Semra Kuytul Hocahanım, eşi Alparslan Kuytul’a özgürlük için yürüyen iki kızına açılan dava hakkında Ahval’e röportaj verdi.
511 gündür haksız bir şekilde tutuklu yargılanan Alparslan Kuytul Hocanın kızlarına, özgürlük simgeli atkı taktıkları için Adana 3. Çocuk Mahkemesi tarafından dava açıldı. Olayı sosyal medyadan öğrenen birçok vatandaşın yanısıra çeşitli fikir ve görüşlere sahip siyasetçi, hukukçu ve gazeteci de Türkiye’de hukukun tamamen ayaklar altına alındığını, bir çocuğun babasına özgürlük istemesinin suç olmadığını ifade ederek tepki gösterdi. Konuyla ilgili Semra Kuytul Hocahanım Ahval Gazetesi’ne röportaj vererek Türkiye gündemine oturan hukuksuzluğun detaylarını anlattı. Alparslan Kuytul’a özgürlük için yapılan yürüyüşlere katılan iki kızının yasal olmayan herhangi bir şey yapmadığını söyledi. Ayrıca kızlarının savcılığa verdikleri ifadelerinde; slogan atmadıklarını, izin almayı gerektirecek bir şey yapmadıklarını, yaptıklarının suç olduğunu düşünmediklerini söyledikleri halde savcının; suç olduğuna dair yeterli delillerin oluştuğunu ifade ederek ayrı ayrı cezalandırılmalarını talep ettiğini belirtti. Hocahanım kendisine yöneltilen “canınızı mı yakmaya çalışıyorlar?” sorusuna karşılık ise; “Yıldırmak istiyor olabilirler. Ben biliyorum ki bundan bir şey çıkmayacak, netice itibariyle büyük bir hadise değil. Biliyorum ama yine de ebeveyn olarak insanın zoruna gidiyor. Çocuklarınız adına böyle bir iddianamenin hazırlandığını görmek bile insanın zoruna giden bir durum. Maksadı gerçekten kestiremiyorum. Kırıntılarla uğraşmaya çalışıyorlar. Buldukları küçük kırıntıları aleyhimize kullanmak için yoğun bir çaba sarf ediyorlar. Nerde ne yakalarsak kâr gibi. Böyle bir şey görüyorum yani.” ifadelerini kullandı. Semra Kuytul’un, Ahval’den Gülten Sarı’ya verdiği röportajın tamamı şu şekilde;
Gülten Hanım: Uzun zamandır gündemi meşgul eden bir dava vardı. Alparslan Kuytul uzun süredir tutuklu bulunmakta. Kendisi Furkan Vakfı kurucu başkanı. Ancak muhalif kimliği ile biliniyor. İktidara yönelik eleştirileri var. Daha çok dini temelli eleştiriler yapıyor. Bunun karşılığında şu an cezaevinde ancak bu davada farklı gelişmeler yaşanıyor. Son olarak Alparslan Kuytul’un 14 ve 15 yaşlarındaki iki çocuğuna dava açıldı. Neden dava açıldı? Ne oldu? Çocuk yaştaki iki kişi ne yapmış olabilir? Bir yıldırma olayı mı yoksa? Arkasında ne var ne yok bunları konuşacağız. Bir diğer mesele de yine Alparslan Kuytul’a telefonla görüşme yasağı getirildi. Bunların hepsini Semra Kuytul’la konuşacağız. Semra Hanım hoş geldiniz.
Semra Kuytul: Hoş bulduk Gülten Hanım.
Gülten Hanım: Semra Hanım bize birazcık açıklar mısınız, nedir bu çocuklarınıza açılan dava meselesi? Nasıl gelişti ve ne noktada şu anda?
