Rumeysa Sarısaçlı Hocahanımın “Fıtratı Bozanlar” başlıklı yazısı;
O kadar gurur duyacağımız bir dinimiz var ki… Bu din bizim özümüzü, yaratılıştaki tertemiz fıtratımızı korumaya çalışırken, aslında insan kalabilmemizi de sağlıyor. Dinimizin her bir hükmü bizi bir taraftan geliştirmeye, yetiştirmeye, olgunlaştırmaya çalışırken, bir taraftan da bozulmaktan, zarar görmekten korumayı murad ediyor.
Allah Azze ve Celle’nin ‘Rab’ sıfatı bu terbiyeyi çok güzel anlatır. Rab: ‘İnsanı halden hale çevirerek olgunlaştıran’ demektir. Olgunluk, bazen bir şeyleri yapmakla, bazen de bir şeylerden kaçınmakla elde edilebilecek bir erdemdir. İşte Rabbimizin emrettiği farzlar ve nehyettiği haramlar, insanı olgunluğa ulaştırmayı murad eden hükümlerdir. Dinimizin belirlediği emirlere gönülden ittiba etmek ve nehiyler hususunda ise gönülden imtina etmek, kişiyi olgunlaştırdığı gibi, Allah’ın yarattığı en güzel kıvamı (ahsen-i takvim) da muhafazayı sağlar.
Fıtrat dini olan İslam, bu kıvamın yani fıtratın bozulmasına asla müsaade etmez. Dinin ortaya koyduğu kırmızı çizgiler (haramlar), bozulmayı, haddi aşmayı, ifsadı önlemeyi murad eder. Aslında güzel dinimiz fıtratı korurken, insanın ve insanlığın ONURUNU, ŞEREFİNİ ve NAMUSUNU korur. Onursuz ve namussuz bir hayat tarzı yaşamamıza müsaade etmez.
Rabbimiz Tealâ Kur’an’da, şeytanın uşaklığını yapanların, onun telkinleriyle fıtratı bozacağını anlatır. ‘Allah, onu lanetlemiştir. O da (şöyle) dedi: “Andolsun, kullarından ‘miktarları tespit edilmiş bir grubu’ (kendime uşak) edineceğim. Onları -ne olursa olsun- şaşırtıp saptıracağım, en olmadık kuruntulara düşüreceğim ve onlara kesin olarak davarların kulaklarını kesmelerini emredeceğim ve Allah’ın yarattıklarını değiştirmelerini emredeceğim.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost (veli) edinirse, kuşkusuz o, apaçık bir hüsrana uğramıştır.’ 1
İnsan fıtratının bozulmasıyla envaiçeşit hastalıklar türedi... Bunların içerisinde, Allah’ın yarattığı cinsiyetten memnun olmayıp cinsiyet değiştirenler, ‘Ben kendimi erkek gibi hissediyorum’ diyen kadınlar veya ‘Ben kendimi kadın gibi hissediyorum’ diyen erkekler türedi… Kadınlara temayül eden kadınlar veya erkeklere temayül eden erkekler türedi… Oysa bu insanlar, yaratılışları normal insanlardı. Aslında bu tür hastalıkların bir kısmı hormonal bazı problemlerden, bir kısmı ailelerin yanlış eğitiminden, bir kısmı da farklı bir hayat tarzı yaşama özentisinden oluşan hastalıklardır.
Hormonal problemler, tıbben çözülmesi mümkün olan problemlerdir. Diğer sebeplerle oluşan hastalık durumları ise, işin psikolojik tarafıdır. Aslında böyle hastalıklı bir psikoloji, imanla ve kişinin düzelme isteğiyle düzelebilecek bir durumdur. Ancak fıtratını bozmuş olan bu kimseler, içine düştükleri gayrı fıtri ve haram durumu meşru görerek, kendileri için, fıtri hayat tarzının önünü kapatmaktadırlar. Yani bu kimseler, kendi iradeleriyle böyle bir hayat yaşamayı tercih etmektedirler.
Oysa fıtratı bozmak, büyük bir zulümdür. Dolayısıyla bunlar, öncelikle kendi kendilerine zulmetmektedirler. Allah’ın yarattığı şekli değiştirmeye çalışarak veya kendi cinslerine temayül gösterip Allah’ın yasakladığı haramlara girerek, bedenlerine de ruhlarına da büyük bir zulüm yaşatmaktadırlar.
