Dışarıdan bakıldığında Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesine bir anlam vermek bir hayli zor. Cinayet öylesine acemice, öylesine iz bırakarak işlenmiş ki, ne kadar gayret ederlerse etsinler arkasına ulaşmamalarına imkan yok. O kadar göstere göstere işlenmiş ki siyasi baskı ile örtbas edilecek gibi değil. Katiller çakarlı araçla İstanbul’dan Ankara’ya taşınıyor, cinayetten sonra olaya karışanlar MHP’li milletvekilinin evine sığınıyor, polis bunları vekilin evinde sıkıştırıyor, araya yüksek mevkiden insanlar giriyor bilmem ne.
Sinan Ateş’i öldürmek, bu kadar riski göze alacak kadar gerekli bir ölüm kalım meselesi midir? Ya da bir siyasi parti bu kadar pervasızca cinayetin merkezinde kendini konuşlandırır mı?
Cinayet iddialarının merkezindeki MHP’nin Genel Başkanından, diğer yöneticilerine kadar hiç kimse açık net bir şekilde iddiaları yalanlamıyor. Yok üç hilali yargılatmayız diyor, gözümüzde olmayan, gönlümüzde yoktur diyor; yok hiç kimse sabrımızı yanlışa yormasın, hiç kimse suskunluğumuzun asaletinden cesaret almaya kalkışmasın diyor… Ama cinayeti MHP’den uzaklaştıracak bir kararlılıkla olayları reddetmiyorlar.
Bu tavır cinayet kadar garip geliyor. Tam da seçim arifesinde eski bir Ülkü Ocakları Başkanını öldürmekle, nasıl bir siyasi kazanç elde edebileceklerini hesaplıyor olabilirler? Normal şartlarda bu tür olaylar seçmen davranışlarında çok olumsuz etkilere sebebiyet verir ve olaya karışanlar büyük itibar ve oy kaybına uğrar. Seçime giden bir partinin, oy ve itibar kaybını hesaba katarak bir cinayetin merkezine oturmaktan çok imtina etmesi beklenirken, cinayetle anılmak MHP’nin çok da umrunda değilmiş gibi görünüyor.
MHP özellikle Devlet Bahçeli’nin Genel Başkan olmasından bu yana hep bir operasyon partisi oldu. Kendi başına politika belirleyen, strateji uygulayan ve ona göre davranan bir parti olmaktan çok görev partisi gibi davrandı. Bunu Devlet Bahçeli’nin ettiği birbirine yüz seksen derece ters konuşma metinlerinden, davranışlarından bile okumak mümkün.
Bahçeli, partiye yön veren politikalar üretmekten çok, eline tutuşturulan konuşma metinlerini prompterdan okuyan, onu okurken bile sıklıkla komik durumlara düşen bir vitrin karakterinden başka bir şey değil. 15 Temmuz öncesi ve sonra AKP’ye eklemlenmesi, daha aylar önce hararetle söylediği cümlelerin tam zıddı tavırlar içine girerek bir anda reisçi olması da, bir operasyon aparatı olduğu iddialarını güçlendiriyor.
Sinan Ateş cinayetinin MHP’ye bulaşması konusunda bu kadar umursamaz tavırlar takınmaları “acaba onlara verilen yeni bir görevin” işareti mi diye, insan düşünmeden edemiyor. Mehmet Eymür’ün ve Sedat Peker’in aylar önce dile getirdiği seçime doğru işlenmesi muhtemel siyasi cinayetler acaba MHP üzerinden mi uygulamaya sokulacak? Ya da Sinan Ateş cinayetiyle bu sürecin düğmesine basıldı mı? Bugüne kadar kendisine verilen görevleri hiç itiraz etmeden, ayak sürümeden yerine getiren Devlet Bahçeli MHP’sine, böyle bir yeni görev verilmiş olmasın!
Olay her geçen gün MHP’nin üzerine biraz daha yıkılıyor ama bu durum parti yöneticilerinin hiç de umurunda değilmiş gibi görünüyor. Ya da yaklaşan tehlikenin farkında değiller.
Bu yazdıklarım dışarıdan bakıldığında son derece anlamsız duran Sinan Ateş cinayetini anlamlandırma çabası sadece. Umarım şer şebekesi memleketi yakacak yeni bir süreç başlatmamıştır.