Semra Kuytul: Darbelere Karşı Olduğumuz Gibi Fitnelere De Karşıyız!

Semra Kuytul Hocahanım blog sayfasında “Darbelere Karşı Olduğumuz Gibi Fitnelere De Karşıyız!” başlıklı yeni bir yazıya yer verdi.

Eklenme Tarihi: 15 Nis 2018
9 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Semra Kuytul: Darbelere Karşı Olduğumuz Gibi Fitnelere De Karşıyız!

Hocahanım yazısı hakkında; “evinden atıldığı için sokakta bekleyen öğrenci kardeşimizin açtığı pankartta “… değiliz, fetö değiliz, Biz Müslümanız” ifadesinden dolayı rahatsızlık duyan ve benden cevap bekleyenler içindir” dedi.

Semra Kuytul’un yazısı şu şekilde;

Kıymetli kardeşlerim!

Bu yazım; evinden atıldığı için sokakta bekleyen öğrenci kardeşimizin açtığı pankartta “… değiliz, fetö değiliz, Biz Müslümanız” ifadesinden dolayı rahatsızlık duyan ve benden cevap bekleyenler içindir.

Fetö kelimesinden dolayı çok mağduriyet yaşayan sizler, haklı olarak bu ifadeden rahatsız oluyorsunuz.

Öncelikle şuradan başlayayım şu içinde bulunduğumuz sıkıntılı süreçte ne zaman bir paylaşım yapsak altına yazılan yorumlarda şunu görüyoruz: “Siz bizim kadar mağdur edilmediniz. Biz çok daha ağırlarını yaşadık…”

Evet, bunun gibi yorumlar yazanlar sonuna kadar haklı biz bahsedilen konuda onlar kadar mağduriyet yaşamadık.

17 ay cezaevinde kalıp sonra çıkarıldığı ilk mahkemede tahliye (!) edilmek, ya da hala ilk mahkeme gününü beklemek çok zordur mutlaka…

Ya da hastaneden alınıp cezaevine götürülmek, ya da anne babası cezaevine atılıp çocukların ortada kalması veya çocuk esirgeme kurumuna verilmesi.

Gözünü hapishanede açan bebeklerin hali ve hala hapishanelerde tutulan yüzlerce bebeğin-çocuğun dramı.

Ya da Fetöcüsün denilerek görevinden ihraç edilip, sadece görevinden, ihraç edilmekle kalmayıp toplumda, akrabaları arasında da vebalı muamelesi görmek…

Daha sayamayacağım nice mağduriyetler…

Açık söylemek gerekirse biz yaşanılan tüm bu mağduriyetlerin ne kadar acı ve dayanılmaz olduğunun çok da farkında değilmişiz. Çevremizde de bu şekilde sıkıntı yaşayan pek yok aslında. Uzaktan duyduk sadece aslını pek anlayamadık. Sosyal medyadan da tam takip etmedik, böyle olunca yaşananların boyutlarını fark etmek pek mümkün olmuyor.

Ama ne zaman ki biz de yaşadık, şimdi bu tür mağduriyetlere empati kurmak mümkün olur hale geldi. Hatta ben bunun idrakiyle “Alparslan Kuytul Hocaefendi serbest kaldığında bayram etmeyeceğiz” başlıklı bir yazı kaleme aldım.

Alparslan Kuytul Hocaefendi Serbest Kaldığında Bayram Etmeyeceğiz!

Bu sebeple ben bu mağdur kardeşlerimizin tepkilerini anlayabiliyorum. Her fırsatta kendilerini ifade etmeye, yaşadıkları acıları paylaşmaya çalışıyorlar…

