Eğitimci-Yazar Rümeysa Sarısaçlı Hocahanım, Cumartesi günü gerçekleştirdiği tefsir dersi sonrası kendisine yöneltilen soruları cevapladı. Hocahanım “Son zamanlarda hamile ya da yeni doğum yapmış olmasına rağmen tutuklanan kadınların mağduriyeti hakkında neler söylemek istersiniz?” sorusuna verdiği cevapta evrensel hukukta böyle bir tutukluluk sisteminin olmadığını, Türkiye’de tutukluluğun cezaya dönüştürüldüğünü söyledi.
Ayrıca “Hakimlerde merhamet olmazsa adalet asla olmaz” dedi ve ön duruşmalardaki hakimlerin karar verirken vicdanlarını da dinlemeleri gerektiğinin önemini şu sözlerle ifade etti: “Vicdan çok büyük bir münzirdir. İnsanı uyarır, bağırır. Adaletsizlik yaptıysan vicdan susmaz. Ölünceye kadar senin peşini bırakmaz.”
Eğitimci-Yazar Rumeysa Sarısaçlı Hocahanımın açıklamasının tamamı şu şekilde:
TÜRKİYE’DE TUTUKLU YARGILAMA, CEZAYA DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ DURUMDA
Vallahi bu duruma ne söylenir, bunlar vahim durumlar. Bu tutuklu yargılanma meselesi tüm dünyada masaya yatırılmalı. Evrensel hukuk denilen hukuk sisteminde var olan bu durum, adaletli- hakkaniyetli bir çözüme kavuşturulmalı… Özellikle Türkiye’de geçmişte de var olan ‘uzun tutukluluk zulmü’ OHAL bahane edilerek daha da uzatılarak, büyük bir zulme dönmüş durumda. Evrensel hukukun öngördüğü- önerdiği sürelere göre dahi hareket edilmiyor. Türkiye’de tutuklu yargılama, cezaya dönüştürülmüş durumda. Yani 18 ay, 2 sene tutukluluk olur mu? Bir insan, bir defa dahi mahkeme yapılmadan -dile kolay- 2 yıl hapsedilir mi? 2 yılın sonunda da ‘sizinle ilgili hiçbir delil yokmuş, esasında siz boşa yatmışsınız (gerçekten hâkimlerin böyle söylediği davalar var), pardon ya’ deniliyor. Şimdi bu 2 seneyi kim telafi edecek? Bu insanın yaşadıklarını, bu insanın ailesinin, çoluğunun- çocuğunun yaşadıklarını, bu durumlardan korkan ve huzuru kaçan toplumun yaşadıklarını KİM TELAFİ EDECEK!
Bakın bazen bu tür vahim hatalarda, devlete dava açılır. Belki devlet, o insana milyonlarca lira tazminat ödemek zorunda kalır. Esasında 2 sene suçsuz yere zindanda yatmış bir kimseye dünyayı verseniz rahatlatamazsınız, dünyayı verseniz ona ‘içim soğudu’ dedirtemezsiniz. Hiçbir tazminat yaşanılan zulme karşılık olamaz, yaşanılan acıları dindiremez… Ancak bizim ülkemizde devletin, adalet sisteminin yaptığı vahim hataları bu şekilde tazmin etme imkanı, neredeyse hiç verilmemektedir. Beşeri hukukun çıkış merkezi olan Avrupa, Amerika gibi ülkelerde bu imkan mevcuttur. Bizde de ancak, buradaki hukuk yolları tükendikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aracılığıyla, devlet böyle bir tazminat ödemeye mecbur bırakılabiliyor. Bu tür davalarda da AİHM, eğer haksızlığa uğrayan, Müslüman kimliği ön planda birisiyse, genelde red kararı veriyor… Yani binlerce insan aylarca yatırılıyor, ondan sonra ‘pardon’ deniliyor, geçiliyor.
Yaptıkları yanlarına kalıyor. İşte bu çok acı ve vahim bir durum. Adaletsizliğin bu derecede olması ve insanların bu derecede acı çekmesi ve adaletten ümidini kesmesi, bir devleti yıpratacak en vahim durumdur. Türkiye birkaç yıldır bu vahametin içerisindedir.
BU SKANDAL PERVASIZLIKLAR, HUKUK TARİHİNE KARA BİR LEKE OLARAK GEÇECEK!
Büyük ve yaygın bir adaletsizliğin yaşandığı dönemdeyiz. Bu hamile kadınlar, yeni doğum yapmış kadınlar, bunlar gerçekten suçlu mu? Elinizde bunların suçlu olduğuna dair deliliniz var mı? Gözaltı süresi bittikten sonra ‘duruşma’ denilen, ön mahkeme gibi bir mahkemeye çıkarıyorlar. Bu göstermelik mahkemede, deliller – konuşmalar zerre kadar dinlenmiyor. Yakın zamanda biz de böyle 2 tane duruşmaya şahit olduk. 25 kişi gözaltına alınıyor, 5 tanesine tutuklama kararı veriliyor. Bu 5 kişi diğer 20 kişiden farklı olarak ne yapmış diye baktığımızda, ortada somut hiçbir gerekçe olmadığını görüyoruz. Bundan daha vahimi, gözaltı süresi bitip emniyetten adliyeye götürülürken, tutuklanacak 5 kişinin en önde yürütülmesi… Bu skandal pervasızlıklar, hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecek!
