Sadık Dost: Hz. Ebu Bekir

Furkan Haber olarak; mübarek Ramazan ayında her gün bir sahabenin hayatını sizlerle paylaşıp, örnek şahsiyetlerinden istifade etmenizi temenni ediyoruz.

Eklenme Tarihi: 28 Nis 2020
8 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Sadık Dost: Hz. Ebu Bekir

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) İslam’ı tebliğe başlamasından sonra ilk iman eden hür erkeklerin; raşit halifelerin, aşere-i mübeşşerenin ilki. Câmiu’l Kur’an, es-Sıddık, el-Atik lakaplarıyla bilinen büyük sahabe.

Kur’an-ı Kerim’de hicret sırasında Rasulullah’la beraber olmasından dolayı, “…mağarada bulunan iki kişiden biri…” (Tevbe, 40) seklinde ondan bahsedilmektedir. Asıl adı Abdülkâbe olup, İslam’dan sonra Rasulullah’ın (s.a.v) ona Abdullah adını verdiği kaydedilir. Azaptan azat edilmiş manasında “atik”; dürüst, sadık, emin ve iffetli olduğundan dolayı da “Sıddık” lakabıyla anılmıştır.

slam’dan önce de saygın, dürüst, kişilikli, putlara tapmayan ve evinde put bulundurmayan “Hanif” bir tacir olan Ebubekir, ölümüne kadar Hz. Peygamber’den (s.a.v) hiç ayrılmamıştır. Bütün servetini, kazancını İslam için harcamış, kendisi sade bir şekilde yaşamıştır.

İlk İman Edenlerden Birisi…

Hz. Hatice’den sonra Rasulullah’a ilk iman eden odur. Hz. Peygamber (s.a.v) İslam’ı tebliğinin ilk zamanlarında kiminle konuştuysa en azından bir tereddüt görmüş, ancak Ebubekir şeksiz ve tereddütsüz bir şekilde kabul etmiştir. Hatta Hz. Peygamber (s.a.v), “Bütün insanların imanı bir kefeye, Ebubekir’in ki bir kefeye konsa, onun imanı ağır basardı” şeklinde bir benzetme de yapmıştır.

İlk Davetçilerden

Ebubekir, iman ettikten sonra İslam’ı tebliğe gizli gizli devam ediyordu. Annesi, karisi Ümmü Ruman ve kızı Esma da iman etmiş, fakat oğulları Abdullah, Abdurrahman ve babası Ebu Kuhafe henüz iman etmemişlerdi. Osman b. Affan, Sa’d b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah gibi ilk Müslümanları İslam’a dâvet eden odur.

Hz. Ebubekir’in Cesurluğu

Müşriklerin eziyetleri çoğalıp Müslümanlara yapılan baskılar arttıktan sonra Hz. Peygamber Hz. Ebubekir’e de Habeşistan’a göç etmesini söylemiş ve Ebubekir yola çekmiş; ancak Berkü’l-Gimâd’da Mekke’nin ileri gelen kabilelerinden Ibn Dugunne ile karşılaştığında Ibn Dugunne onu himayesine aldığını ve Mekke’ye dönmesi gerektiğini belirterek, ikisi birlikte Mekke’ye dönmüşlerdir. Ancak şartlı olarak Ebubekir’i himayesine alan Ibn Dugunne, Ebubekir’in açıktan açığa ibadet etmesi ve inancını yaymaya devam etmesi sebebiyle şartları yerine getirmediğini iddia ederek ona ibadetini gizli yapmasını söylediğinde Ebubekir, onun himayesine ihtiyacı olmadığını, zaten kendisine söz de vermediğini ifade etmişti: “Senin himayeni sana iade ediyorum. Bana Allah’ın himayesi yeter.” Böylece on üç yıl Mekke’de Rasulullah’ın yanında kalan Hz. Ebubekir, Hz. Aişe’nin rivayetine göre, Rasulullah hicret emrini alıp Ebubekir’e gelerek ona beraberce hicret edeceklerini söyleyince Ebubekir sevinçten ağlamaya başlamıştı. (Ibn Hisâm, es-Sire, II, 485)