Semra Hanım: Öncelikle iyi günler diliyorum. Ben olayı evrakın elimize gelmesi ile öğrendim. Biz daha önce böyle bir olay yaşadık. Belki takip ediyorsunuzdur yaklaşık 300 gündür Alparslan Kuytul’a Özgürlük adına yapmış olduğumuz yürüyüşler aralıksız devam ediyor. Kızlarım da yürüyüşler esnasında fırsat buldukça okulları ile çatışmadığı zamanlarda yanımda bulunmaya çalışıyorlardı. Bundan yaklaşık 6-7 ay kadar önce gerçekleştirdiğimiz bir yürüyüşte bir tutanak olayı olmuştu. Ondan sonra aylar geçti biz de onlar da ifadeye çağrılmadık. Sonra nedense tekrardan konu açılmış. Biz ifadeye çağrıldık, ardından çocuklar da ifadeye çağrıldı. Savcılıkta avukat eşliğinde ifadelerini verdik. Daha sonra da eve gelen evrakla davanın açılmış olduğunu öğrenmiş olduk. İki kızıma çocuk mahkemesinde dava açmışlar. Ben sosyal medyada da paylaşmıştım zaten. İfadelerinde babalarına yapılanın hukuksuz olduğunu düşündüklerinden dolayı buna farkındalık yaratma amaçlı bu yürüyüşü yaptıklarını dile getirdiler. Kısa bir yürüyüş aslında atkıyla 100 metre kadar bir yer yürünüyor. Yürüyüş sonrasında birkaç fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşmak istiyorlar. Yürüyüş sonrasında bir kenarda durup elimize sadece pankartları alıp birkaç fotoğraf çekiyoruz. Yani pankartla, sloganla, dövizle yürüme söz konusu değil. Sadece bulunduğumuz yerde fotoğraf çekiyoruz. Ben de zaten yanlarındayım. 5-10 tane de arkadaşım var benim yanımda. O sırada fotoğraf çekiyoruz ve bu fotoğraflar sosyal medyada paylaşılıyor. Yani olayın hepsi bundan ibaret. 100 metre gibi kısa bir mesafe içerisinde olay gerçekleşiyor. Polisle çatışma, tartışma, dağılın dendiği halde dağılmama gibi hiçbir olay söz konusu değil. Zaten çocuklar savcılığa verdikleri ifadede bunu da anlatıyorlar. Slogan atmadıklarını, izin almayı gerektirecek bir şey yapmadıklarını, yaptıklarının suç olduğunu düşünmediklerini söylüyorlar. Buna rağmen savcı bey buraya hangi maksatla yazdıysa, yapmış oldukları işin, dövizler açmalarının, fotoğraf çekip, sosyal medyada paylaşmalarının, bu şekliyle yapmaları neticesinde yasadışı bir gösteri haline dönüşmüş olan tarzında bir cümle yazmış. Bundan dolayı kovuşturmaya ihtiyaç hissedildiğini, suç olduğuna dair yeterli delillerin oluşmasından dolayı ayrı ayrı cezalandırılmalarını talep ettiğini belirtmiş.
ADALETİ, YARGIYI BU NOKTAYA GETİRMESELERDİ
Gülten Hanım: Cezalandırılmadan kastınız nedir? Reşit olmayan iki çocuk neyle cezalandırılmak isteniyor? 14-15 yaşındalar. Babalarının tutukluluklarına karşı seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Anayasadaki gösteri, yürüyüş, toplanma, ifade özgürlüğünü kullanıyorlar.
Semra Hanım: Bunu özellikle belirtmek istiyorum, gösteri, yürüyüş, toplanma, ifade özgürlüğünün en aşağı düzeyini kullanıyorlar. Yani anayasal hakkımız daha fazlası. Bu çember biraz daha geniş aslında. Bunun en alt düzeyini kullanıyoruz. Ben de yanlarındayım zaten tek başlarına değiller. Orada mesul bir insan varsa o benim. Bu konu ile ilgili bana 10 tane dava açıldı. Bu da onların sonuncusu. Bana zaten dava açılmış bir de çocukları işin içerisine karıştırmak istiyorlar. Cezadan maksadın ne olduğunu açıkçası şu anda kestiremiyorum. Çocuklarda nasıl oluyor bilmiyorum. Çünkü biz kaç defa mahkemeye girdik. Birçoğundan ilk duruşmada beraat aldık. Hakimlerin karşısında kendimize biz neden buradayız sorusunu sorduğumuzda, hakimlerin ben böyle bir davaya mı bakıyorum dercesine yüzümüze bakmış olduğu, garip davalar bunlar. Olayda hiçbir şey yok. Yani biz yetişkin insanlar olarak bu davadan beraat aldık. O nedenle bu davadan bir ceza çıkacağını zannetmiyorum. Ancak hukuk insanları bundan zaten bir şey çıkmayacağını bildikleri halde adaleti, yargı olayını bari bu noktaya getirmeselerdi.
Gülten Hanım: Canınızı mı yakmaya çalışıyorlar?
