Hocahanım, İhvan-ı Müslimin cemaatini ince noktalarıyla beraber betimleyerek başladığı yazısında, İhvan hareketinin kurucusu Hasan El Benna'ya teşekkür nispetinde olan kısa ve içten hitabına yer
verdi.
Mursinin ve günümüze kadar binlerce ihvan üyesinin ölümüyle akla "ihvan kaybetmiyor mu?" sorusunun gelebileceğini belirten Hocahanım, "İhvan kıtaları etkiledi! 20. yüzyılda
İslami hareketlere örnek oldu; okul oldu. İhvan okulunda yetişen âlimlerin hayatları, mücadeleleri, kitapları, şehadetleri ne dersler verdi ümmetin gençlerine." ifadeleriyle yazısında
muhtemel soruları cevaplayarak devam etti.
Hocahanımın "Her dakikası ızdırapla geçen 6 yıl gibi uzun bir işkence dönemi ve sonunda gelen şehadet… Ne mutlu ona! Yüzlerce kitabın, dersin vermediğinden daha çok nasihat etti bizlere...
Rabbim bizi de şehadetin özgürlüğüne kavuştursun." duasıyla tamamladığı yüreklere dokunacak yazısının tamamı şu şekilde;
Bir taraftan dirilişin bir taraftan şehadetin okuludur ihvan… Bitmiş bir imparatorluğun, yıkılmış, yenilmiş, düşmüş bir cephesinden, Mısırdan, ümmetin ayağa kalkma çabasıdır ihvan… İskenderiye’de
toprağa düşen tohum, İsmailiyye’de filiz veren ve dallları tüm dünyaya yayılan çınarın adıdır ihvan… Benna’ların Kutub’ların hocalığında tevhide davetin okuludur… Garbın âfâkından gelen kasırgalara
karşı direnip, kendini yeniden kurmaya çalışan ümmetin öncüsüdür ihvan… Yenilginin içinde başarı; korkunun içinde ümittir ihvan.
Dün Mursi’nin ölüm haberini duyduğumda ilk aklıma gelen Hasan el Benna oldu ve yüksek sesle onunla konuşmaya başladım: ‘Her şeyi sen başlattın ey imam. Sen başlattın… 20. Yüzyılda
sen açtın bu şehadet yolunun önünü… Sen açtın genç ölmenin yolunu… En azın geçen asır, her şeyi sen başlattın ey imam. Çocuk yaşta ‘haramların işlenmesini önleme cemiyeti’ kurdun. Gizli gizli
yazdığın ve ulaştırdığın mektuplarla koca insanlara uyarıcı oldun. Çocuktun ama o kadar büyüktün ki. Allah yolunda gece gündüz davet yapmayı, okulda, sokakta, kahvehanede, insanları kaçırmadan,
göçürmeden, İslam’a, tevhide, takvaya davet ettin. Peygamberin kaybolmuş davet sünnetini ihya için gece gündüz mücadele ettin. Kısa ömründe İHVAN gibi koca bir eser, bir okul inşa ettin. Yetmedi,
42 yaşında Kahire’nin ortasında vuruldun, yaralıydın, ölümcül değildi yaran ama müdahale edilmesine izin verilmedi ve kan kaybından şehid oldun. Öyle ya sende bir şey kalmamalıydı, çünkü sen
öyleydin; ‘sonuna kadar’ diyenlerdendin. Kanının son damlasına kadar kendini Allah’a feda ettin; mum gibi, etrafını aydınlatmak için eridin; şehadetle ömrünü tamamladın; tacını taktın, gittin.
Üstad Hasan El-Benna ile başladı tarihe geçen İhvan hareketi… Mücadelesi kıtalar aştı… Onun açtığı davet ve şehadet okulundan çok insan geçti. Seyyid Kutublar, Mustafa Sibailer, Zeynep Gazaliler,
Muhammed Kutublar, Said Havva’lar, Ahmet Yasinler ve daha niceleri…
Mursi’nin şehadetiyle1 akla şu soru geliyor veya şeytan akla şu soruyu getiriyor: Hasan El Benna, Seyyid Kutub, Ahmet Yasin, Muhammed Mursi ve bugüne kadar binlerce ihvan mensubu şehit
oldu... Peki bu durumda İhvan yenilmiş olmuyor mu?
30 Ocak operasyonundan sonra Vakfımız kapatılınca ve Muhterem Hocamız ve bazı kardeşlerimiz tutuklanınca, evimin salonunda otururken ve kara kara düşünürken bir anda şeytan geldi ve bana dedi ki:
İşte siz de başaramadınız, olmadı işte, mağlup oluyorsunuz... Bir an, diğer düşünceleri bıraktım onun dedikleri üzerine düşünmeye başladım. Biz yeniliyor muyuz? Ben daha bu sorunun cevabını
düşünürken, O, soruyu daha da zor hale getirmek için dedi ki: İhvan da başaramamıştı, kaç şehit verdi, siz de başaramayacaksınız. Cevaba son cümlesinden başladım. İhvan başaramadı öyle mi! İhvan
kıtaları etkiledi! 20. yüzyılda İslami hareketlere örnek oldu; okul oldu. İhvan okulunda yetişen âlimlerin hayatları, mücadeleleri, kitapları, şehadetleri ne dersler verdi ümmetin gençlerine. İhvan
başaramadı öyle mi? Başarı illa son noktanın konulması mıdır? Başarının yolunu açmak, o yola girmeye öncülük etmek başarı değil midir? Tüm bu cevap niteliğindeki sorular zannediyorum onun moralini
bozdu ki, bir daha bu konularda dan - dun etmedi. Bizimle ilgili sorusuna gelince, ona da 3 cevap verdim mosmor oldu (Allah selamet versin kıymetli hocam bir gün şeytana verdiği cevapları sıralamış
ve biraz da latifeyle karışık: ‘Sonunda Şeytan mosmor oldu’ demişti. Ben de onun cevabından esinlenerek öyle tavsif ettim şeytanı…)2, defolup gitti.
