Finlandiya üst üste pek çok defa dünyanın en mutlu ülkesi seçiliyor. Bu İskandinav ülkesinin mutluluk sıralamasında neden zirvede yer almaya devam ettiğini açıklamak için de bir dizi teori var. Bu teorilerden birine göre de Fin halkının genel anlamda mutlu olmasının nedeni beklentilerini çok yüksek tutmamaları.
Peki daha mutlu olmak için beklentilerimizi düşürmeli miyiz? Beklentilerimiz davranışlarımızı nasıl şekillendirir? Bu sorunun cevabını Pygmalion ve Golem etkisini açıklayarak verelim.
Pygmalion Etkisi Nedir?Muhtemelen bir çoğunuz güzel bir kadın heykeli yapan ve ona aşık olan mitolojik Yunan heykeltıraş Pygmalion hakkında anlatılan hikâyeyi duymuşsunuzdur. Efsaneye göre Pygmalion, Kıbrıslı bir heykeltıraştı ve sonunda yaptığı fildişinden bir kadın heykeline aşık oldu.
Çare Tanrılara yalvarmaktı. Sonunda dilek gerçekleşir, heykel canlanır ve sonsuza kadar mutlu yaşarlar. Bu anlatı Rosenthal ve meslektaşı Lenore Jacobson kaleme aldığı bir kitapta yer alır. Ve yazımıza konu olan Pygmalion etkisinin isim kaynağıdır.
Yukarıda aktardığımız hikaye günümüzde “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” gibi isimlerle de anılmaktadır. Bazen, bir şeyin doğru olduğuna ikna olursak, inancımız bizi sonunda bu inançları gerçeğe dönüştürecek şekilde hareket etmeye yönlendirir. Başkalarının bizi yetenekli gördüğüne olan inancımız bizi daha iyi performans göstermeye iter. Aynı şekilde, başkalarının bizden beklentileri düşük olduğunda, genellikle daha kötü performans gösteririz.
Beklentiler biz farkında olmadan kararlarımızı, davranışlarımızı ve hatta göstereceğimiz çabanın miktarını etkileyebilmektedir. Pygmalion etkisi işyerlerinde ve eğitimde kapsamlı bir şekilde test edilmiş ve benzer sonuçlar ortaya çıkmıştır.
Eğitimde Pygmalion Etkisi Nasıl Kendisini Gösterir?1968’de Pygmalion etkisi, Rosenthal etkisi olarak da bilinmeye başlandı. Etki bu sefer adını araştırmacılardan biri olan Robert Rosenthal’dan aldı. Robert Rosenthal ve bir okul müdürü olan Lenore Jacobson tarafından gerçekleştirilen çalışmada öncelikle öğrencilere bir sınav yapıldı.
Devamında da öğretmenler, bu sınav sonucuna göre bazı çocukların yüksek akademik potansiyele sahip oldukları konusunda bilgilendirilecekti. Öğretim yılının sonunda, tüm öğrenciler sınava tekrar girdi. En çok gelişim gösterenler sözde üstün özellikle gösteren çocuklar olmuştu.
Sonuçta öğretmenlerin yetenekli olduğu söylenen öğrencilere yönelik bakış açısı değişmişti. Bir öğretmenin bir öğrenciden beklentisi yüksek olduğundan ister istemez yaklaşımı da o kadar sıcak olur. Basit bir onaylama ya da gülümseme bile bir öğrencinin kendisini özel hissetmesi için yeterlidir.
Ayrıca bir öğretmenin öğrencilerden belli bir beklentisi varsa sunduğu materyallerin kalitesi daha yüksek olacaktır. Tüm bunlar öğrencinin gelişiminin önünü açan süreçlerdir. Deney sonucunda araştırmacılar, Sınıftaki Pygmalion adlı bir kitap yayımladı. Yazının girişindeki hikaye bu kitapta yer almaktaydı.
Beklentiler, önyargılarımızı ve zihinsel modellerimizi yansıtan, dünyayı gördüğümüz merceklerdir. Sürekli olarak liderlik pozisyonlarında erkekleri görürsek, beynimiz dolaylı olarak ikisini ilişkilendirir. Çekici bir kişinin sunum yapmak için odaya girdiğini görürsek, sırf dış görünüşü nedeniyle sunumunu daha olumlu değerlendirebiliriz.