Biz de son 4-5 yıldır kendi açımızdan çeşitli sıkıntılarla boğuşuyorduk. Bundan toplumdaki başka kesimlerin pek haberi yoktur muhtemelen… Belki sadece konferanslarımızın engellendiği duyulmuştur ama arka planda yaşadığımız ciddi sıkıntıları, çetin mücadeleyi farketmeleri elbette zor. Biz 4-5 yıldır İslami Davet ve Tebliğ mücadelesi veriyoruz. Yıpratıcı bir sinir savaşının içindeydik. Burada şimdi anlatamayacağım daha başka sıkıntılar, ardı arkası kesilmeyen iftiralar, toplumdan dışlanma çabaları, tuzaklar, hatta tehditler… Bunlardan da kimsenin hakkıyla haberi olduğunu sanmıyorum. Her zaman olduğu gibi ateş düştüğü yeri yakıyor. Buna rağmen Alparslan Kuytul Hocaefendi farkına vardığı konularda hangi kesim olursa olsun Kur’an ve Sünnete göre doğruya doğru, yanlışa yanlış demekten, zulüm olan konularda mazluma destek vermekten çekinmedi. Kimin hakkını savunsa zifiri bir cehaletle hemen şucu, bucu dediler. Bu manada bazen “fetöcü”, bazen “pkkcı” hatta Cumhurbaşkanı Rus uçağı için özür dilemeden önce “Rus uçağının düşürülmesi yanlıştı” dediğinde “rusçu” bile dediler. Yani istediler ki asla yanlışa yanlış, zulme zulüm demesin. O da vazgeçmedi söyleyeceği doğruları gür bir sesle söyledi. Şimdi ise doğruları konuşmanın, mazlumları savunmanın bedelini toplumdan tecrit edilip bir insan yüzüne hasret bırakılarak ödüyor!

Biz de herkes gibi 15 Temmuz gecesi 248 cana kıyanları elbette lanetliyoruz. Darbe gecesi daha hiç kimse açıklama yapmamışken darbeyi ilk kınayanlardan biri de Alparslan Kuytul Hocaefendidir. Darbeden birkaç gün sonra darbeyi kınamak için miting yapan da yine Hocaefendidir. Ama darbeyi gerçekte kim yaptı, askeri ayağı kim, siyasi ayağı kim, bu kanlı gecenin gerçek failleri kim! Bunlara karar vermek elbette ki bizim işimiz değil! Ne işin iç yüzünü biliriz ne de ortada adı geçen şahısları tanırız.

Ama şahıs şahıs olmasa da genel portrede suçluyu suçsuzu ayırt edebilmek elbette ki mümkün! Darbeci diye cezaevine alınan orada maddi ve manevi işkence gören sonrasında suçsuz olduğu tespit edilip salıverilenlerin hakkını elbette Rabbim Mahkeme-i Kübra’da soracak. Ya da o gece darbeci damgası vurulup linç edilerek öldürülen er statüsünde ve hiçbir şeyden haberi olmayan gencecik askerlerin kanı Rabbim katına kaydedildi. Allah Azze ve Celle hassas terazisiyle haksız yere akıtılan her damla kanın hesabını soracak.

FETÖ meselesine gelince, şimdi olaya biraz objektif bakıp bu kelimenin Türkiye’de kanunen ifade ettiği anlama bakalım. Hakkında kanun çıkarılan ve yargı kararlarıyla somutlaşan konularda artık senin ne düşündüğünün benim ne düşündüğümün önemi kalmıyor. Kanun ve Yargıtay ona bir mana yüklüyor.

Kanunun ve Yargıtayın yüklediği manayı yeni bir mahkeme kararı dışında şu anda kimse değiştiremez.

Öncelikle bir örgütün terör örgütü olarak kabul edilmesi için bu konuda bir mahkeme kararının olması gerekir. Siyasilerin, MGK’nın, ya da medyanın bir yapıyı, terör örgütü olarak nitelendirmesi yeterli değildir. Yaptığım araştırmalarda Yargıtay kararlarına göre ”bir kişinin terör örgütü üyesi olarak kabul edilebilmesi için; bu kişinin örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, o terör örgütünün bir parçası olmayı kabul etmesi gerekmektedir. Örgüte üye olan kimse bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir.” Buna göre eğer bir kişide terör örgütü üyesi olma iradesi yoksa o kişi örgüt üyesi olarak nitelendirilemez. Buna göre 15 Temmuz darbe girişimini planlayan bu darbeye katılan ve darbenin yapılacağından haberi olup bu darbeyi destekleyen kişiler FETÖ üyesi olarak kabul edilmiştir. Ancak FETÖ soruşturmaları, darbeyi yapan kesimle sınırlı kalmamış zamanla Gülen camiasına uzaktan yakından bağlantılı olan herkese sirayet etmiş ve darbeyle alakası olmayan binlerce insanın terör örgütü üyesi olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur.

