurt’un katli, şiddet dalgasının bir başka halkası oldu. İYİ Parti müşahidi Kurt, ıslak imzalı tutanağı partisine teslim ettikten sonra, 80 metre uzaklıktaki evine yürürken, kutlama yapan AKP’li bir grubun sataşmasına maruz kalmıştı. Alkollü olduğu söylenen, 17 yaşındaki bir AKP yandaşı, ehliyetsiz kullandığı aracın koltuğundan inip, hiç tanımadığı Kurt’u bıçaklayarak katletti. Cinayet işlerken, zihninde kuşkusuz en tepeden yayılan o nifak tohumu vardı.
Liste uzatılabilir…
Önceki gün İBB İmar Müdürü Ramazan Gülten’e yapılan saldırı bile bu sınıfa giriyor. Üsküdar’daki ruhsatsız-kaçak kafe sahipleri, İBB’nin yıkım ekibine saldırırken şu sloganları atıyor: “FETÖ’nün piçleri yıldıramaz bizleri”, “Ekrem pabucu yarım çık dışarıya oynayalım”, “Kemal oğluna sahip çık.” Mafyanın kaçak bina dikmesinin, kamu görevlisini dövmesinin icazeti bile en yukarıdan yayılan kışkırtmayla alınıyor.
Türkiye son dönem “münferit” denilen ancak hiç de münferit olmayan saldırılarla yüzleşiyor. Bizzat iktidarın içinden yükseltilen kışkırtma, kimi zaman sıradan yandaşı, kimi zaman mafyatik fırsatçıyı şiddete teşvik ediyor. Yargının sırtını okşadığı, cezasızlıkla beslediği saldırganlar, bir taraftan iktidar olmanın rahatlığıyla, nüfusun en az yarısını tehdit ediyor. Önümüzdeki dönem, belki de başka şiddet olaylarını da çağıran en tehlikeli sorun bu. Ülkenin yarısı, hakaret yiyerek, nereden geleceğini bilmediği bir saldırıyı bekleyerek yaşıyor.
Yalanı şiddetle sürdüren bir iktidarın elinde esir olanların en büyük sorunu, kendilerini nasıl savunacaklarıdır.