Semra Hanım: Bilemiyorum. Yıldırmak istiyor olabilirler. Ben biliyorum ki bundan bir şey çıkmayacak, netice itibariyle büyük bir hadise değil. Biliyorum ama yine de ebeveyn olarak insanın zoruna gidiyor. Çocuklarınız adına böyle bir iddianamenin hazırlandığını görmek bile insanın zoruna giden bir durum. Maksadı gerçekten kestiremiyorum. Kırıntılarla uğraşmaya çalışıyorlar. Buldukları küçük kırıntıları aleyhimize kullanmak için yoğun bir çaba sarf ediyorlar. Nerde ne yakalarsak kâr gibi. Böyle bir şey görüyorum yani.
ÇOCUKLARIMIZLA GURUR DUYUYORUZ
Gülten Hanım: Peki Alparslan Bey nasıl değerlendiriyor bu konuyu?
Semra Hanım: Onun henüz haberi olmadı. Bu olaydan sonra görüşmemiz olmadığı için daha kendisine söylemedik. İnşallah bu hafta açık görüşümüz var zaten çocuklarla beraber gideceğiz. Orada konuşacağız. Çıkışında o konuda da açıklama yaparım inşallah. Yani o bundan dolayı gurur duyar, bundan eminim. Çocuklarının yapmış olduğu mücadeleden, benim yanımda yer almalarından dolayı gurur duyar. Ama tabi onun dışında nasıl bir yorumu olur onu tekrardan açıklarım inşallah.
Gülten Hanım: Peki çocuklarınızın bu durum karşısında tepkileri ne oldu?
Semra Kuytul: Çocuklarımla ben gurur duyuyorum. Yanımda yürürlerken de gurur duyuyordum. Adliyede ifade verirlerken de aynı duruşu gördüm ben kendilerinde. Dün büyük kızım da Twitter’da “Ben bundan dolayı pişman olacak değilim. Böyle bir şey yaptığım için pişmanlık değil aksine gurur duyuyorum. Ailemle de yaptığımla da gurur duyuyorum” şeklinde paylaşım yaptı. Yani sarsılmıyorlar daha çok bileniyorlar. Zaten benim istediğim de o. Onların özgürlük arayışı konusunda mücadele ruhuyla, bir davaya inanç uğrunda bir şeyler yapabilme, fedakârlık yapabilme şuuruyla yetişmelerini istiyorum zaten. Bu manada mesafe kat etmiş oluyorlar.
Gülten Hanım: Bir diğer mesele de eşinizin telefonla görüş hakkı elinden alındı. Bunun gerekçesi nedir, neden böyle bir şey yapıldı?
Semra Hanım: Telefon görüş hakkımız şu anda süresiz olarak yasaklandı. 7-8 aydır her Cuma konuşuyoruz. Ben kendim onu arka planda kayda alıyorum. Daha sonra bunu sosyal medyada paylaşıyorum. Arkadaşlarıma da veriyorum onlar da dinliyor, paylaşıyor. Bu şekilde hemen hemen her hafta aksatmadan paylaşıyoruz. Bir kısmı nasılsın, iyi misin ile geçse 7-8 dakikalık bir konuşması oluyor. O benim yayınladığımdan ziyade kayda aldığımı biliyordu. Ben bir ara söylemiştim. Ona göre konuşmasını istediğim için. Çünkü kıymetli dakikalar. Günübirlik konuşmalardan ziyade kayda geçecek konuşmalar olsun istedim içinde. Başlangıçta böyle başladı. Kendisi hocadır, sonrasında istifade edebileceğimiz, dersler, nasihatler veren birisidir. Bu nedenle böyle kayıtların benim katımda değeri çok büyük. Kendisine de kayda aldığımı söyleyince o da birçok konuşmasında dini nasihat içeren konuşmalar yaptı. Tabi bu arada gündem değişti, seçim falan oldu. Bir iki dakikasını da bunlara ayırmaya gayret etti. Son zamanlarda bazı siyasi yorumları da olmuş oldu. Bunları bu şekilde yayınlamaya devam ettik. Asıl mesele bu kayıtlar. Kısıtlamadan evvel, bundan bir hafta önce internette senin ses kayıtların yayınlanıyormuş bunun hakkında savunma ver diye kendisinden savunma istediler. Onun konuyla hiç alakası yok. Hatta yayınladığımızı da o esnada tam net öğrenmiş oldu. Ben kayda aldığımı söylemiştim ama yayınlandığından bahsedecek ortam çok olmamıştı. Laf arasında geçmiş ama nasıl bir paylaşım olduğunu bilmiyordu. Whatsaptan mı, sosyal medyadan mı, birilerine mi dinletiyorum onu çok konuşma fırsatımız olmamıştı. Ben zaten Twitter’da bunu dile getirdim. Bunu yayınlayan o