15 Temmuz darbe girişiminin Fethullah Gülen ve camiası tarafından gerçekleştirildiğinin kabul edilmesi üzerine bu camia ile yakından uzaktan, eskiden sonradan irtibatı olan herkes bu kasırgadan nasibini almıştır. Hâlbuki bu camia vakti zamanında, gayet meşru bir zeminde ve bizzat devlet desteği ile ilerleyen bir yapı olduğu için, içine dâhil olmayan, uzaktan ya da yakından alakası olmayan insan sayısı azdır.

Şimdi hep beraber geçirdiğimiz yaklaşık iki yıllık sürece bir bakalım. Bu ülkede FETÖ kelimesi ne anlama geliyor!

Bu kelimeden senin ne anladığının benim ne anladığımın artık bir önemi kalmamış ve birçok mahkeme kararıyla FETÖ’nün terör örgütü olduğu kabul edilmiştir. Bu terör örgütünün kapsamına kimlerin gireceği de yine Yargıtay tarafından belirlenmiştir. Yargıtay bir kararında bu yapıyı yedi katmana ayırmış ve özellikle birinci ve ikinci katmanda yer alan bu yapıya iman ve gönül bağıyla bağlı olan, okul dershane, yurt, banka vb yerlerde görevli olan, bu yapının sohbetlerine katılan kişilerin FETÖ üyesi olarak nitelendirilemeyeceği belirtilmiştir. Ancak yürütülen soruşturmalara baktığımızda davaların büyük bir kesimini o camianın tabanında yer alan; dini duygularla o camianın içinde bulunmuş, okul, dershane, yurt vb kurumlarda çalışmış darbeyle alakaları olmayan Gülen camiasına sempati besleyen kişilerden oluştuğunu görüyoruz. Yelpazenin bu kadar geniş tutulması da asla iyi niyetle izah edilemez. Bu şekilde insanlar artık neredeyse namaz kılarken görünmekten bile korkar hale getirilmiştir ve bu durumun kimin işine yaradığı da bellidir.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı FETÖ/PDY Çatı iddianamesinde FETÖ ile hizmet hareketi net bir şekilde ayrılmıştır. İlgili iddianamede cemaat mensubu ile terör örgütü üyesi ayrımı şu şekilde belirtilmiştir:

“ …cemaatin inançlı, temiz, bütün işlerini Allah rızası için yapan samimi mensupları, kasten bir suça karışmadıkları sürece ceza hukukunun alanı dışındadır. Sırf bu harekete mensup olmak, cezalandırma için yeterli değildir…”

Bu durumda kıymetli kardeşim ben de FETÖ değilim sen de FETÖ değilsin!

Dolayısıyla bu kelime artık bir kalıptır ve içine girdirilenler, mahkeme kararıyla direk terör suçlamalarıyla karşı karşıya kalmaktadırlar.

Ama yine takdir edersiniz ki 15 Temmuz sonrası aynı (darbeci) yafta(sı) ile derdest edilmek istenenlerden biri de biz yani Furkan vakfı gönüllüleridir. Ortada dolaşan laflar hala devam ediyor. Bu ülkede Müslümanları istemeyenler, yok bir gün önce Cumhurbaşkanına ‘kalemi kırılmıştır’ demiş yok o gece ‘darbeye hayırlı olsun’ demiş gibi çarpıtma bilgiler ve kırpılmış videoları kullanarak bizi de aynı kalıba girdirip bize de ‘darbe taraftarı’ damgasını vurup hepimizi birden yok etmeye çalıştılar.. Ama ne hizmet hareketi ile öncesinde bir iltisakımız ne de darbeyle bir ilişiğimiz olmadığı videolar ve delillerle ispatlı olunca bu planları bozuldu.

Dolayısıyla şunu çok iyi anlamamız lazım ki bu ülkede bir taraftan Müslümanların varlığına dayanamayan karanlık güçler diğer taraftan ise muhalif her sesi susturmak isteyenler 15 Temmuz darbe girişimini iyi değerlendirmeye çalıştı. Birçok Müslüman bu kavram altında cezalandırılırken toplumun geri kalan kesimi ise korkutulmak suretiyle Müslümanlardan uzaklaştırıldı.

Öğrenci kardeşimizin yaptığına gelince; bu tamamen kasıtsız olmak suretiyle, Türkiye’de mevcut olan (yukarda anlattığımız) algı üzerinden ve vurulan bu damgaya atıfta bulunarak biz fetö değiliz manasındadır.