Hz. Ebubekir’e Sıddık Lakabının Verilişi

Hz. Peygamber’in (s.a.v) bir gecede Mekke’den Kudüs’e oradan Sidretü’l Münteha’ya gittiği isra ve Miraç hâdisesini duyan müşrikler bunu Hz. Ebubekir’e yetiştirdikleri zaman; “O dediyse doğrudur.” demiştir. Bu sözünden sonra Ebubekir’e; ihlaslı, asla yalan söylemeyen, özü doğru, itikadında şüphe olmayan anlamında, “Sıddık” lakabı verildi. Kur’an tabiriyle, “O, ne iyi arkadaştı ” (Nisa, 69) denilebilir.

İşte o “Sıddık” ile o “Emin”, o iki arkadaş beraberce Sevr dağındaki mağaraya hareket ederek hicret etmişlerdir.

İki Kişiden Biri

Hz. Ebubekir, hicret yolunda Efendimiz ile mağarada kaldıkları günü söyle anlatır: “Rasulullah (s.a.v) ile beraber bir mağarada bulundum. Bir ara basımı kaldırıp baktım. O anda Kureyş casuslarının ayaklarını gördüm. Bunun üzerine, ‘Ya Rasulullah, bunlardan birkaçı gözünü aşağı eğse de baksa muhakkak bizi görür’ dedim. O, ‘Sus ya Ebubekir. iki yoldaş ki, Allah onların üçüncüsü ola, endişe edilir mi?’ buyurdu. Küba’da üç gün kalan Rasulullah ile Hz. Ebubekir nihayet Medine’ye vardılar.

Hz. Ebubekir’in Hilafeti

Hicrî on birinci yılda hastalanan Rasulullah (s.a.v) 13 Rebiyülevvel pazartesi günü (8 Haziran 632) vefat etti. O'nun vefatını duyan Müslümanlar büyük bir üzüntüye kapıldılar ve ilk anda ne yapmaları gerektiğine karar veremediler. Ama o da bir ölümlüydü. Hz. Ömer, onun Hz. Musa gibi Rabbi ile buluşmaya gittiğini, O’nun için “öldü” diyen olursa ellerini keseceğini söylüyordu. Ebubekir, Rasulullah’ın iyi olduğu bir sırada ondan izin alarak kızının yanına gitmişti. Vefat haberini duyar duymaz hemen geldi, Rasulullah’ı alnından öptü ve “Babam ve anam sana feda olsun ya Rasulullah. Ölümünde de yaşamındaki kadar güzelsin. Senin ölümünle peygamberlik son bulmuştur. Şanın ve şerefin o kadar büyük ki, üzerinde ağlamaktan münezzehsin. Ya Muhammed, Rabbinin katında bizi unutma; hatırında olalım …” dedi. Sonra dışarı çıkıp Ömer’i susturdu ve şöyle dedi;

“Ey insanlar, Allah birdir, O’ndan başka ilâh yoktur, Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. Allah apaçık hakikattir. Muhammed’e kulluk eden varsa, bilsin ki o ölmüştür. Allah’a kulluk edenlere gelince, şüphesiz Allah diri, bâkî ve ebedîdir. Size Allah’ın su buyruğunu hatırlatırım: “Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse siz ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim ökçesi üzerinde geriye dönerse Allah’a hiçbir ziyan veremez. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır”. (Ali İmran, 144) Allah’ın kitabı ve Rasulullah’ın sünnetine sarılan doğruyu bulur, o ikisinin arasını ayıran sabittir. Şeytan, peygamberimizin ölümü ile sizi aldatmasın, dininizden saptırmasın. Şeytanın size ulaşmasına fırsat vermeyiniz”. (Ibn Hisâm, es-Sire, IV, 335; Taberî, Târih, III, 197,198)

