Rabbimiz yarattığı her şeyi bir ölçü ile yaratmaktadır. Kâinata mükemmel dengeler koyan Allah, dünyanın güneşe olan mesafesini, atmosferin katmanlarını, dünyanın eksen eğikliğini ve daha birçok şeyi insan yaşamına hizmet edecek bir ölçü ile yaratmıştır. Dünyanın kendi etrafında dönmesi sonucu gece ile gündüzün oluşumu, dünyanın güneş etrafında dönmesi sonucu mevsimlerin yaratılması ve gecenin-gündüzün hesaplı bir şekilde birbirini takip etmesi Allah’ın koyduğu bir ölçü iledir.“…O’nun katında her şey bir ölçü, bir plan, bir karar dâhilinde yürür.”1
İnsan Vücudu
Vücudumuzda gerçekleşen her bir mekanizma da kendisi için biçilen sınırı aşmadan ince bir hesap ile belli ölçüler dâhilinde yürümektedir. Bütün insanların vücudu aynı kanunlara tabi bir şekilde yaratıldığı için bilimdeki, tıp alanındaki gelişmeler sonucu normal ve anormal değerler tespit edilmiştir. Kan basıncı yani tansiyon belli değerler arasındadır(120/80 mmHg gibi), bu değerler normalin üstüne çıkarsa(140/90mmHg ve üstü) veya normalin altına düşerse(90/60mmHg ve altı) vücudumuzda tehlike sirenleri çalmaya başlar. Yine vücut ısımızda da mükemmel bir denge vardır(36,5-37,5 derece). Eğer vücut ısısı normal değeri biraz aşarsa ateş olur akabinde havale geçirebiliriz veya normalin altına düşerse donma ile karşı karşıya kalabiliriz. Vücudumuz birçok ince hesaplarla inşa edilmiştir ki (tansiyon, vücut ısısı, nabız gibi ) bu denge bozulduğu zaman vücudumuzda kıyametler kopacaktır.
Vücudumuzda kan şekeri nasıl kontrol altında tutulur?
Bu sayımızda kan şekeri (glukoz)’nin vücudumuzdaki dev organizasyonlarla belli bir ölçüyle nasıl kontrol altında tutulduğundan bahsedeceğiz inşaallah. Kan şekeri açlık halinde kanda 70-110 mg/dl arasında sabit tutulur. Allah’ın koyduğu bu ölçüye uymak için vücudumuzda pankreas, karaciğer gibi organlar insülin glukagon gibi hormonlar ve görevli hücreler tam bir itaat ve bağlılıkla bu sınırın korunması için canla başla çalışırlar. Yemeklerle tatlılarla ve çay gibi şekerli içeceklerle vücuda giren şeker sindirim sisteminden emilerek kana karışır. Ayrıca ekmek, patates ve makarna gibi nişasta içeren besinler ağızda başlayan ve ince bağırsakta sona eren pek çok kimyasal reaksiyon sonucu glukoza dönüşerek kana karışır. Kana karışan glukoz nedeniyle kan şekeri seviyesi yükselmeye başlayınca vücut yüzlerce molekül arasından kan şekeri artışını tespit eder ve pankreasa bilgi verilir. Pankreas ise hemen insülin salgılar ve insülin kanda bulunan kan şekerinin normale dönmesi için gerektiği oranda salınır. Kan şekeri normale dönünce insülin hormonu salınımı da düşmeye başlar. Kan şekeri seviyesi yükselince salınan, normale dönünce salınımı düşen bu mekanizma akledenler için Allah’ı hatırlatan ibretlerle doludur.
Kan şekeri ne zaman düşer?
Uzun süre aç kaldığımızda veya glukoz içeren gıdalardan yeteri kadar alınamadığında kanda bulunan kan şekeri seviyesi normalin altına düşer. Hipoglisemi dediğimiz bu durumda insanda halsizlik, titreme, terleme, unutkanlık, baş dönmesi, gözlerde kararma gibi belirtiler olur. Daha ileri seviyede düşüş olursa kişi bayılabilir hatta komaya girebilir. Ama özellikle yaz aylarında tutulan oruçlarda 16-17 saat aç kaldığımız halde hipoglisemi (kan şekeri düşmesi) ortaya çıkmaz. Çünkü kan şekeri kanda normal seviyenin altına düşünce bu bilgi pankreasa iletilir ve pankreas glukagon hormonu salgılar ve depolarda bulunan kan şekerinin kana karışması sağlanarak kan şekeri normal seviyeye yükseltilir. Vücutta depolarda kan şekeri kaynağı (glikojen) bitse dahi Rabbimiz o kadar güzel bir sistem kurmuştur ki yağ asitlerinden ve aminoasitlerden devasa bir fabrika olan karaciğerde glukoneogenez yoluyla kan şekeri üretimi gerçekleşir ve böylece vücudumuzun kan şekeri ihtiyacı aşırı açlık durumlarında dahi karşılanır. Bu olayların, hücrelerin, pankreasın bir et parçası olan karaciğerin hatta beynin etkisiyle olduğunu düşünüp olayların arkasındaki ilim ve hikmet sahibi yaratıcıyı görmemek bu nimetleri verene karşı büyük bir nankörlük olsa gerek.