değil zaten, neden ona soruyorsunuz. O konuşuyor sadece. Bunun onunla bir alakası yok. Yayınlayan biziz. Eğer bir suç işliyorsak bunu biz yapıyoruz. Bunu cezaevi idaresi araştırıyor, inceliyor. Yönetmelikte suç kapsamına girebilecek böyle bir şey bulamıyor. Telefon konuşmasının kayda alınıp paylaşılmasının suç teşkil ettiğine dair yönetmelikte herhangi bir şey yok yani. Dolayısıyla konuyu buradan kapattılar. Ama asıl mesele ses kayıtlarının yayınlanması. Birkaç gün sonra terör örgütlerine talimat veriyormuşsun gibi akıllara zarar ziyan bir gerekçe ile tekrar kendisinden savunma talep ettiler. Terör örgütleri kim? Talimat ne? Kime, ne talimat vermiş? Bu çok ağır bir ifade. Hocaefendiye yapılan, itham edilen şey ayrı bir ağır ifade, bizlere itham edilen de ayrı ağır bir ifade. Bizlere, kamuoyuna konuşuyor. Terör örgütü nasıl bir ifade. Cümle olarak da kendisine gösterdikleri şu: “Arkadaşlarımın iyi bir İslam davetçisi olduklarını gördüğümde kurban keseceğim,” demiş çok öncesinde, arkadaşlardan biri de bunu mektubunda hatırlatmış. O da tamam bu söz aklımda, arkadaşlarım her tarafta insanlara İslam’ı anlatmaya, hayra teşvik etmeye başladığında, bunu net olarak gördüğümde ben de şükür kurbanı keseceğim, gibi bir ifade kullanıyor. İşte bu nasıl oluyorsa terör örgütlerine talimat olmuş oluyor. Onlar da bunun mantıklı olmadığını biliyorlar. Ancak şöyle bir durum var “terör örgütlerine talimat” kapsamına girdirmedikleri takdirde telefon hakkını kısıtlayamıyorlar. Mecburen böyle bir gerekçe yazmaları gerekiyor ki bu hakkı kısıtlamaya sebep olsun.
Gülten Hanım: Semra Hanım baskının daha fazla artmasını bekliyor musunuz? Bu ne zamana kadar sürecek? Alparslan Bey davasından, duruşundan vazgeçip tırnak içerisinde pes ettiği anda mı serbest bırakılacak? Yoksa yeni sorunlar, davalar, baskılar da bekliyor musunuz? Hazırlıklı mısınız?
Semra Hanım: Biz, Allah’ın izniyle her şeye hazırız. Bunlardan her şeyin beklenebileceğini tecrübelerle görmüş olduk. Bilemiyorum ama açıkçası kendileri açısından bunun daha fazla devam etmesini beklemiyorum. Öyle değerlendiriyorum. Çünkü artık kamuoyu her şeyi görüyor. Her şey çok daha aşikâr oldu. Bir zayıflama durumu söz konusu. Böyle şeyler daha çok kan kaybettiriyor. Masum, mücadele eden, hakkını arayan, doğruları konuşan, haklı eleştiriler yapan insanlara yapılan baskı aslında insanların vicdanını çok derinden yaralıyor. Buna, özel konuşmalarımızda, her yerde şahit oluyoruz. Şu an genel kitle belki susuyor ama toplumda içten içe bir vicdan kanaması söz konusu. Bir gün bu patlak verebilir. Bu, çok yakın bir zamanda da olabilir birdenbire insanlar buna ses vermeye de başlayabilirler. O yüzden, “Bunu hesaba katıyorlardır herhalde” diye düşündüğüm için açıkçası baskının artmasını çok beklemiyorum. Ama artacak olursa da bir kere bir yola girmişiz, başımız gözümüz üstüne. Bunu canı gönülden söylüyorum. Biz zaten baştan beri sonucunda başımıza bir şey gelir mi, gelmez mi diye düşünmedik. Hocaefendi’nin pes etmesini bekleme gibi bir olay olduğunu da zannetmiyorum. Alparslan Kuytul Hocaefendi öyle vazgeçecek bir adam değil. Şimdiye kadar söylediği doğrularını, yapmış olduğu haklı uyarılarını böyle bir baskılamadan dolayı geri alacak, ona buna, birilerine -söylemek bile bana ağır geliyor- yalakalık yapacak duruma gelecek ya da tamamen susacak bir yapıda değil. Az çok adam tanımayı biliyorlardır. “Bu adam bir gün pes eder, o zamana kadar dişimizi biraz daha sıkalım ya da onları sıkalım” diye bir şey beklediklerini zannetmiyorum. Bir zamanı bekliyor olabilirler, bilemiyorum ama bu hesapları onlar yapsınlar.