Açıkça, alenen, gözümüzün içine baka baka, birileri bizimle ‘bu mahkeme hikâye, ben zaten kimi tutuklayacağıma önceden karar vermişim’ diyerek dalga geçiyor. Aslında hiçbir gerekçe olmadan, tutuklanmaması gereken insanlar tutuklanıyor. Şimdi ben soruyorum ‘hakim efendiler, siz bu tutuklanan insanların gerçekten suçlu olduklarına inanıyor musunuz?’ Gerçekten elinizde somut deliller var mı? Somut deliller var ama daha da delillendirmek istiyorsunuz, o zaman insaf çerçevesinde bir müddet tutuklayabilirsiniz. Oysa siz böyle yapmıyorsunuz. Hep diyorsun ki ŞÜPHE var. Kaçma şüphesi var, delil bulamadığın halde ‘delilleri karartma şüphesi var vs. vs… Şüphe, şüphe, şüphe… Sen aslında şüphe ile hüküm veriyorsun. Tutuklu yargılanma diyorsun ve tutukluluk süresini sınırlandırmayıp, ucu açık bırakıyorsun (OHAL bahanesiyle…). 20 ay sonra mahkeme ediyorsun. Şimdi bu tutuklu mu hükümlü mü? Sen aslında anlamadan –dinlemeden tutukluluk kararınla HÜKÜM veriyorsun.
HÂKİMLERDE MERHAMET OLMAZSA ADALET ASLA OLMAZ!
Bir de VİCDAN diye bir şey var değil mi? VİCDAN… Hâkimler kanunla beraber vicdana göre de karar vermeli. Adalet sisteminde eğer vicdan devrede olmayacaksa, mahkemelerde insan olan hâkimler değil, robot olan hâkimler karar versinler. Kanun maddeleri bu robot hâkimlere yüklensin ve onlar bu maddelere göre hüküm versinler. Böyle bir adalet sistemi İNSANÎ bir sistem olur mu? Duygunun, vicdanın olmadığı yerde, insanca bir adalet anlayışı tecelli eder mi? Hâkimler, vicdanlarını susturmadan, öldürmeden karar vermelidirler. İşte bu vicdanlı tutumla, tutuklu yargılanma kararı vereceklerine dahi, özel durumlarından dolayı, tutuksuz yargılanma kararı verebilmelidirler… Bu hamile, çocuklu kadınları hapse attığında ne kazanıyorsun? Ne oluyor yani? Tutuklamasan da ev hapsi cezası versen ne kaybedeceksin? Böyle bir kararla devletin gücü mü zayıflar, otoritesi mi zayıflar, ne olur? Yazık günah! Ne yapmış bu kadıncağızlar? Eline silah mı almış, birini mi vurmuş? Darbeye bizzat teşebbüs mü etmiş? Ne yapmış bu kadıncağızlar? Tutukluyorsun, sonra aylar sonra serbest bırakıyorsun. Yazık! Günah! Merhamet diye bir şey var! Vicdan diye bir şey var! İnsaniyet diye bir şey var! Hâkimlerde merhamet olmazsa ADALET asla olmaz! Bir hâkimin vicdanı olmazsa, istediği kadar hukuk bilgisi olsun adaleti sağlayamaz. Kuru kanunlarla ADALET sağlanmaz; ancak ZULMEDİLİR!
Ben hukukçu değilim ama eminim hukuk kaidelerinin başında ‘hâkimler vicdanlı olmalı’ yazıyordur. Sen diğer bütün kuralları ezbere tıkır tıkır biliyorsun, ‘falan kanunun filan maddesine göre’ diyerek konuşuyorsun, ama vicdansızlığınla, aslında adaleti ve hakkaniyeti yerle yeksan ediyorsun. ‘Suçu ispat edilene kadar herkes masumdur’ ilkesini yerle yeksan ediyorsun. Evhamla, zanla, birilerinin jurnallemesiyle veya kendi makamının gitme endişesiyle, ‘bu kişi suçludur herhalde’ diyerek bu kadınların tutukluluğuna karar veriyorsun.
Bugünün Türkiyesinde, mahkemelerde haksız kararlar veren hâkimler, acaba ölünceye kadar bu vicdanlarının sesiyle nasıl yaşayacaklar? Onlar mahkemelerde dinlemedikleri vicdanlarının sesini, ölünceye kadar duymaya mahkûm olacaklar. Vicdan çok büyük bir münzirdir…