Furkan Nesli Dergisi Yazarı Semra Kuytul Hocahanım, bugün sabah saatlerinde Furkan Tv’de gerçekleştirilen programa katıldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dün 24 Tv’de, Furkan Vakfı Kurucu Başkanı Alparslan Kuytul Hoca hakkında söylediği iftira mahiyetindeki iddialara karşı yapılan yayında tüm argümanlara tek tek cevap verildi. Yayının başında, dün Adana Emniyeti önünde yaşananların polisin Furkan Gönüllülerine yönelik gerçekleştirdiği sert müdahalenin nasıl geliştiğini anlatan Semra Kuytul Hocahanım, gözaltında bulunan eşi Alparslan Hoca’nın son durumu hakkında da bilgi verdi.
‘Hocamızla Görüşme Hakkımızı Engellediler!’
Adana Emniyeti yetkililerinin, Alparslan Hocayla ne kendisinin ne de avukatlarının görüşmesine müsaade etmediği belirten Semra Hocahanım, yaşananları şöyle aktardı:
“Biz üç gündür yani; 4 Mayıs Salı 01.30-02.00 civarı gerçekleşen operasyon sonrasında Furkan gönüllüleri olarak emniyetin önünde bekleyişimizi sürdürüyoruz. Alparslan hocamdan anbean bilgi almaya, onun içerideki sağlığını ve güvenliğini bizzat kendimiz gözetmeye çalışıyoruz. Tabii bunun için de gerekçelerimiz var, evet hocamız emniyette ama yine de biz, üzerimizde böyle bir sorumluluk hissediyoruz. Bu minvalde sürekli haberleşebilirken dün sabah saatlerinden itibaren birden kendisiyle görüşememeye başladık.
‘Başladık’ dememin sebebi şu: saat 08.00’den itibaren avukatlarımızın acil söylemesi gereken bir şey olduğu halde yanına bir türlü giremiyoruz. Bizim dava ile alakalı ona iletmek istediğimiz, mahkemeye sevk edileceği bilgisi var ve kendisine bu bilgi verilmemiş, bunun gibi birtakım gerekçeler… Gerekçelerimizi açıklamak zorunda bile değiliz, avukatlarımızın görüşme hakkı var.
Avukatlarımız içeriye girip girip çıktılar. Ben telefonla emniyet müdürlüğünü, güvenlik şubeyi defalarca aradım. Eşi olarak görüşmek istediğimi söyledim. Haber alma hakkımızın kısıtlanmasından endişeli olduğumu söyledim. Bunun için birçok yetkiliye ulaşmaya çalıştım. Avukatlarımız sürekli girip çıktılar. Affedersiniz, sanki kapıda bekletilen bir dilenci gibi; ‘hadi görüşelim, lütfen görüşelim, izin verecek misiniz, rica ediyoruz, ne oluyor, neden görüştürmüyorsunuz?’ saatler bu şekilde geçti. Tabii bu bizim kalbimize şüpheler düşürdü. Dünyanın her türlü hali var. Dost var düşman var. Memlekette çeşit çeşit planlar, tuzaklar dönüyor. Bunların hepsi aklımıza geliyor. Aklımıza çeşit çeşit belki evham belki de olabilecek birtakım şüpheler düşürmektedir. Gayet haklı bir dönemdeyiz çünkü dünyanın en güvenli binalarında bile nelerin yaşandığına, diplomatların bile başlarına nelerin geldiğine ya da çeşitli suikastların bile olduğuna şahit olunan bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde bizim kalbimize de birtakım vehimlerin düşmesi de gayet normaldir. Bu yüzden ısrarlı bir şekilde bunun peşine düştük.