Bu tür önyargılar problemlidir çünkü farklı sosyal gruplar hakkındaki yargılarımızı ve onlara yönelik davranışlarımızı etkilerler. Eğitim ve öğretim bağlamında, bu ön yargıların, öğretmeni öğrencilerine karşı olumsuz davranmaya yatkın hale getirmesi de olasıdır.
Pygmalion Etkisi Nasıl Çalışır?Pygmalion Etkisi ile ilgili verilen klasik bir örnek Akıllı Hans olayıdır. 19. yüzyılın sonlarında, William Von Osten adlı bir adam hayvanların insana yakın bir zekâya sâhip olduğuna inanıyordu. Kedi, ayı gibi bazı hayvanlara da basit hesaplamalar yapma konusunda eğitim vermişti; ama hiçbiri atı Hans’ın elde ettiği başarıyı gösteremedi.
Bu at, toynağını yere vurarak kendisine sorulan soruları % 90 doğrulukla yanıtlıyordu. Konu kısa süre sonra bilim dünyasının dikkatini çekmişti. Yapılan deneyler sonucunda da gerçek anlaşılacaktı.
Düşüncelerimizi iletirken veya düşünürken, küçük kas kasılmaları sergileriz. Bu istemsiz kasılmalar, bir atın son derece keskin görsel algısından kaçamaz. Von Osten hiçbir kandırmaca niyetinde olmamasına rağmen, istemsiz hareketleri ve vücut dili ile atın davranışlarını yönetiyordu.
Pygmalion etkisi bize gerçekliğimizin tartışılabilir olduğunu ve başkaları tarafından kasıtlı veya kazara manipüle edilebileceğini gösterir. Neyi başardığımız, nasıl düşündüğümüz, nasıl davrandığımız ve yeteneklerimizi nasıl algıladığımız çevremizdeki insanların beklentilerinden etkilenebilir. Bu etki dört aşamada gerçekleşir.
1- Başkalarının bizim hakkımızdaki inançları, onların bize karşı davranışlarını şekillendirir. 2- Bize karşı davranışları kendimiz hakkındaki inançlarımızı etkiler. 3- Bu inançlar sırayla, başkalarına karşı eylemlerimizi etkiler. 4- Başkalarına karşı davranışlarımız, onların bizim hakkımızdaki inançlarını etkiler ve böylece bizi ilk aşamaya geri döndürür.
Yanlış İnançlar da Gerçek Olur: Golem EtkisiGolem etkisi, öğrencilerin veya çalışanların beklentileri nedeniyle düşük performans gösterdiği, kendi kendini gerçekleştiren başka bir kehanettir. Bu terimin adı da Rosenthal tarafından ortaya atılmıştır. (Golem efsanelerde karşımıza çıkan bir varlıktır. ) Yapılan çalışmalarda Golem etkisinin, Pygmalion etkisinden çok daha etkili olduğu görülmüştür.
Örneğin matematik dersinden nefret eden öğrenci, ne kadar çalışırsa çalışsın matematik sınavından düşük alacağını düşündüğü için çalışmayacak ve bu çalışmama davranışı düşük almasını gerçek kılacaktır. Yeni başladığı şirkette çalışan bir personelin kendisinden hoşlanmadığını düşünen kişi, bu personele karşı düşüncesinden ötürü soğuk davranacak ve bu davranış personelin ondan gerçekten hoşlanmamasına neden olacaktır.
Sonuç olarakYüksek beklentiler önemlidir çünkü hayal kurmamızı ve üzerinde çalışacağımız hedefler yaratmamızı sağlar. Bizi iyimser tutar, böylece zorluklar karşısında devam ederiz.
Öte yandan, düşük beklentilere sahip olmak, hayattaki değişikliklere uyum sağlamanın iyi bir yolu değildir. Bu durum er ya da geç çaresizlik ve umutsuzluk duygularına yol açacaktır. Başarı şansımız nesnel olarak yüksek olsa bile, işlerin bizim için iyi gideceğine dair düşük beklentilerimiz, kolayca pes etmemize neden olacaktır.
Ancak beklentileri yüksek tutmanın olumsuz tarafları da vardır. Yeteneklerinizin ve belli bir sorunun çözümünün uyumsuzluğu hayal kırıklığına ve hatta kaygıya yol açar. Amaç beklentileri yönetmeyi bilmektir. Finlerin mutluluk sırrı aradaki dengeyi kurmayı başarmış olmaları olabilir.