Uydu görüntülerini kullanan küresel yeni bir araştırmaya göre dünya genelinde büyük göllerin yarısından fazlası son 28 yılda su kaybetti. Araştırmacıların BBC Türkçe’ye verdiği bilgiye göre bu sürede Türkiye’nin göllerinin yüzde 54’ü küçüldü
Türkiye’de göllerin durumunu sahada inceleyen farklı araştırmacılar, kayıpların doğrudan yanlış tarım faaliyetleriyle bağlantılı olduğunu ve bu değişmezse iklim krizinin etkisiyle artacağını öngörüyor.
Science dergisinde yayımlanan ve büyük gölleri inceleyen yeni bir araştırmaya göre dünya çapında göllerin yüzde 53’ü son 30 yılda su kaybetti.
Uydu görüntülerini kullanan araştırma dünyanın en büyük 1972 doğal ve baraj gölünün 1992-2020 yılları arasında su hacminin ve kapladığı alanın nasıl değiştiğini inceliyor.
Buna göre doğal göllerin su hacmi bu sürede yıllık ortalama 26 gigatona yakın azaldı.
İncelenen 1972 gölün yüzde 43’ünü oluşturan 457 göl belirgin bir biçimde küçüldü ve yıllık 38 gigatona yakın su kaybetti.
1 gigaton 1 milyar metrik ton demek ve NASA’ya göre yaklaşık 10 bin uçak gemisinin hacmine denk geliyor.
Araştırma, doğal göllerdeki net hacim kaybının, büyük ölçüde küresel ısınma, artan buharlaşma ve insan kaynaklı su tüketiminin sonucu olduğunu söylüyor.
Su kayıplarının göldeki yaşam, bağlı olduğu ekosistem ve canlılar üzerinde yok edici etkileri olabiliyor.
Yaklaşık iki milyar kişinin bu kayıplardan doğrudan etkileneceği düşünülüyor.
Araştırma büyük doğal gölleri 100 kilometrekareden büyük bir alanı kaplayan göller olarak tanımlıyor.
Türkiye’deki göller neden küçülüyor?
Araştırmanın bulgularını BBC Türkçe için değerlendiren baş yazarı ve ABD’deki Virginia Üniversitesi’nde Yüzey Hidroloğu Fangfang Yao, Türkiye’de son 30 yılda küçülen göl oranının yüzde 54 olduğunu söylüyor.
Yao, azalan yağış ve gölü besleyen nehirlerin akışındaki zayıflamanın bu düşüşteki temel etmenler olduğunu bulduklarını belirtiyor ve ekliyor:
“Ancak modellerimiz ayrıca, Burdur ve Akşehir Gölleri’nde olduğu gibi, insan kaynaklı su kullanımının su kayıplarına kısmen katkıda bulunduğunu da gösterdi. Bu gölleri besleyen nehirlerin taşkın yatağındaki ekili arazi genişlemesi, çalışma süresi boyunca belirgin bir şekilde görünüyor.”
Araştırma, büyük ölçüde sayısal verileri kullanıyor ve kaybın nedenleri konusunda eksikleri olduğu düşünülüyor.
BBC Türkçe‘ye konuşan Hidropolitik Akademi’den Dr. Fulya Aydın Kandemir, araştırmanın büyük gölleri hem alan, hem hacim açısından incelemesinin önemli olduğunu belirtiyor. Buna karşın araştırmanın önemli bir sınırlamasının yerel göllerdeki su kaybının sebepleriyle ilgili bilimsel araştırmalardan daha fazla yararlanmaması olduğunu söylüyor.
Türkiye’nin göllerini gerek uydu verileriyle gerek sahada çalışan bilim insanları su kaybında temel faktörün insan faaliyetleri olduğunu savunuyor.
Aydın Kandemir, göllerin insan müdahalesi nedeniyle kuraklık gibi etkilere karşı kırılgan hale geldiğini söylüyor:
“Aslında her gölün hikayesi ayrı. Van Gölü’nde buharlaşmanın azalması, kuraklık önemli bir etken ama yağışın arttığı dönemlerde bile küçüldüğünü gördüğümüz Burdur Gölü gibi göllerde insan kullanımı etkili. Bu gölleri ayrı ayrı araştırmak gerekiyor.”
‘Çalıştığımız 46 gölün 9’u tamamen kurudu’
Bundan yaklaşık 10 bin yıl önce başlayan Holosen döneminde Orta Anadolu’da büyük göller oluşmuştı.
Bu dönemlerde Van ve Muş ya da Konya kapalı havzasının tamamının göllerle kaplı olduğu düşünülüyor.
Bugün Türkiye’nin göller yöresindeki gibi birçok göl, bu büyük su kütlelerinin binlerce yıl boyunca buharlaşması sonucunda oluşmuş kalıntılar.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) Hidrobiyoloji alanında çalışan Prof. Dr. Meryem Beklioğlu, “Beyşehir Gölü Türkiye’deki göllerin tipik bir örneği: Derinliği 6 metre yüzdey alanı 700 kilometrekare” diyor ve ekliyor:
“O kadar büyük bir alan ki buharlaşmanın yüzde 10’luk artışı hacminde müthiş bir kayba neden oluyor. Türkiye’deki göllerinin çoğu böyle, sığ ancak yüzey alanı oldukça geniş. Bu da göllerin buharlaşma konusunda artan bir risk altında olduğunu gösteriyor.”
