‘Söylemediklerinize saygımız sonsuz’

Şu garabete bakar mısınız? Gazze’de masum insanlar gece ve gündüz en ağır silahlarla ve en vahşi metotlarla katlediliyor ve İslam dünyası dediğimiz çarpık, maalesef illetli dünya bu ağır imtihanı her aşamasında kaybediyor. Bir kısmı değil, tamamı, Türk’ü Arabı, Kürd’ü Acem’i, doğu Asyalısı, hepsi kaybediyor. İçimizden bazıları da -en ukalamız- Gazze üzerinden İran’la hesap görmenin mücadelesini … ‘Söylemediklerinize saygımız sonsuz’ Devamı »

Eklenme Tarihi: 12 Ağu 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 12 Ağu 2024
‘Söylemediklerinize saygımız sonsuz’

Şu garabete bakar mısınız?

Gazze’de masum insanlar gece ve gündüz en ağır silahlarla ve en vahşi metotlarla katlediliyor ve İslam dünyası dediğimiz çarpık, maalesef illetli dünya bu ağır imtihanı her aşamasında kaybediyor. Bir kısmı değil, tamamı, Türk’ü Arabı, Kürd’ü Acem’i, doğu Asyalısı, hepsi kaybediyor.

İçimizden bazıları da -en ukalamız- Gazze üzerinden İran’la hesap görmenin mücadelesini veriyor. (Ukala: Akıllının çoğulu.)

Çoğu da uzman geçiniyor bunların, ekranlarda, ellerinde değnek, haritalar üzerinden analiz yapıyorlar.

Ülkelere roller biçiyorlar, senaryolar yazıyorlar.

ABD ve İsrail, Türkiye’yi geri plana itmek için İran’ı öne çıkarıyormuş.

Nasıl öne çıkarıyor?

İran’ın subaylarını Şam’da öldürerek. İsmail Heniye’yi Tahran’da öldürerek. İsmail Heniye’nin yerine İran yanlısı Yahya Sinvar’ı seçtirerek.

Yine hatıralara gittim. Rahmetli Hilmi Abi (Oflaz) böyle meclislere nezaketle ve tebessümle yaklaşır, hepsinin gözlerine bakarak derdi ki:

“Söylemediklerinize saygımız sonsuz. Fakaaat, söylediklerinizin hepsi yanlış.”

Şimdi, olan bitenlere bakıp, mesela İsrail Şam’da İran’ın generallerini öldürdüğünde, bizim, “Vay namussuzlar, İran’ı öne çıkarmaya çalışıyorlar” diye mi düşünmemiz gerekiyor?

Ya da Heniye Tahran’da öldürülünce?

Yoksa İran’ın küçük düşürüldüğüne mi, tedbirsizliğine mi, başarısızlığına mı hükmetmemiz gerekiyor?

Bildiğin gibi değil, işin içinde iş var, onlar Osmanlı döneminde de bizi arkadan vuruyorlardı.

İki büyük hanedan. Rakipler. Vurmuşlar birbirlerini. Devam mı edelim? Gerçi şimdi eskisi kadar büyük değiller.

Ya da şöyle mi düşünelim? Mutlaka bizi arkadan vuruyorlardır, dolayısıyla her durumda işin içinde bit yeniği arayalım.

Abi adamlar Acem, çok oyunları vardır.

Biz çok mu saf görünüyoruz?

Ayrıca Arap kültürünün içinden bakınca biz de Acem’iz. Adamlar Arap olmayana Acem diyorlar.

Türk kültürünün içinden bakınca?

Safeviler Türk, Kaçarlar Türk.

Ya Osmanlılar’a göre?

Sadece İranlılar Acem.

İslam kültüründe nasıl?

Peygamberimiz veda hutbesinde söylemiş.

“Dikkat edin, Arap’ın Acem’e, Acem’in Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur.”

Ama adamlar ehl-i bid’at.

Bid’atlerin, hurafelerin sayımı dökümü yapılsa hangimizde daha çok çıkar acaba?

İran, 1979’da yani 45 yıl önce bir İslam İnkılabı yaptı.

Ama sonuçta uluslararası camiada diğer birçok devlet gibi bir milli devlet olarak yerini aldı.

Herkes gibi kendi menfaatini gözetiyor.

Kendi menfaatini gözetirken bazen doğru, bazen yanlış yapıyor.

Türkiye de bir ‘milli’ devlet, o da kendi menfaatini gözetiyor ve o da bazen yanlış, bazen doğru yapıyor.

Mesela biz Suriye’de doğru yaptığımızı sanırken baktık ki yanlış yapmışız.

İran da bizim açımızdan yanlış yaptı.

Ortadan bakarsak?

İkisi de yanlış yaptı.

Keza Yemen’de yanlış yaptı.

Yemen’deki yanlışı yaparken karşısında yine yanlış yapan Suudi Arabistan vardı.

Bir yolunu bulabilmeliydiler, insanları, Sünni’yi, Şii’yi birbirlerine boğazlatmamanın.

Irak’ta da bir yolunu bulabilmeliydiler.

Hiçbiri mazur değil.

Bu yanlışların hiçbirini anlayabilmek için zahmete girmemiz, kendimizi yormamız gerekmiyor.

Ama galiba şunu anlamamız için biraz zahmete katlanmamız lazım:

Dünya siyasetinin, dünya dengelerinin geldiği şu aşamada, İsrail Gazze’yi toprağıyla, haneleriyle, insanlarıyla hallaç pamuğu gibi atarken bizim, bilhassa Türkiye ve İran’ın birbirimizle çatışmamızda, birbirimize diş bilememizde zerre kadar milli ve dini menfaat yok.