Seyyid Kutub Yoldaki İşaretlerin son bölümü olan ‘yol budur’ da anlatır tüm bunların olacağını ve bu yolda başımıza gelecekleri… Gerçekçi bir şekilde ve Kur’anın yola koyduğu işaretlerle
anlatır… Buruç Suresini tefsir eder. Ateşten hendeklere atılan müminleri hatırlatır. Yol budur! Bu yolun sonunda ateşlere atılmak da, yağlı urganlarla asılmak da var der.
Savaş alanının yalnızca yeryüzü olmadığını ve savaşın tanıklarının sadece insanlar olmadığını söyler… Eğer davandan vazgeçmezsen, ölsen de, iman işkenceye galip gelmiştir; akide hayata karşı zafer
kazanmıştır der.
Ve der ki: Mümine düşen sonunu düşünmek değildir; görevlerini yerine getirmektir. Biz Allah’ın askerleriyiz; komutan ne derse onu yaparız, komutanın işine karışmayız. Ve biz ‘Sabredin ey
Yasir ailesi size cennet var’ sözünün anlamını da biliriz. Bu söz şehadetin müjdesidir!
Sahi şehadet neyin müjdesidir ve nasıl müjde olur? Hadiste geçen ifadeden Cennetin müjdesi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, Kur’anda bir ayet vardır ki o ayette şehadetin, düşmana
galip gelmenin yolu olduğunu ve böylece zaferin de müjdesi olduğunu anlıyoruz. Rabbimiz Teala buyurur: ‘Allah’ın (içinizden şehitler edinmesi), iman edenleri arındırması ve kafirleri de yok etmesi
içindir.’3 3-5 yıl önce bu ayetin tefsirine hazırlanırken, ayetin manasına oldukça şaşırmıştım ve ‘nasıl anlatacağım’ diyerek kaygılanmıştım. Ayetin elbette çok farklı yönlerden tefsiri uzun
uzun yapılmıştır, yapılabilir. Ama ayette öyle bir mana var ki, ilk okuduğumda kafama takılmıştı. O mana da şudur ki: ‘Biz öleceğiz (şehid olacağız) ve kafir yok olacak.’ Yani bu durum nasıl
olacak? Çünkü normal şartlarda ‘biz ölürsek, kafir güçlenir’. Rabbim neyi kastediyor; neyi murad ediyordu? Tam olarak ve açıkça anlatılmasa da, biraz tefsirlerin izahıyla ve biraz da üzerinde uzun
uzun düşününce ayetin sırrı ortaya çıktı ve hayran oldum. Evet, biz öleceğiz ve kafir yenilecek! Çünkü şehadet, çok tesirli bir muharriktir, münzirdir, adeta ‘ba’su ba’de’l mevt- öldükten sonra
diriliş’tir. Rabbimiz ölü gibi duran ümmetin, ölümlerle, şehadetle, canının yanmasıyla uyanacağını, harekete geçeceğini bildiriyor. Adeta ölmüş gibi hareketsizleşen ümmet, harekete geçtiğinde
diriliş başlayacak ve bu dirilişle kafirin yenilgi süreci başlamış olacaktır. İşte bu sünnetullahtır. İlahi kânun bunu şart koşuyor. Bu şart gerçekleşmeden zafer gerçekleşmeyecektir. Kıymetli
Alparslan Kuytul Hocam bu durumu çok daha güzel ifadelerle söyler: ‘Şehitlerin kanı ümmet ağacının yeniden yeşermesine vesile olacaktır.’ der. Bazen bir kişinin ölümü, bazen de
milyonların ölümü, milyonların dirilişine vesile olur... İdealleriyle, hak davasıyla, çağlara meydan okuyan kitabıyla dipdiri olan bu dininin mensupları, dirilmeye ve cehdu gayrete
başladığında; zaten köksüz olan batıl sistemlerin yenilmesi kaçınılmaz olacaktır.
Mursi’nin şehadetini, tüm bunları düşününce, metanetle ve yanan canımızın bize kazandıracağı gayretle karşılamak gerekiyor. Her dakikası ızdırapla geçen 6 yıl gibi uzun bir işkence dönemi
ve sonunda gelen şehadet… Ne mutlu ona! Yüzlerce kitabın, dersin vermediğinden daha çok nasihat etti bizlere... Bu nasihatten yüreklerimiz etkilenmeli ve azmimizi, gayretimizi arttırmalıyız. Son
söz Seyyid Kutub’un olsun: ‘İnsanların hepsi ölür. Ama insanların hepsi, şehadetin kazandırdığı özgürlüğe ve yüksek ufuklara ulaşamaz’. Rabbim bizi de şehadetin özgürlüğüne kavuştursun.
1- Onlar kalp krizi vs. ne derse desin, Mursi zulmen öldürülmüştür ve şehittir.(Biiznillah)
2- Bu üç cevabı inşallah başka bir yazıda yazacağım, konumuz bu olmadığı için yazmıyorum.
3- Ali İmran 140-141