Şeker hastalığında insülin kullanımı
Vücutta böyle bir denge olduğu halde bazı insanların kan şekeri dengesini sağlamak için çantalarında ilaçlarla gezdiğini görürüz. Şeker hastalığı diye bilinen diyabetes mellitus hastası olan bu kişiler gidecekleri yere ilaçsız gitmezler, yanlarında kalem şeklinde olan insülin iğneleri taşıdıklarına şahit oluruz. Bu Allah’ın bir imtihanıdır, şeker hastası olanlar hastalığa sabrettikleri takdirde günahları dökülürken, sağlıklı insanlar için ise bu hastaların hali tefekkür edilince kendilerinde bulunan nimetin kıymetini anlamaları için Allah’ın rahmetinin apaçık bir göstergesidir. Diyabetes mellitus (şeker hastalığı) hastalarında kan şekeri dengesini sağlayan insülin hormonu vücutta eksiktir veya insülin olduğu halde hücrelerdeki reseptörler insüline cevap verememektedir. Ancak Diyabet hastalarının çoğunda insülin eksikliği mevcuttur ve bu hormon dışarıdan kalem şeklindeki insülin iğneleri ile tedarik edilir. Diyabet hastalarının insülin iğnesini düzenli olarak ve belli dozlarda kullanmaları gerekir. Eğer insülinin dozu biraz kaçırılsa yani fazla yapılsa kan şekeri normal seviyede kalamaz daha da düşer ve insan bayılabilir, komaya girebilir hatta ölebilir. Biz sağlıklı insanların böyle bir derdi yoktur bu dengeyi Allah Celle Celâluhu mükemmel bir şekilde hesaplamıştır ve kan şekeri normal seviyeye inince insülin salınımı durur ama dışarıdan insülin alanlar için bu dengeyi kurmak çok zordur. Tam tersi olursa yani insülin dozu uygulanması gerekenden az olursa kan şekeri normal seviyeye indirilemez, kan şekeri yüksekliğine bağlı şeker koması hatta ölümle sonuçlanan facialar ortaya çıkabilir. İşte sağlıklı insanlarda bu denge hiç bozulmadan Rabbimizin kontrolünde eksiksiz olarak işler. Ve Allah bizlere çantasında ilaç taşıyanları, insülin iğnesi ile gezenleri, çayına şeker atamayanları, canı çok istediği halde önündeki tatlılara elini uzatamayan şeker hastalarını gösterir ki sahip olduğumuz nimetin farkına varalım. Rabbimiz kitabında “…ne kadar da az şükrediyorsunuz” buyurur. Gerçekten de saymakla bitiremeyeceğimiz nimetlerle donatılmışız, bu nimetlere şükür nimetlerin artışına vesile olurken, şükretmemek hem nankörlüktür hem de ileride gelecek azabın habercisidir.
Bu nimete sahip olmadığı halde içinde bulunduğu nimetlere fiilen şükretmeyi gösteren bir olayla yazımızı noktalayalım. Diyabet hastası olan bir abimiz, İslam davasının anlatılacağı bir program öncesi işlerin yetişmesi için canla başla çalışırken işlerin aksaması nedeniyle ve sorumluluk bilincinden kaynaklanan stresin de etkisiyle kan şekerinde aşırı bir yükselme sonucu bayılır. Çünkü kan şekerinin yükselmesinde stresin ve yorgunluğun rolü büyüktür. Hemen müdahale edilen ve ambulans çağrılan diyabet hastası abimiz kendine geldiği zaman konuştuğu mesele yine dini program ve dava olur, ‘İşler yolunda mı, program ne durumda her şey tamam mı?’ der. Programda kendine düşen görevleri hasta haliyle yerine getirir, çünkü asıl derdi hastalığı değil davasıdır. Onu üzen hastalığı değil programın aksayacak olmasıdır. Hastalığa gelince anlayan ve akledenler için hastalık bir imtihandır, günahlara kefarettir, ateşten kurtuluşa vesiledir. İşte nimete asıl şükür, nimeti verenin yolunda her durumda onun davasını yüklenmek olsa gerek. Rabbim vücudumuzdaki bu hassas dengeleri tefekkür eden ve verdiği nimetleri kendi davası uğrunda kullanabilen kullarından eylesin. Diğer sayılarda konuya devam etmek ümidiyle Allah’a emanet olunuz.