Yani biz PKK değiliz, IŞİD de değiliz o vurulduğu takdirde hayatları karartan yafta olan FETÖ de değiliz. Sadece Müslümanız. (O öğrencinin “…sadece Müslümanız” diye yazması diğer kesimleri kâfir gördüğü manasına da gelmez.) Biz şucu bucu olarak değil sadece Müslüman olarak adlandırılmak istiyoruz manasındadır. Yukardaki açıklamalar doğrultusunda “biz de sizin gibi normal vatandaşız” diyenler de FETÖ değildir!

O halde o kanlı gecede darbeye kalkışan, bile isteye halkımıza ateş edip 248 cana kıyan, en baştan beri bu hain planın içinde olan ve bu hain darbeyi bilerek ve isteyerek destekleyenler (ki onlar kimlerse yakında daha net ortaya çıkacaktır) işte bunlar dışında kimse FETÖ değildir! Artık FETÖ dendiği zaman yazdığımız bu vasıflara sahip olanlar üzerine alınsın sadece! Bunu ben değil bu konudaki mahkeme kararı söylemektedir.

Hizmet hareketinin içinde samimi duygularla bulunmuş vatanına milletine hizmet şuuruyla çalışmış olanlar bu kavramı üzerlerine alınmasınlar. Onlar fetö diye itham edildikleri ve bunun üzerinden zulme uğradıkları için yaralılar ama 15 Temmuz sonrası zihinlere kazınan ve çok hayatların üzerine kâbus gibi çöken böyle bir kavram var ve bu gerçeği de görmezden gelemeyiz. Bu damga ile nice hayatlar karardı. Canlar gitti, birbirine iftira atanlar, ispiyonlayanlar hatta çekip vuranlar… Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin de dediği gibi öyle bir bahane buldular ki bununla istemedikleri her sesi susturuyorlar. O halde hakikatte terörle alakası olmayanlar bunu üzerlerine almasınlar. Bundan kasıt bu camianın isminin fetö olması değildir artık ve tekrar söylüyorum o gece, o kanlı olayda payı olan, o kanlı darbe girişiminin gizli veya açık planlayıcılarını ve buna bilerek isteyerek destek olanları, kapsamaktadır bu kelime…

Ben darbenin ertesi günü attığım tweette “Allah samimi olan bütün Müslümanları kurtarsın” dediğim için bir çok haber sitesi iftira ile manşet attı: “Alparslan Kuytul ve karısı darbeye destek verdi” diye.. o Tweeti atarken böyle diyecekleri aklıma gelmedi değil ama bu arada darbeyle ilgisi olmayan birçok Müslümanın canının yanacağını düşünmek bana o duayı yaptırdı bu sebeple bunu yazmaktan çekinmedim. Hâlbuki o esnada durum henüz bu kadar belirgin değildi ve hatta ‘mağdurlar var’ demek bile suç sayılıyordu. Sonraları Cumhurbaşkanı bile yürütülen soruşturmalar neticesinde mağduriyetlerin oluştuğunu ifade etti. Telefonunda bylock olduğu iddiasıyla mesleğinden atılanlardan 11.000 kişinin bylock kullanıcısı olmadığı tespit edildi ve bunların bir kısmı görevlerine iade edildi. İçinde muvazzaf askerlerinde olduğu binlercesi görevine iade edildi. Ha bu durum kaybedilenleri geri getirdi mi hayır elbette! Gerek cezaevinde gerek dışarda bu zulümden nasibini alanların bir anının bile telafisi mümkün değildir. Bu konuda payı olanlar yeri geldiğinde bir özürle kurtulamazlar. Tazminat bile ödeseler kayıplar geri gelmez. En başta adalet sarsılmayacaktı! Adaleti sarsanlar bundan sorumludur. Bu dünyada ne olur bilemem ama ahirette Allah Azze ve Celle hesabını elbette soracaktır ve Allah hesabı çetin olandır.

Birbirimizi eleştirdiğimiz noktalar olabilir ama şimdi yapmamız gereken Kur’an ve Sünnete bağlı kalmak suretiyle kardeşliğimizi muhafaza etmek ve kurulan tuzaklara inat tüm Müslümanlar olarak dinimize ve birbirimize daha çok bağlanmaktır.

Allah’a emanet olun.