Yazısının ilgili kısmında “Siyasilerin verdiği zararları bertaraf etmeye çalışan hocalar ve aydınlar da engellenmeye çalışılarak, adeta devlet/güç hepten zayıflasın, memleket iflah olmasın istenmektedir.” diyen Hocahanım, “Memlekette iş şirazesinden çıkmış durumdadır” ifadelerine yer verdi.
Rumeysa Sarısaçlı Hocahanımın kaleme aldığı 'Aynı Gemideyiz!' Farkındayız... başlıklı yazısının ilgili kısmı şu şekilde;
Devlet ve onun idaresi emanettir. Ve bugün emanet, ehliyetsiz ellerde ziyan edilmektedir. Memlekette iş şirazesinden çıkmış durumdadır. Menfi siyasetin bulaştığı her iş, her kurum iflasın eşiğindedir. Siyasilerin verdiği zararları bertaraf etmeye çalışan hocalar ve aydınlar da engellenmeye çalışılarak, adeta devlet/güç hepten zayıflasın, memleket iflah olmasın istenmektedir.
Bediüzzaman menfi siyasete ‘canavar siyaset’ der. Bugün yargıya bulaşan canavar siyaset adaleti bitirmiştir. Adaleti sağlamada zaten yetersiz ve problemli olan kanunlar -beşerin insana dair yetersiz bilgisinden dolayı- menfaatperestlerin elinde daha da ucube, lastik gibi sündürülen veya birilerinin sopa gibi kullandığı bir araca dönüştürülmüştür. Binlerce insanın hayatı bu adaletsiz, merhametsiz, yıkıcı, canavar siyasetin eliyle yok edilmektedir. Yara alan geminin yara alan yolcuları en çok da ‘Adalet! Özgürlük!’ diye feryat etmektedirler. Seyirciler… Ah o seyirciler… Onlar iflah olur mu? ‘Sessiz kalırsam bir de kulaklarımı tıkar hayatıma bakarsam kurtulurum’ zannedenler… Onlar kurtulur mu? Hayır, onlar da kurtulamayacak! Bu gemi batarsa kimse kurtulamayacak!
Hadiste gemiyi batırmaya çalışanların bunu su’dan gerekçeler öne sürerek ve esasında kendi çarklarını döndürecek suyun peşinden giderek yaptıklarını anlıyoruz. Bunlar kendi ikballeri için memleketin istikbalini yok etmeyi göze alacak kadar dünyanın makamına, malına yani metaına gözlerini dikmiş insanlardır. Makam sevgisi, rahata düşkünlük, lüks hayat, israfta sınır tanımazlık, aile- akraba kayırma yollu işi ehliyetsizlere verme özellikleri bunların bariz özellikleridir. İşte bu özellikler devletin deniz gibi olan kaynaklarını kurutmaz mı? Sosyo-ekonomik dengeyi, sosyo-psikolojik dengeyi bozmaz mı? Hepsini yaptı. Devletin malı deniz kuruyor; toplumsal tüm dengeler bozuluyor.
Aynı Gemideyiz
Bugünlerde 19 Mayıs’ın yıldönümünden dolayı, Mustafa Kemal’in Bandırma Vapuruna ve Kurtuluş savaşı ruhuna atıfta bulunularak ‘100 yıldır aynı gemideyiz’ güzellemeleri yapılıyor. Gemiyi delenler ve esasında delmeye devam edenler, ‘gemimizi deliyorlar’ diye feryat ediyor ve suçu da dış mihraklara yüklüyorlar. Gemiyi delenleri –Kurtuluş savaşı benzetmesiyle- İngilizler, Fransızlar gibi göstermeye çalışarak geminin içindeki düşmanı, alt kattakileri, yani kendilerini kamufle etmeye çalışıyorlar. Bir taraftan gemiyi delmeye devam ediyorlar, bir taraftan başka siyasileri de yanlarına alıp birlik beraberlik pozları verip ‘problem yok, ayaktayız’ mesajları veriyorlar. Su alan bir gemide bu mesajların anlamı da faydası da yok!
Bu arada ‘100 yıldır aynı gemideyiz’ sözünü düzeltelim. Bu topraklarda, 100 yıldır değil 1000 yıldır aynı gemideyiz.
Evet, aynı gemideyiz ve bu gemi kesinlikle birilerinin tekelinde değil; olamaz! Hiçbirimizin ‘ne halleri varsa görsünler, kendi başlarını yesinler’ demek gibi bir lüksümüz de yok! Çünkü aynı gemideyiz; aynı gemideyiz! Onların pervasızca deldikleri gemi bizim bulunduğumuz gemi olmasa, arsızın- hırsızın bir araya geldiği bir korsan gemisi olsa, onlar ayrı biz ayrı gemilerde olsak bile, şayet bulundukları gemide masumlar varsa yine gücümüz yettiğince mücadele etmemiz gerekir... Ama durum bunun ötesinde; aynı gemideyiz… Bu gemiye de arsız- hırsız dolmuş ama milyonlarca da masum var.
Peki, ne yapacağız? Müspet siyasetle hareket edip, menfi siyasetle mücadele edeceğiz. Öncelikle gemiyi delenleri ilan edeceğiz. Mıymıntı Müslüman olmayacağız. Siyaset bileceğiz... ‘Siyasete karışmayın’ diyenlere, yaptığımız müspet siyasetle cevap vereceğiz. Çuvalı deldirmeyeceğiz; gemiyi delenleri görmezden gelmeyeceğiz. Tevhidin bize öğrettiği gibi, bütün zarar vericilere ‘LÂ- HAYIR!’ diyebilmeyi başaracağız. Ve Alparslan Kuytul Hocam gibi ‘Kral çıplak!’ diye haykıracağız.
Yazının tamamını okumak için tıklayın