Şu anda yaklaşık 170 Filistinli çocuk İsrail işgal hapishanelerinde tutuluyor
Filistinliler üzerinde işgalci Siyonistlerin acımasız bir kontrol sistemi sürdürmeyi amaçlayan kanun, politika ve uygulamaları, onları coğrafi ve politik olarak parçalanmış, sıklıkla yoksullaştırmış, sürekli bir korku ve güvensizlik durumu içinde bırakmıştır.
Uluslararası Af Örgütü’nün yeni araştırması, işgalci İsrail’in, Yahudi İsraillilerin çıkarına olmak amacıyla kendi kontrolü altındaki tüm bölgelerde (İsrail ve OPT’de ve Filistinli mültecilere karşı) Filistinlilere karşı bir baskı ve tahakküm sistemi uyguladığını gösteriyor. Bu, uluslararası hukukta yasaklanan apartheid anlamına gelmektedir.
Apartheid, uluslararası kamu hukukunun ihlali, uluslararası olarak korunan insan haklarının ciddi bir ihlali ve uluslararası ceza hukuku kapsamında insanlığa karşı bir suçtur.
“Apartheid” terimi başlangıçta Güney Afrika’da ırk ayrımcılığını ve bir ırk grubunun diğerine hakimiyetini ve baskısını açıkça uygulayan bir siyasi sistemi ifade etmek için kullanıldı. O günden bu yana uluslararası toplum, bu tür sistem ve uygulamaları dünyanın neresinde meydana gelirse gelsin kınamak ve suç saymak yönünde bir yaklaşım benimsemiştir.
Ancak bir şeyler yapma sorumluluğu ve yetkisine sahip hükümetler, işgalci İsrail’i sorumlu tutacak herhangi bir anlamlı eylemde bulunmayı reddetti. Bunun yerine, insan hakları ve hesap verebilirlik pahasına can çekişen bir barış sürecinin arkasına saklanıyorlar. Ne yazık ki bugünkü durum, adil bir çözüme doğru ilerlemenin sağlanamadığı ve Filistinlilerin insan haklarının kötüleştiği bir durum halini almış halde.
İşgalci İsrail güçleri, 13 Mayıs 2022’de işgal altındaki Doğu Kudüs’te gazeteci Shireen Abu Aqla’nın cenaze töreni sırasında Filistinlilere saldırdı.
Çok çeşitli siyasi partilerden oluşan ve Naftali Bennett ile Yair Lapid’in başbakan olduğu bir koalisyon hükümeti altında İsrail yetkilileri, Filistinlilere yönelik şiddetli baskılarını iki katına çıkardı. İsrailli yetkililerin, Yahudi İsraillilerin Filistinliler üzerindeki hakimiyetini sürdürme politikasının bir parçası olarak gerçekleştirdiği uygulamalar, apartheid ve zulüm gibi insanlığa karşı suçlar anlamına geliyor. Ağustos ayındaki üç gün süren çatışmalar sırasında işgalci İsrail güçleri, yoğun nüfuslu Gazze’ye geniş alan etkisine sahip patlayıcı silahlar atarak çok sayıda hava saldırısı düzenlerken, silahlı Filistin İslami Cihad grubu da İsrail’in nüfus merkezlerine ayrım gözetmeksizin yüzlerce roket fırlattı. BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’ne (OCHA) göre 17’si çocuk 49 Filistinli öldürüldü. Çatışma sırasında 360 Filistinli ve yetmiş İsrailli de yaralandı. Ağustos çatışmaları, İsrail’in Gazze’de insan ve mal dolaşımına yönelik 15 yıldır uyguladığı kapsamlı kısıtlamaların ortasında gerçekleşti. İsrail’in Mısır’ın Gazze sınırına getirdiği kısıtlamalarla daha da kötüleşen kapatma politikası, nadir istisnalar dışında 2 milyondan fazla Gazzeli Filistinliyi hareket özgürlüğü hakkından ve yaşamlarını iyileştirme fırsatlarından mahrum bıraktı, elektriğe erişimlerini ciddi şekilde kısıtladı. Sağlık hizmetleri ve su, ekonomiyi mahvetti.
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı’na ( UNRWA ) göre Gazze’de yaşayan 2,1 milyon kişinin yaklaşık yüzde 80’i insani yardıma muhtaç. Batı Şeria’da işgalci İsrail güçleri, Mart ayında Filistinlilerin İsrail içinde gerçekleştirdiği çok sayıda saldırının ardından operasyonlarını yoğunlaştırdı ve OCHA’ya göre 21 Aralık itibarıyla 147 Filistinliyi öldürdü; bu rakam, BM’nin ölümleri sistematik olarak kaydetmeye başladığı 2005 yılından bu yana herhangi bir yılda görülenden daha fazla. Mayıs ayında ünlü El Cezire gazetecisi Shireen Abu Aqla, Batı Şeria’nın kuzeyindeki İsrail baskını sırasında vurularak öldürüldü.
Naftali Bennett ile Yair Lapid’in başbakan olduğu bir koalisyon hükümeti altında İsrail yetkilileri, Filistinlilere yönelik şiddetli baskılarını iki katına çıkardı.