Prof. Dr. Beklioğlu, göllerdeki su kaybının neredeyse tamamen yanlış tarım ve vahşi sulamayla ilgili olduğunu bulduklarını belirtiyor.
“Olayın büyüklüğü gerçekten korkunç… Son üç yıldır çalıştığımız 46 gölün 9’unun tamamen kuruduğunu gözlemledik. Bu göller öyle küçük göller de değil; aralarında bir zamanlar 200 kilometrekare yüzey alanı olan göller de vardı.”
Tarımda ürün deseni değiştikçe su gereksinimi yükseliyor. Konya kapalı havzasında yonca, şeker pancarı ve mısır ekimindeki artışla birlikte tarımda su ihtiyacı beligin bir biçimde artıyor.‘Türkiye’nin tahıl ambarı değil; mısır, kanola ve pancar ambarı ama yarı kurak çöl statüsünde’
Prof. Dr. Beklioğlu ve meslektaşlarının 1980 ve 2020 dönemini inceleyen araştırmalarına göre göllerin ve yeraltı sularının su kaybı doğrudan buharlaşmayla bağlantılı değildi.
Bu verilere göre 2013 yılında açık olan ve tarımsal sulamada kullanılan 88 bin 394 su kuyusunun yüzde 41’inin lisansı yoktu.
Kuyulardaki su seviyesi yıllık 1,5-2 metreye yakın azalıyordu.
Bu azalışın yağış ve sıcaklık değişimiyle örtüşmediğini söyleyen araştırmacılar, tarımsal ürün deseninin nasıl değiştiğini incelediler.
Buna göre 2000’lerin başından itibaren artan ve su ihtiyacı buğdayın neredeyse iki katı olan mısır ile şeker pancarı gibi ürünlerin tarımı su kaybıyla doğrudan ilişkiliydi.
Ürün deseninin değişiminde endüstriyel hayvancılıktaki büyüme de etkiliydi.
TÜİK verilerine göre Türkiye’nin 2000 yılında 264 milyona yakın olan kümes hayvan sayısı 2022’de 366 milyon geçti.
Bu sürede ülkedeki büyükbaş hayvan sayısı 10 milyon; küçükbaş hayvan sayısı da 20 milyona yakın artttı.
Prof. Dr. Beklioğlu, Konya’nın bugün yağış miktarına göre yarı kurak çöl statüsünde olduğunu ve sulu tarımın yapılamayacak durumda olduğunu söylüyor:
“Burası artık Türkiye’nin tahıl ambarı değil; mısır, kanola ve pancar ambarı ama yarı kurak çöl statüde. Bu da oldukça çelişkili bir durum.”
Türkiye’de tarımsal sulama büyük ölçüde yer altı sularının çekildiği vahşi sulama yöntemiyle yapılıyorGöllerin kurumasının sonuçları neler?
Türkiye’de göllerin kaybı Konya Havzası ile sınırlı değil.
Uydu görüntülerine göre 1985’te 205 kilometrekare olan Burdur Gölü 2020’de 123 kilometrekareye düştü. Gölün sığ alanları dikkuyruk adlı nesli tehlike altında olan kuş türüne ev sahipliği yapıyor.
Dikkuyruk popülasyonunun dünya genelinde yüzde 68’ine kadarına ev sahipliği yapan Türkiye’de 2013 yılındaki sayımlarda sayının 82-168 çifte kadar gerilediği bulunmuştu.
Kuşların kışı geçirdiği Burdur Gölü’nde kurumaya bağlı tuzlanma nedeniyle sayılarının belirgin bir biçimde azaldığı belirtiliyor.
Tuzlanma su kaybeden göllerin karşılaştığı sorunlardan sadece biri. Su yoğunluğu azaldığı için sudaki azot fosfor miktarının artması olarak tanımlanan ötrofikleşme de, bakteri patlamalarını tetikliyor.
Bu bakteriler canlı sağlığına olumsuz etkileyen zehirli maddeleri üretiyor.
Türkiye’nin son dönemde kaybettiği göllerden biri olan Marmara Gölü, bir dönem 150’ye yakın farklı kuş türüne; 20 binden fazla su kuşuna ev sahipliği yapıyordu. Gölden yılda 300 ton balık avlanıyordu.
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı Dr. Erol Kesici, gölün kurumasından “aşırı tarım, su çekimleri ve sınırsızca açılan kuyuların” sorumlu olduğunu söylüyor. Bunun sonucunda yaşanan sorunlarıysa şöyle sıralıyor:
“Gölün suyunun bitmesiyle oluşan hidrolojik kuraklık, iklimsel ve tarımsal kuraklığa neden olmuş ve sonuçta göl alanının paylaşılması ve suya ulaşımla ilgili kavgalara, can-mal kayıplarına yol açarken, sosyal kuraklık da göçe neden oldu.”