Bunlar aynı zamanda bu durumun bir hastalık olmadığını, yaratılışta var olan bir durum olduğunu söyleyerek, bunu normalleştirmeye çalışmakta ve toplumu da ifsat etmektedirler.
İnsanın bedeni kendine ait değildir, emanettir… Dolayısıyla bedenini haramlarla kirletenler veya bedeninden memnun olmayıp onu değiştirenler, emanete zulmedenler; emanete hainlik edenlerdir. Özellikle cinsiyet değiştirenlerin birçoğu, tercih ettikleri cinsiyet devam edebilsin diye, ömür boyu ağır hormon ilaçları kullanmak zorunda kalıyorlar. Kullanılan bu ilaçlar, bozuk psikolojilerini daha da bozuyor. Aslında bu şekilde akla da, kalbe de, ruha da büyük zararlar veriliyor. Araştırmalara göre cinsiyet değiştirenlerin birçoğu, bir süre sonra büyük pişmanlıklar yaşıyorlar.
Yine bu gayrı fıtri ve gayrı meşru hayatları yaşayanlar, insan neslinin devamını baltalarken, toplumun en önemli nüvesi olan aile mefhumunu da yok etmektedirler. Bu durum toplumu ifsat etmektedir. Aile müessesesinin zarar gördüğü bir toplum yıkılmaya mahkûmdur.
Bugün batının içine düştüğü en büyük çıkmaz budur. Batıda, evlenenlerden çok boşananların olması, eşlerin birbirlerini aldatması, eşcinsel evliliklere izin verilmesi veya göz yumulması, evlilik yoluyla değil de sperm bankaları veya yumurta bankaları yoluyla çocuk edinilmesi gibi durumlar, batıyı uçurumun kenarına getirmiştir. Kendini bu duruma getirmiş bir toplumun iflah olması mümkün değildir.
Bundan 2 yıl önce Avrupa’da yaşayan kardeşlerimizi ziyarete gittiğimizde, Avrupa’nın bu konularda ne kadar çok dibe vurduğunu bizzat müşahede ettik. Her yerde bilbordlarda bir yazı dikkatimizi çekti. Almanca yazan cümleyi kardeşlerimize sorduğumuzda, cümlenin manasının: ‘Sen ne zaman homo olduğunu açıklayacaksın?’ olduğunu öğrendik. Ahlaken dibe vurmuş Avrupa’yı daha da batırmaya çalışan bir zihniyetin olduğunu anladık. Onlar Müslümanlarla uğraşmaya devam etsinler… Yine orada yaşayan kardeşlerimizden birisinin sorduğu soru adeta kanımızı dondurdu. Kardeşimiz bir arkadaşının, bize bir konuda sorusu olduğunu söyledi. Soru aynen şöyleydi: ‘Oğlum ameliyatla cinsiyet değiştirip kadın olmak istiyor, eğer buna rıza göstermezsek intihar edeceğini söylüyor, bu durumda ne yapalım?’ Bu soruya ne cevap verilir? Müslümanların çocukları dahi bu duruma geliyor… Yerin dibine batsın sizin gayrı fıtri, ahlaksız medeniyetiniz… Yine Alman devleti tarafından bir şeyler bahane edilerek alınan Türk çocuklarının, Alman ailelere evlatlık olarak verildiğini anlatan kardeşlerimiz, evlatlık için başvuran 10 ailenin 7 tanesinin, ya kadın kadına evli, ya da erkek erkeğe evli olduklarını söylediler… Sadece 10 gün içerisinde gördüğümüz bu kadar acayip durum, Avrupa’nın kendi eliyle kendini yok edeceğini anlamamıza yetti. Avrupa’nın en büyük düşmanı ‘Batı medeniyeti’ dir. Atalarımız ne güzel demiş: ‘Ağacın kurdu kendindendir.’ Bir de bu gayrı fıtri ve dahi ahlaksız hayatları yaşayanlar içerisinde, bu hastalıklı durumları meşru hale getirmeye çalışanlar var. Onlar, insanlığın başının belası mahlûklardır. İşte Ramazan ayında yapılan LGBT yürüyüşleri, bu meşrulaştırma çabalarının bir örneğidir.
Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktan çok daha beter olan bu yürüyüşler, devletin izni ile gerçekleşmektedir. Bugün devletin başında olanlar namaz kılanlar olmasaydı, acaba bu halk bu yürüyüşlere bu kadar sessiz kalabilir miydi? Veya onlar bu kadar cesur olabilirler miydi? Maalesef halkımız, memlekette neler olduğunun, ülkenin ne hale getirildiğinin farkında değil. Veya daha acısı, belki de farkında ama sessiz kalmayı tercih ediyor. Bu ahlaksızlıklara meşruiyet kazandırma çabalarına sessiz kalındığında, en büyük zararı genç neslimiz görecektir. Gençlerimiz arasında bu hastalılar yaygınlaştığında, bizim iflah olmamız, belimizi doğrultmamız mümkün olamayacaktır. ‘Lut kavminin çocuklarıyız’ pankartını açarak Allah’a ve Müslümanlara kafa tutanlar; Allah’ın gazabını çekmek için her türlü ahlaksızlığı ve tuğyanı yapanlar; ‘Receple Şaban’ın aşkına Ramazan engel olamaz’ diyerek kutsallarımızla alay edenler… Bunlara sessiz kalmak, ‘Zulme rıza zulümdür’ hakikatine göre de, bu büyük zulme ortak olmaktır.
Şunu iyi bilelim ki, Allah’ın gazabı her zaman afetlerle gelmez. Bir toplumun gençlerinin bozulması, bir toplumda aile kurumunun hasar görmesi, o toplumun helâkının resmidir. Toplumumuzun ve neslimizin böyle bir helâka sürüklenmesine seyirci kalamayız. Rabbim Ümmet-i Muhammed’in evlatlarını, bu çirkin illetlerden muhafaza eylesin. Özellikle çocuklarımızı yetiştirirken fıtratlarına uygun bir şekilde yetiştirmeliyiz. Onların fıtratını en iyi şekilde muhafaza edecek olan İslami eğitimi de ihmal etmemeliyiz. Ve bir de onları hayırlı bir çevrede ve hayırlı arkadaşlar edindirerek büyütmeye gayret göstermeliyiz. Rabbim içimizdeki beyinsizler yüzünden bizleri de helak etmesin (âmin). Kur’an’ı Kerim eşcinsellikten, Hz. Lut’un kavminde görülen ‘çirkin bir iş’ diye bahseder. Bu çirkin işi yapanlarla mücadele eden Hz. Lut’un çilesi uzun uzun, bunların çirkef ahlakı detaylı bir şekilde anlatılır. Ve sonunda onların, nasıl bir akıbete uğratıldıkları da bildirilir...
Rabbimiz Teala buyuruyor: “Elçilerimiz Lut’a gelince fenalaştı. Onlara karşı içi daraldı. “Bu çetin bir gündür” dedi. Kavmi ona doğru üşüşerek geldi. Bundan önce o kötü işleri yapıyorlardı. O şöyle dedi “Ey kavmim! İşte kızlarım. Sizin için bunlar daha temizdir. Allah’tan korkun, konuklarımın içinde beni rezil etmeyin. Aranızda aklı başında bir adam yok mu?” “İyi bilirsin ki, bizim senin kızlarınla bir işimiz yok. Ne istediğimizi pekâlâ bilirsin” dediler. “Ah keşke size karşı bir gücüm olsaydı veya sağlam bir yere sığınabilseydim” dedi…2
“Lut dedi ki; “Siz âlemin erkeklerine gelirsiniz öyle mi? Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri de bırakırsınız ha? Yok, siz haddi aşmış bir topluluksunuz.” “Bak Lut!” dediler. “Hele bundan vazgeçme, çaresi yok, sürgün edilmişlerden biri olursun.” Lut dedi ki: “Sizin bu ettiğinize gerçekten hınç besleyenlerden biriyim…”3
“Lut, kavmine şöyle demişti: “Siz o çirkinliğe gerçekten geliyorsunuz. Sizden önce âlemde hiç kimse onu yapmamıştır.” “Demek ki şimdi siz gerçekten erkeklere geliyor, yol kesiyor ve toplantılarınızda o fenalığı yapıyorsunuz?” Kavminin cevabı sadece şu oldu: “Doğrulardan isen haydi Allah’ın azabını bize getir”… 4
“… Ne zaman ki emrimiz geldi, oranın üstünü altına getirdik. Üzerine, pişmiş çamurdan yığınla taş yağdırdık.”5
1. Nisa Suresi 118-119
2. Hud Suresi 77-80
3. Şura Suresi 160-170
4. Ankebut Suresi 28-30
5. Hud Suresi 82