Hz. Ebubekir bu konuşmasıyla orada bulunanları teskin ettikten sonra Rasulullah’ın teçhiziyle uğraşırken,Ensâr, Benû Sâide sakifesinde toplanarak Hazrec’in reisi olan Sa’d b Ubâde’yi Rasulullah’tan sonra halife tayin etmek için bir araya gelmişlerdir. Ebubekir, Hz. Ömer, Ebu Ubeyde ve Muhacirlerden bir grup hemen Benû Saîde’ye gittiler. Orada Ensâr ile konuşulduktan ve hilafet hakkında çeşitli müzakereler yapıldıktan sonra Hz. Ebubekir, Ömer ile Ebu Ubeyde’nin ortasında durdu ve her ikisinin ellerinden tutarak ikisinden birine beyat edilmesini istedi. O, kendisini halife olarak öne sürmedi. Hz. Ebubekir’in konusmasindan sonra Hz. Ömer atılarak hemen Ebubekir’e beyat etti ve “Ey Ebubekir, Müslümanlara sen Rasulullah’ın emriyle namaz kıldırdın. Sen onun halifesisin ve biz sana beyat ediyoruz. Rasulullah’a hepimizden daha sevgili olan sana beyat ediyoruz” dedi. Hz. Ömer’in bu ani davranışı ile orada bulunanların hepsi Ebubekir’e beyat ettiler. Bu özel beyattan sonra ertesi gün Mescid-i Nebî’de Hz. Ebubekir bütün halka hutbe okudu ve resmen ona beyat edildi.

Rasulullah’ın defni salı günü gerçekleşirken, onun nereye defnedileceği hakkında da bir ihtilaf meydana geldiğinde Hz. Ebubekir yine ferasetini ortaya koydu ve “Her peygamber öldüğü yere defnedilir” hadisini ashaba hatırlatarak bu ihtilafı giderdi. Rasulullah’ın cenaze namazı imamsız olarak gruplar halinde kilindi. Bütün bunlar olurken, Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’nın evinde Haşimoğluları ve yandaşları ile toplandığı ve beyat ilk zamanlar katılmadığı nakledilir. Hz. Ali rivayetlere göre, el-Beyatü’l-Kübrâ’ya beyat edildiği haberini alır almaz, elbisesini yarım yamalak giydiği halde evden fırlamış ve gidip Hz. Ebubekir’e beyat etmiştir (Taberî, Târih, III, 207). Onun aylarca Hz. Ebubekir’e beyat etmediği haberleri gerçeğe uygun olmadığı kabul edilir. Çünkü onun Ebubekir’in üstünlüğünü bildiği, onun hakkında yaptığı konuşmalar ve tarihin akışı, diğer rivayetlere aykırıdır.

Fetihleri Devam Ettirmiştir

Rasulullah’ın hazırladığı, ancak vefatı sebebiyle bekleyen Üsâme ordusunu Ürdün’e yollayan Ebubekir, Bahreyn, Umman, Yemen, Mühre isyanlarını bastırmıştır. İçte isyancılarla mücadele edilirken, dışta da iki büyük imparatorluğun, İran ve Bizans’ın ordularıyla karşılaşılmıştır. Hîre, Ecnâdin ve Enbâr, savaşlarla İslam diyarına katilmiş, Irak fethedilmiş, Suriye’nin de önemli kentleri ele geçirilmiştir. Yermük savaşı devam ederken Hz. Ebubekir vefat etmiştir. Onun ordusuna verdiği öğütlerde şu ibareler vardır: “Kadın, çocuk ve yaslılara dokunmayın, yemiş veren ağaçları kesmeyin, mamur bir yeri tahrip etmeyin, haddi asmayın, korkmayın.” Gerçekten İslam ordusu fethettiği yerlerde kimseye zulmetmemiş, adaletiyle düşmanların takdirini kazanmış, Müslüman olmayıp da cizye vererek İslam’ın himayesine giren milletler huzur ve emniyet içinde yasamışlardır.

