Ülkemizde her geçen gün kadın cinayetleri artıyor. Yaşanan acı olayların arkasındaki sebepleri bulmak ve bu tür olayların bir daha yaşanmaması için yapılması gerekenleri tartışmak amacıyla 24 Ağustos Cumartesi günü Furkan Vakfı youtube hesabında “Toplumun Kanayan Yarası: Kadına Şiddet” konulu bir yayın gerçekleştirildi. Furkan Nesli Dergisi yazarlarından Semra Kuytul ve Rumeysa Sarısaçlı’nın konuk olduğu yayında Rumeysa Sarısaçlı; “Yaşanan her kötü olayda İslam'ın suçlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu cevapladı. Sarısaçlı’nın cevabından öne çıkan kısımlar: “Katil kim? Asıl suçluyu göstermemek için hedef saptırıyorlar” Özellikle kadın, doğa gibi hassas konular gündeme geldiğinde hemen İslami kesim suçlu gösteriliyor. Ben bunun asıl suçluyu kamufle etmek için yapıldığını düşünüyorum. Hedef saptırılıyor. Asıl suçluyu göstermemek için başka bir suçlu icat etmeleri gerekiyor. Daha çok din noktasında problemli insanlar bu tür yaygaraları koparttıkları için din problemli olarak gösteriliyor. Ben bunları ortaokulda okuduğumuz “Katil Kim?” gibi ucuz romanlara benzetiyorum. Orda romanı yazan kişi asıl katili kamufle etmek için bir başkasını öne çıkarır. Burada da bir cinayet işleniyor ve herkesin temel olarak sorduğu soru bu “katil kim?”. Herkes bu soruyu soruyor ancak gerçek katili kamufle etmek için bir başka katil gösteriliyor. O da İslam ve İslami kesim. Ben böyle bir saptırma ve kötü niyet görüyorum. Oysa “katil kim?”, “azmettiren kim?”, “şahitler kim?” Gibi temel soruları sorduğumuz zaman gerçekçi cevaplar verilmeli. Gerçekten canları kurtarmak istiyorsak gerçek katili ortaya çıkarmak zorundayız.
“Ülkemizde en az 100 yıldır İslam hâkim değildir. O halde bu öldürülmelerden de İslam sorumlu değildir”
Eğri oturalım, doğru konuşalım. Herkes şunu bilsin. Ülkemizde en az 100 yıldır İslam hâkim değildir. O halde bu öldürülmelerden de İslam sorumlu değildir. Bunu açıkça söyleyelim. Biz burada bir savunma programı yapmıyoruz. Biz burada toplumun bir yarasına merhem bulmak için ve dediğim o temel sorunun cevabının açık ve net bir şekilde haykırmak için bulunuyoruz. Gerçek katil kim? Gerçekten bu kadın cinayetlerini işleyen kim? Bu soruyu açıkça sormaya ve cevabını da kendimizce, ilmimizce bulmaya geldik.
“Allah’ın hesaba katılmadığı seküler eğitim başlı başına suçludur”
Bu tür vakaların hat safhada yaşandığı ülkelere baktığımızda eğitim bu işin başlangıcını temsil ediyor. Bizim ülkemizde de 100 yıldır Allah’ın, dinin, ahiretin hesaba katılmadığı seküler bir eğitim vardır. Dolayısıyla bu eğitimi suçlamayacağız da kimi suçlayacağız? Bu insanlar bu okullardan çıkmışlardır. Dolayısıyla dinin, ahiretin, Allah’ın hesaba katılmadığı bu sıkıntılı okullardaki eğitim başlı başına suçludur. Bu durum kendini çok açık göstermektedir. Hocamızın meşhur cümlesi vardır. “Okullar, mektepler artıyor ama hapishaneler, tımarhaneler de artıyor. Bu mektepleri bir fabrika gibi düşünecek olursak bu fabrika hep problemli ürünler çıkartıyor. Hepsi mi problemli olur? Hemen her çıkanda sorunlar var. Erkeğin de kadının da." Burada kadın cinayetleri başlı başına içimizi yakan bir durumdur. Çünkü kadın bedensel olarak daha zayıf bir varlıktır. Erkekler bunu bir avantaj gibi görüp kadın üzerinde kullanmaktadır. Yine hocamızın cümlesi aklıma geliyor. “Sen bedensel olarak güçlüsün diye bu kadına zulmetmek zorunda mısın?” Allah erkeğe bu gücü kadının hamisi olsun, ona emanet nazarıyla baksın diye vermiştir. Ancak bugünlerde bu emanet konusu da tartışılıyor. Sanki kadının emanet olarak verilmesi sıkıntılı bir şeymiş gibi algılanıyor. Halbuki kadının emanet olması güzel bir şey. Kadını birey olmaktan çıkaran bir şey değil aksine kadına değer katan bir şeydir. Allah değer vermiştir. Kıymetli olduğun için ona da emanet etmiştir. Bir de erkekler korumalı seni. Elbette sen bir bireysin. Kendini koruyacak aklı, fikri, zihni, bedeni sana Allah vermiştir ama başka bir koruyucu olarak da erkeği vermiştir. Eşin, abin, baban da senin koruyucundur. Dolayısıyla burada kadının emanet gibi görülmesi kadını zayıf gösterme değildir. Aksine kadına ihtimamdır, şereftir, kıymet vermedir.