Burada size avukatlarımızın şu sözünü aktarmak istiyorum: “Girip hocamız ile görüşmek istiyoruz. Muhatap aldığımız yetkililer karşımızda bir duvar gibi ne bizi duyuyorlar ne anlıyorlar. ‘Bakarız bakarız, tamam birazdan, hele bir bekleyin’ sürekli böyle bir geçiştirme söz konusu.” Artık bunun üzerine tabii ki dışarıda gerginlik büyüdü. Ben bununla alakalı bir-iki defa canlı yayın ve açıklama yaptım. Sesimizi yayınla emniyet müdürlerine duyurmak istedim. “Endişeliyiz, artık anlayın. Ya bizi görüştürün ya da bakın bu iş burada kötüye doğru gidiyor, gerginleşiyoruz.” Bunu canlı yayında duyurmak istedim. Ondan da bir cevap gelmedi. En son biz de ‘Avukatlarımız ‘Alparslan hocamla görüşemiyoruz’ diye bir basın açıklaması yapsın’ diye düşündük ve onlara böyle bir teklifte bulunduk. Onlar da kabul ettiler.
Aslında basın açıklaması tarzında başlayan o ortam, arkadaşlarımızın da bu endişesiyle ve coşkuyla sloganlara çevrildi. Emniyet önünde atılan sloganlar sonrasında emniyet mensupları oraya geldiler ve tabii kalabalık olunca ansızın müdahale etmeye başladılar. Zaten slogan atıp bitiren ve gitmekte olan arkadaşlarımıza, o civardaki arabalara zarar verme pahasına polisler müdahale ettiler. Bizim arabamız da dâhil olmak üzere birçok araba orda zarar gördü. Arabaların da hasar görme riskine rağmen… Zaten insanların çok yara alma durumu da söz konusu. Çok kardeşimiz hastanelik oldu, yaralandı. Onlar için darp raporları aldık ve elimizde maalesef çok kötü görüntüler var. Emniyet mensuplarının hatta bazı emniyet müdürlerinin bizzat duran adamın kafasını geriye çekmeye çalışması, kırarcasına yumruklar atması ve durduk yere saldırması ile alakalı çok net görüntüler de var. ‘Maalesef’ diyorum buna, böyle şeyler bizim hoşumuza giden şeyler değil ama orda bu nahoş görüntüler ortaya çıktı. Hepsi de elimizde var. Polisler bize bu şekilde bir müdahale de oldu.
Ondan sonra emniyet amirleri ile müdürlerinden bir kısmıyla görüşme gerçekleştirdik. Endişemizi dile getirdik. Tekrar olayın neden bu boyuta geldiğini izah ettik. Biz de böyle bir gerginlik çıkmasını istemiyorduk ama oldu. Evet biz bu gerginlikte bir şey yaptık: slogan attık, sesimizi duyurmaya çalıştık. Hatta videoları görebilirsiniz yoğun bir kalabalık orada ‘Emniyet Ses Ver, Hocamız Nerede?’ diye tepki veriyor. Emniyet bunun üzerine ses verdi maalesef. Biz bu vakte kadar sesimizi duyuramadık, endişelerimizi gösteremedik. Orada karşılıklı gerçekleştirilen müzakere sonrasında akşamüzeri avukatlarımız hocamızla görüşmeye girdiler.
Emniyet mensuplarının dediğine göre; onlar bizim ricamızı kabul ettikleri için avukatları görüşmeye almışlar, çünkü kendilerine göre almama hakları varmış. İfade bitmiş, avukatlar artık görüşmeyebilirmiş. Hâlbuki böyle bir durum yok. Avukatlar istediği zaman müvekkilleri ile görüşebilir. İfade bitmiş olabilir ama belki önümüzde bir mahkeme var, onunla alakalı bir çalışma yapıyoruz ki şu anda öyle bir durum da görünüyor. Dolayısıyla emniyet, avukatın neyi konuşacağını sorgulama hakkına sahip değil.
‘Avukata Görev Yaptırmamak da Bir Suçtur!’