Hz. Ebubekir’in Vefatı

Hilâfeti iki sene üç ay gibi çok kısa bir müddet sürmesine rağmen Hz. Ebubekir zamanında İslam devleti büyük bir gelişme göstermiştir. Hz. Ebubekir Hicrî 13. yılda Cemâziyelâhir ayının başında hicretten sonra Medine’de yakalandığı hasta liginin ortaya çıkması üzerine yatağa düşünce yerine Ömer’in namaz kıldırmasını istedi. Ashabıyla istişare ederek Hz. Ömer’i halifeliğe uygun gördüğünü söyledi. Hz. Ömer’in sert ve kaba oluşu gibi bazı itirazlara cevap verdi ve hilâfet ahitnamesini Hz. Osman’a yazdırdı. Ebubekir (r.a.) de, çok sevdiği Rasulullah gibi altmış üç yaşında vefat etti. Vasiyeti gereği Rasulullah’ın yanına -omuz hizasında olarak- defnedildi. Böylece bu iki büyük insanın, iki büyük dostun, kabirlerinde de birliktelikleri devam etti.

Hz. Ebubekir’in Kişiliği ve Yönetimi

Tacir olarak geniş bir kültüre sahip olan Hz. Ebubekir, dürüstlüğü ve tak vâsi ile ashap içinde ilk sırada yer alır. Karakteri; yumuşak huyluluk, çok düşünüp çok az konuşmak, tevazu ile belirgindi. Hz. Aişe’nin rivayetine göre, “gözü yaşlı, gönlü hüzünlü, sesi zayıf” biri idi. Cahiliye döneminde müşrikler ona güvenir, diyet ve borç-alacak islerinde onu hakem tanırlardı. Rasulullah’ın en sadik dostu olan Ebubekir’in Miraç olayında sergilediği sonsuz bağlılık örneği ona “es-Sıddık” lakabını kazandırmıştır. O bu olayda “O ne söylüyorsa doğrudur” demiştir. Cömertlikte ondan üstünü de yoktur. Bütün malini mülkünü İslam için harcamış, vefat ederken vasiyetinde, halifeliği müddetince aldığı maaşların, topraklarının satılarak iade edilmesini istemiş ve geride bir deve, bir köleden başka bir şey bırakmamıştır. Dört eşinden altı çocuğu olan Ebubekir, kızı Aişe’yi Rasulullah ile hicretten sonra evlendirmiştir. (Tabakat-i Ibn Sa’d, VI, 130 vd.; Ibnu’l-Esir, II, 115 vd)

Hicret sırasında mağarada iken ayağını bir yılan soktuğunda ve ayağı acıdığında o sırada dizine yatıp uyumuş olan Peygamber’i uyandırmamak için sesini çıkarmaması, ağlarken Hz. Peygamber uyanıp ne olduğunu sorduğunda, “Anam-babam sana feda olsun ya Rasulullah” demesi olay Ebubekir’in Rasulullah’a olan bağlılığının örneklerinden sadece biridir. Hz. Ebubekir’in beyaz yüzlü, zayıf, doğan burunlu, sakallarını kına ve çivit otuyla boyayan sakin bir adam olduğu rivayet edilir (Ibnü’l Esir, el-Kâmil fi’t-Târih, II, 419-420).

Hz. Ebubekir’in Sözleri

Hutbe ve öğütlerinden bazıları şöyledir:

Rasulullah vahiy ile korunuyordu. Benim ise beni yalnız bırakmayan bir şeytanım vardır…

Hayır işlerinde acele edin, çünkü arkanızdan acele gelen eceliniz var…

Allah için söylenmeyen bir sözde hayır yoktur…

Herhangi bir yericinin yermesinden korktuğu için hakkı söylemekten çekinen kimsede hayır yoktur…

Amelin sırrı sabırdır…

Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir…

Hesaba çekilmeden kendinizi hesaba çekiniz.