“Yeterli bir eğitim olmazsa siz seküler hukuku İslam hukukuna da çevirseniz hiçbir şey değişmeyecektir”
Dediğim gibi burada eğitimi sorgulamak zorundayız. Yani eğitimi suçlamayacağız da neyi suçlayacağız? Bu adamlar bu eğitimden geçmiş. Seküler eğitim, seküler hukuk suçludur. Herkes ne ceza verileceğini konuşuyor. Böyle olaylardan sonra sürekli idam gelsin, bu ceza gelsin vb konuşmalar oluyor. Bu tür caydırıcı cezalar hemen hemen hiçbir konuda olmadığı için insanlar rahatça suç işleyebiliyor.
Ancak burada ilk öncelik eğitimindir. Çünkü yeterli bir eğitim olmazsa siz seküler hukuku hakkaniyetli bir hukuka çevirseniz hatta İslam hukukuna da çevirseniz hiçbir şey değişmeyecektir. Yine suçlar, problemler aynı şekilde devam edecektir. Yani sadece bir sürü insan idam edilecektir. Olacak olan budur. Bizim gayemiz insanların idam edilmesi değildir. Önemli olan insanları yaşatmaktır. İnsanları eğitim yaşatacaktır. İnsanlara Allah korkusunun, iman şuurunun ve ahiret bilincinin verildiği eğitimler insanları bilinçlendirecektir ve insanları suç işlemez hale getirecektir. Bizim kastettiğimiz eğitimde asıl maksat budur.
“Seküler medya da bu işten sorumludur”
Ben seküler medyayı da bu olaylarda sorumlu tutuyorum. Medya almış başını gidiyor. Önemli bir güç. Halkın çoğunluğu televizyonu, dizileri izlemektedir. Bunlarda da Allah korkusu anlatılmamaktadır. Tamamen şiddet ağırlıklı diziler verilmektedir. Bu da bence bu tür yönelimleri artırmaktadır.
“Bir başka sebep de dinin hesaba katılmadığı birtakım geleneklerdir”
Burada da geleneği dinden kaynaklı olarak tanımlayıp yine din suçludur noktasına getiriyorlar. Halbuki gelenekler dinin bozulmuş halidir . Din neden suçludur? İslam dine uymayan gelenekleri reddeder. Dolayısıyla bu gelenekler gayri İslamidir. Ailenin erkek çocuğuna verdiği birtakım öğütlerin çocuğu şiddete meyilli yetiştirdiğinden bahsediyorlar. Bunların dinle, imanla alakası yoktur. Bunlar bozulmuş birtakım anlayışların geleneğidir. Dini sorumlu tutmasınlar.
Gelenekler önemlidir. Yazılı olmayan yasalar gibi eğitim görülmeden edinilen gelenekler vardır. Bizim ülkemizde de bu tür gelenekler yaygındır. Bizim ülkemizin medeniyeti erkek ağırlıklı bir medeniyettir. Türklükte biraz bu vardır. Dinde yoktur. Dolayısıyla bu bozulmuş gelenekler yerleşmiştir. Erkekleri olumsuz olarak etkilemektedir.
İslam medeniyeti olsa bütün bu geleneklerin hepsini siler süpürür. Reddeder. Bunların hiçbirini kabul etmez. Çocuğun eğitiminin gayri İslami geleneklerden arınmış, din merkezli, fıtrata uygun bir şekilde olmasını sağlar. Bunun sonucunda da bebeklikten itibaren iyi yetişmiş bireyler ortaya çıkar.
“Din suçludur demek asıl suçlunun hemen ortaya çıkmasını engellemedir”
Tüm bunlardan dolayı ben bunu asıl suçluyu kamufle olarak görüyorum. Din suçludur demek asıl suçlunun hemen ortaya çıkmasını engellemedir. Özellikle bizim gibi geri kalmış ülkelerde gerçekler konuşulmuyor.
Kadın cinayetleri artıyor. Bu nereye gidecek? Kafa yoralım. Gerçekten suçlu kim? Buna bir çözüm bulalım. Gerçek suçluyu oraya çıkaralım. Böyle bir anlayış yok. Din düşmanı zihniyet hemen fırsatını buldum. Dine yükleneyim diyor. Olan budur yani.