Şunu özellikle belirtmek istiyorum: Emniyet mensuplarının sürekli söylediği şöyle bir ifade var: “Polise mukavemet etmeyin.” Görev yaptırmamadan bizi suçlamaya çalışma gibi bir halleri var. Bunu tekrar söylemek istiyorum: Avukata Görev Yaptırmamak da Bir Suçtur. ‘İşlemler sürüyor, yok parmak izi alınacak, yok şöyle olacak, yok böyle olacak’ gibi bir takım bahanelerle avukata görev yaptırmama, müvekkili ile görüştürmeme, kamu görevini yapmasına engel olma durumu söz konusu oldu. Bu da bir suçtur. Polis kamu görevlisi ise avukat da kamu görevlisidir. Polis görevini yapmakla mükellef ve kimse onu engelleme durumunda olmaması gerekiyorsa avukat da kamu görevini yaparken bizzat polisin engeli ile karşılaşmamalıdır.
Biz bu konuda hakkımızı savunmak istedik. Dün yaşanan olay artık sesimizi duyurmanın son çaresi gibi oldu. Ama şunu burada itiraf edeyim: Bu bizim için planlanmış bir şey değildi. Orada hep beraber artık dolma ve taşma noktasına geldiğimiz için kendiliğinden gelişen bir olay oldu. Allah şahit, başlangıçta ‘Böyle yapalım da, onlar da sesimizi duyup buraya gelsin de, avukatlarımız görüşsün’ diye bir planlama, kalplerimizde böyle bir şey yoktu. Sonrasında o noktaya dönüştü. Ricamızı kabul edebiliyorlarmış, ettiler sağ olsunlar. O saatten sonra üç avukatımız birden girip hocamızla görüştü. Sağlığı ve morali yerinde. Söyleyeceklerimizi, ileteceklerimizi kendisine ilettik çünkü önümüzde bir mahkeme görünüyor. Mahkeme olup olmayacağı belli değil ama savcılığa sevk edilme durumu var. Mahkemeye sevk edilme ihtimali de var. Biz de buna göre bir takım hukuki hazırlıklar yapmak zorundayız. Avukatlarımızın bu anlamda görevini yerine getirmesi gerekiyordu.
Dün sabah saatlerinde, bu endişeli olduğumuz dönemde şunu emniyetin önünde vurguladım: “Burası Silivri değil, burası F tipi değil, burası cezaevi değil, burası emniyet müdürlüğü. Gözaltında ve henüz hakkında bir hüküm, bir karar, hiçbir şey olmayan bir insanla yakını olarak ben bile girip görüşebilirim. İçeriye terörden de alınmamış. Önceki dosyamızda terör yaftası (iddiası) vardı. Şu anda böyle bir yafta (iddia da) da yok, terörden de alınmamış. Güvenlik şube namaz kılan adamı camiden almış, buraya getirmiş. Böyle bir durumda eşi olarak bile benim onunla görüşme talebimi değerlendirebilirdiniz. Avukatlarının görüşmesine bile mani oldunuz, burayı cezaevine çevirdiniz, tecrit uyguluyorsunuz.” Ben bunu söyledim.
Bu hakkımızın kısıtlanmasının bizi endişelendirmesi gayet normaldir. Sevdiğimiz bir insanı emanet etmişiz; peşine düşmemiz, hakkını aramamız gayet normaldir. Tekrar ifade ediyorum: Dün kendiliğinden, doğaçlama olarak orada gelişen ama bizim de artık ‘tamam’ dediğimiz, bardağı taşıran son damla noktasına geldiğimiz aşamada gerçekleşen bu olay neticesinde emniyetten görevli kişilerle görüşme yaptık ve avukatlarımız da görüşmeye girdiler, akşam saatlerinde çıktılar. Bize hocamızın moralinin gayet iyi olduğunu, sağlığının iyi olduğunu bizzat şahit olarak söylediler. Bu da içimizi rahatlattı. İleteceklerimizi ilettik. Muhtemelen önümüzdeki günler için avukatlarımız kendisine yol gösterici birtakım bilgiler vermek istediler, aralarında konuştular. Avukatlarımızla da konuştuk zaten. Olay bu şekilde…