Furkan Nesli Dergisi yazarlarından Sema Alataş, 'Rabbinden Sebat Dileyen Gençlik' başlıklı yazısında davet yolunda karşılaşılan zorluklarda sebatın ve ihlasın önemine değindi. Alataş, yazısında "Ve şu hakikat dava erlerinin aklına kazınmalı ve düstur edinilmelidir: Bu şerefli dava için her türlü zorluğa göğüs germeye ve sabretmeye değer. Bu dava için canını vermeye değer. Bu dava için sevilen her şeyden vazgeçmeye değer." ifadelerini kullandı.
Sema Alataş'ın, 'Rabbinden Sebat Dileyen Gençlik' başlıklı yazısı:
İslam’ın yeryüzüne hâkimiyetini dava edinenler, bu şerefli davanın mücadelesini büyük bir sabır ve azimle sürdürdüler. Adını şanlı İslam tarihine altın harfle yazan öncüler bu başarıya, davalarına bağlı ve sebatkâr oldukları için ulaştılar. Allah Azze ve Celle bu hakikate şöyle temas eder: “Mü’minlerden öyle erler vardır ki Allah’a verdikleri sözde durdular. Öyle ki onlardan kimi adağını yerine getirdi, kimi de şehit olmayı bekliyor. Fakat onlar hiçbir şekilde verdikleri sözü değiştirmediler.”1
Dava yolunda insanı bekleyen büyük zorluklar var. Gerek iç âlemde nefsin yaşattığı bir takım zorluklar olsun gerek dışardan gelen baskı ve zorlamalar olsun, bunların her biri dava insanının hem bağlılık derecesini arttırır hem de bunlara karşı gösterilen sebat insanı başarıya götürür. Kur’an’ı Kerim bununla ilgili olarak bize şöyle seslenir: “Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya erişesiniz.”2 Yine Allah Azze ve Celle bize, sebat dileyerek başarıya ulaşmayı ümit eden insanları örnek gösterir. Calut’un ordusuna karşı Talut ve askerleri yola koyulduklarında “Rabbimiz üzerimize sabrı yağdır ve ayaklarımızı sebat üzere kıl. Ve kâfirler topluluğuna karşı bize nusret ver.”3 dediler. Allah Rasulü’nün de Allah Azze ve Celle’den sebat dilediğini görüyoruz. Kalbinde ufacık bir şüpheye yer vermemesine rağmen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dinin üzere sabit kıl.”
Bunlara karşılık genç dava erinin de Allah Azze ve Celle’den dileyeceği en önemli azıklardan biri sebattır. Sağlam kalabilmeyi başarmak Allah Azze ve Celle’nin büyük bir nasibidir. Ancak sağlam kalmayı mümkün kılan sebeplere sarılmak da icap eder. Esen rüzgârın yönü, şiddeti ve cesameti ne olursa olsun sağlam bir dava erini yıkmayı başaramaz. Çünkü onu ayakta tutan manevi güçler vardır. Manevi dayanağı olanları maddi sebepler alt edemez. “Allah Teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.”4
Genç davetçi, eğer davasına karşı tam bir mutmainlik duygusuna sahipse sabr-u sebat içerisinde olacaktır. Mutmain olmak sabrı kolaylaştırır. O yüzden İslam’ın genç davetçisi, öncelikle davet ettiği davanın delillerini bilmeli, herkese karşı davasını ortaya koyabilecek seviyeye ulaşmalıdır. Mutmain olmayan bir kalp sağlamlaşamaz.
Sebatı mümkün kılan şeylerden en önemlisi kişinin davasına duyduğu aşktır. Aşk gibi yüce bir olgu ancak yüce bir davayla bütünleşirse kıymet kazanır. Davasına aşk seviyesinde bağlılık duyanlar yılmazlar, yıkılmazlar ve sağlam kalmayı başarırlar. Kişinin davasıyla arasında kopmaz bir bağ olmalıdır. Yaradana duyulan aşkın sonucunda, yarattıklarına karşı muhabbet hâsıl olur. Bu muhabbet daveti devamlı kılar ve davet yolunda sebat etmeyi sağlar. Kullara muhabbet beslemeyen insan, davet yolunda sebatkâr olamaz.
Çile dolu davet yolunda karşılaşılan zorluklara karşı sabredebilmek ve sebatkâr olabilmek için sahip olunması gereken manevi dayanaklardan bir diğeri de ihlastır. Yerine getirmek zorunda olduğu hizmeti sadece Rıza-i İlahi için yerine getirmek, yani hizmeti ihlasla yapmak zorluklara karşı sabrı kolaylaştırır. Başka gayeler edinmek veya hizmetini birilerine beğendirme çabası içerisinde olmak ihlası zedelediği gibi sebat duygusunu da azaltır. İnsanları dikkate alarak görev yapanlar yarın insanlar kendisine teveccüh etmediğinde yaptıklarından vazgeçebilirler. Bu sebeple bizler, davamıza sadece bu davanın sahibi olan Allah’ın rızasını gaye edinerek hizmet etmeliyiz. O zaman tüm dünya bize karşı çıksa da, insanların ekserisi bizi anlamasa da bunlar bizi bağlamaz. Sonra şu da var ki, bizim görevimiz davamıza sabırla sebat etmektir. Başarı ve muvaffakiyet Allah’tandır. Sonucunu göremesek de davamız hak, yolumuz sırat-ı müstakimdir. O yüzden biz yolumuza bakar sonucu Allah’tan bekleriz. Sonucu görmüyoruz diye, insanlardan taraf desteklenmiyoruz diye yolumuzdan şüphe edip vazgeçmeyiz.
Allah Azze ve Celle’den sebat dilerken davetçinin dilinden düşmeyen en güzel tesbih “Hasbunallahi ve ni’mel vekil”dir. Allah bize yeter! Allah bizim yardımcımızdır! Eğer Allah Azze ve Celle tarafından desteklenen bir davanın mensupları olmuşsak o halde neden ve kimden korkumuz olabilir?
Ve şu hakikat dava erlerinin aklına kazınmalı ve düstur edinilmelidir: Bu şerefli dava için her türlü zorluğa göğüs germeye ve sabretmeye değer. Bu dava için canını vermeye değer. Bu dava için sevilen her şeyden vazgeçmeye değer. Allah Azze ve Celle’nin Kur’an’da zikrettiği şu ayet hem bir teselli kaynağı hem de davanın sabredilmeye değer şerefli bir dava olduğunu ortaya koyar: “Celalim hakkı için, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşanlardan şüphesiz birçok incitici sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız, şüphesiz ki bu, azmedilmeye layık olan işlerdendir.”5 Ve sonuçta Allah Azze ve Celle bizlere bu davayı emanet ederken, güllük gülistanlık bir yol vadetmiyor, ancak bu sıkıntılı yolun sonunda büyük nimetlere nail olmakla müjdeliyor.
Genç dava adamı sabrını zorlayan bir fitneye yahut imtihana maruz kaldığında, Hakka doğru seyreden bir yolda yürüdüğünü ve bu yolun sonunda Allah’ın ona bahşedeceği nimetlerin varlığını düşünmeli ve Allah’tan her daim sebat dilemelidir.
Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayınız
Kaynak
1.Ahzap 23 2.Enfal 45 3.Bakara 250 4.İbrahim 27 5.Al-i İmran 186