İbrahim Kiras yazdı…
Tarihçi Henri Pirenne orta çağda İtalyan şehir devletlerindeki “ticaret zihniyeti”ni anlatırken ilginç bir ayrıntı aktarıyordu: 12-13. yüzyıllarda İslam ülkeleri kendilerinde bulunmayan kereste ve demiri Venedikli tacirlerden temin ediyorlardı. Bu kerestelerle yapılacak gemilerin ve demirlerden dökülecek silahların Hıristiyanlara ve hatta Venedikli denizcilere karşı kullanılacağında kuşku yoktu, diyordu Pirenne, ama tacir kısa vadeli çıkarından ötesini göremiyordu.
Kapitalist ticaret zihniyetinin sınırsız kazanç hırsı “Venedik taciri”nin gözlerini kör etmiş, kendi uzun vadeli çıkarlarını bile düşünmekten alıkoymuştur. Para uğruna kendi ülkelerine karşı kullanılacak silahların üretilmesine katkıda bulunmaktan bile imtina etmeyen bu insanlardan vatanseverlik beklenemeyeceği de ortadadır.
Pirenne’nin bahsettiği “Venedik tacirleri”nin vaziyeti bugün Türk limanlarından İsrail’e gidip gelen gemileri hatırlattı size, değil mi? Gerçi bizim tacirlerin İsrail’e sattıkları demir-çelik, uçak yakıtı, hatta dikenli tel gibi ürünlerin belki Türkiye’ye karşı kullanılması söz konusu olmayabilir ama mezkur tacir zümresinin “din kardeşlerimiz” dediği Filistin halkına karşı kullanıldığı ortada.
Dolayısıyla buradaki problem bizdeki tüccarın öngörüsüzlüğü değil, samimiyetsizliği. “Biz müstakil sanayici ve iş adamlarıyız, bizim için maddi kazancın öncesinde medeniyet değerlerimiz önemlidir” diye konuşan insanlardan bahsediyoruz çünkü.
İslami değerleri, iş ahlakını, helal haram bilincini, ümmet kardeşliğini vs. öne aldığını söyleyen insanlar bunlar. Gazze’de din kardeşleri İsrail ordusu tarafından vahşice katledilirken bu ülkeye lazım olan şeyleri bunlar satıyorlar.
Mamafih bir bahaneleri var: Biz satmasak başkası satacak diyorlar. Yani ille de biri satacaksa o satan biz olalım. Niye biz dururken başkası kazansın?
Kusura bakmasınlar, bu yaklaşım hiç de İslami durmuyor. İnsani olduğu da söylenemez herhalde. Ticaret ahlakı denilen kavramla ilişkisi bile çok fazla su götürür.
Modern kapitalist zihniyet de bu değil ayrıca. Günümüzün kapitalist işletmeleri kısa vadeli karlar peşinde uzun vadeli çıkarlarını riske edebilen kuruluşlar değil.
Hatırlasanıza, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması üzerine Amerikalı ve Avrupalı şirketler Rusya’daki ticari operasyonlarını tamamen durdurdular. Elbette kendi hükümetlerinin isteği üzerine yaptılar bunu ama yaparken sızlanmadılar. Çünkü ülkelerinin çıkarı adına kendilerinden istenen bu fedakarlıkların kendi uzun vadeli çıkarlarına da hizmet edeceğini biliyorlardı.
Türkiye’de mevcut olmayan bakış açısı bu. Ne siyasetçide ne tüccarda. Uzun vadeli plan yapma yeteneğine sahip değil bizimkiler. “Bugünü kurtaralım gerisi Allah kerim” diye bakıyorlar olaylara çoğunlukla. Bugünlerde bazı siyasetçilerin bir kısım seçmenin –mesela emeklilerin– gönlünü almak gerektiğini tam da seçim arifesinde akıllarına getirmelerinde olduğu gibi.
Ama belki de hesapsız olmaları daha iyi. Çünkü gelecekle ilgili hesap yapmaya kalktıklarında çok yanlış hesaplar yapıyorlar. İsrail ile ilişkiler konusunda hem hükümetin hem de “Venedikli” ihracatçılarımızın yaptığı hesaplar mesela…
Öncelikle hükümetin İsrail ile ilişkilerin yeniden düzelmesi beklentisiyle takındığı “bağlarımızı büsbütün koparmayalım” tavrının gerçekçi bir zemini yok. Bunu fark etmek lazım. Çünkü İsrail muhtemel bir gelecekte de ilişki kurulabilir bir ülke olmayacak artık. Sadece İslam ülkeleri için değil, herkes için. Batı dünyasının da taşıyabileceği bir yük olmaktan gitgide çıkıyor Tel Aviv.
Bizim Venedikliler farkında değil: Gazze’de yaptıklarıyla İsrail kendi kendisini imha ediyor. Böyle bir ülkeyle ticari ve diplomatik ilişki içinde olmanın eskisi gibi bir avantajı olmayacak bundan sonra. Oradaki iktidar değişse bile. Körfez monarşileri de bunun farkında değil, birtakım finansal mecburiyetlerden dolayı onlarla paralel hareket eden Ankara da.
Ankara’nın himayesinde İsrail’e gıda, yakıt, çimento, “av silahı”, dikenli tel gönderen bizim Venedik tacirleri de alınlarındaki kara lekeyle kalacaklar. “İsrail ile ilişkiler yeniden normalleştiğinde avantajlı olalım” hesabı çerçevesinde yaptıkları “yatırım”ın getirisi olmayacak. Çok ağır bir zarar tablosu çıkacak karşılarına. En büyük zarar da hesapsızca harcadıkları “medeniyet değerleri” kaleminde kayda geçecek gibi görünüyor.