Biz haklıyız. Yolumuza devam ediyoruz, edeceğiz. Gittiği yere kadar da gideceğiz. Nereye kadar gidiyorsa hiç önemli değil. Şu da bir gerçek, ne zamana kadar Alparslan Kuytul Hocaefendi’yi içeride tutabilecekler? Bizlere ne zamana kadar bu baskıyı devam ettirebilecekler? Çünkü ortada gerçekten bir suç yok. 4 Temmuz’da kendisinin terörle ilgili davadan tekrar bir mahkemesi vardı. Ortada gerçekten bir şey yok. Bir konuşma daha eklemişler. Dava iki gün önce açılmış. Çok ilginç bir olay buna da kısaca değinmek istiyorum. İki gün önce yeni bir dosya açılmış. Dosya henüz mahkeme heyetine intikal etmemiş diye mahkeme heyeti henüz konuyu bilmediği için değerlendiremiyor, savunma da talep edemiyor. Bu konuda usulen de kendileri haklı olduğu için mecburen davayı Ekim ayına erteliyorlar. Bitirilebilecek kadar sonuca yaklaşılmış bir dava, cümlelerin hiçbirisinde terörle alakalı en ufak bir ima bile yok. Davada altı konuşmadan yargılanıyor. Başka bir davadan dolayı üçünden beraat aldı.
Dün hâkim beye ısrarla onu söyledi, “Benim burada, sizin karşınızda sorgulandığım ya da suçlandığım o konuşmaların siz 4. mahkemesisiniz. O konuşma ile ilgili üç ayrı mahkemeye verildik ve üç ayrı beraat aldık. Buraya tekrar veriliyor. Bir konuşmadan dört defa dava açılır mı?” Ellerindeki altı konuşmanın üçünden başka mahkemelerden beraat almış. Bunlar bu mahkemede tekrar açılıyor. Ortada bir şey yok. Beraat verme ihtimali çok yüksek olan bir mahkeme ve iki gün önce buna yeni bir soruşturma ekleniyor ve o neticelenmediği için hâkim, “Şu anda buna karar veremiyorum” diyor. O ne? Diyoruz. O da daha iki gün önce açıldığı için “Daha biz de bilmiyoruz” diyorlar.
Kendilerince haklılar. Hocaefendi de orada biraz öfkelendi ve “O zaman benim binlerce konuşmam var. Her dava kapanmaya yaklaştığında bir tanesini daha açacak olurlarsa, hele bir de buna bakalım diyecek olurlarsa bu milyonlarca yıl sürer, böyle bir şey olabilir mi?” dedi. Hâkim bey de diyor ki, “Siz zaten benden tutuklu değilsiniz, ben zaten size tahliye verdim, siz diğer davadan tutuklu yargılanıyorsunuz” Ama bu da terörle ilintilenen bir dava ve ben terör töhmeti yaşamaya devam ediyorum. Alparslan Kuytul terörü destekledi mi desteklemedi mi? Propagandasını yaptı mı yapmadı mı? Kamuoyunda dönmeye devam ediyor. Bu töhmetten kurtulmak istiyorum. Bunun yükünü atmak istiyorum demesi hakkı değil mi? İlla tutuklu olması şart değil. Ayrıca terörden beraat alması diğer mahkemeyi de etkileyebilir. Beraatı bir türlü vermiyorlar yani. 4. Duruşmada da yine beraat verilmemiş oldu.
Gülten Hanım: Semra Hanım yayınımıza katıldığınız ve son durumla ilgili gelişmeler hakkında bilgi verdiğiniz için teşekkür ediyoruz.
Semra Hanım: Ben Teşekkür ederim..