Suçlu Aranıyor!

Siyasi iktidar, bundan birkaç sene öncesine kadar ekonomideki sıkıntıların hiçbir tanesini kabul etmiyor, sürekli olarak amiyane tabirle “ekonominin uçtuğunu”, “yedi düvelin bizi kıskandığını” vs iddia ediyordu. Sorunlar artık inkar edilemez noktaya varınca ve vatandaşın da bir numaralı gündemi haline gelince, yine sorumluluktan kaçarak ama suçu da “günah keçileri” yıkarak kabullenme yoluna gittiler. Bu durumun ilk … Suçlu Aranıyor! Devamı »

Eklenme Tarihi: 06 Ara 2022
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 06 Ara 2022
Suçlu Aranıyor!

Siyasi iktidar, bundan birkaç sene öncesine kadar ekonomideki sıkıntıların hiçbir tanesini kabul etmiyor, sürekli olarak amiyane tabirle “ekonominin uçtuğunu”, “yedi düvelin bizi kıskandığını” vs iddia ediyordu. Sorunlar artık inkar edilemez noktaya varınca ve vatandaşın da bir numaralı gündemi haline gelince, yine sorumluluktan kaçarak ama suçu da “günah keçileri” yıkarak kabullenme yoluna gittiler.

Bu durumun ilk örneğini birkaç sene önceki “patates-soğan için kurulan” tanzim çadırlarında gördük. O dönem, ekipler aldıkları talimatlar gereği depo baskınlarına çıktılar. Hükümetin bizzat teşvik vererek desteklediği ve stratejik bir sektör olarak gördüğü “lisanslı depoculuk” diye bir olgunun varlığına rağmen depolara yönelik “fırsatçılık” suçlamaları ve yandaş medya eliyle bir propaganda sağanağı yaşandı. Neticede, birkaç küçük ceza haricinde hiçbir şey çıkmadı. Fiyat artışlarının sonucuna odaklanıp sebepler es geçilince ne olursa, tam da o oldu.

Bugün de izlenen yanlış politikaların neticesi olarak birkaç sene öncesine göre çok daha vahim bir tablo ve hiperenflasyona doğru başını uzatan bir enflasyon manzarası var. Üretici enflasyonu ile tüketici enflasyonu arasındaki fark 65-70 puanları buluyor. Bu şu demek, üreticiler, yüklendikleri maliyetlerin tamamını değil de bir kısmını tüketicilere yansıtabiliyor. Öyle olunca da önümüzdeki süreçte, bu yapılamayan zamlar peyderpey fiyatlara yansıyacak. Üretim ve girdi maliyetlerini düşürmeden, enflasyonu yani fiyat artışlarını düşürmek mümkün değildir.

Bu yalın gerçeğe rağmen, birkaç sene önce depo basan anlayış bugün de büyük marketlere yönelik benzer bir yol izliyor. Sonuçlar üzerinden halkı yine meselenin gerçek sebebinden uzak tutmanın yolu, bir kez daha yeni bir günah keçisi bulmakta aranıyor. Bu amaca yönelik olarak hazır kıta bekleyen gazeteci kılıklılar da dahil olmak üzere internet trolleri anında harekete geçiyor ve kendilerince boykot vs kampanyaları başlatıyorlar. “Durumdan vazife çıkaran” bazı belediyeler de birkaç tane market şubesini çeşitli gerekçelerle mühürlüyor vs vs..

Yaşananların koskoca bir akı tutulması olduğu gerçeği bir yana, ortadaki enflasyon sorununun sorumluluğunu üstlenmemek gibi son derece ibretlik bir vakıayı gizleme çabası var. Devr-i iktidarları döneminde uyguladıkları neoliberal ve piyasacı iktisadi politikaların, özellikle de son 4-5 yılda, halkın büyük bir bölümünü korkunç bir hızla ve oranda fakirleştirmesi realitesi, gündelik yaşamda insanları bu ucuzluk marktlerin kucağına itiyor. Uygulanan politikaların bir sonucu, 20 yıllık Türkiye sosyolojisinin geldiği vahim nokta yani!

Geniş halk yığınları, ucuzluk marketlerinin düşük kaliteli ürünlerini tüketerek hayatlarını idame ettirme noktasına itilmiş durumdalar ve bu realiteye kafa patlatmak yerine, ekonomik vaziyetin perişanlığındaki sorumluluğundan kurtulmak için günah keçisi icat etmekle uğraşıyorlar. Türkiye, bu pragmatik ve kendi menfaatini öncelemek dışında hiçbir kıstası olayan bir kafa yapısıyla yönetilmeyi hak etmiyor.

Son 3-4 senelik süreçte hayatımıza girmiş olan konu başlıkları “tanzim satış çadırları”, “ucuz ekmek, ucuz gıda kuyrukları”, “milyonlarca hanenin sosyal yardıma muhtaç olması ve bununla geçinmeye çalışması”, “faturaların kredi kartına taksitle ödenmesi”, “ödenemeyen borçlar”, “kiralanamayan evler”, “market alışverişinin bile lüks hale gelmesi”, “ayakkabıyı, kışlık montu alışveriş kredisiyle almak” vs vs … Bütün bunlar unutturulacak ve “vuru abalıya” diyerek tüm kabahat birilerine yüklenecek. Gerçekten de hayret! Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğmiz günlerdeki “Yoklukları, sefaleti tarihe gömdük” ifadesi ise Türkiye’nin gerçekliğiyle taban tabana zıt. Sefaleti tarihe gömdüysek, neden sürekli olarak asgari ücret (ki sefalet ücretidir ama toplam işgücünün yarısı da buna talim etmektedir) konuşuluyor? Emeklilerin önemli bir bölümü bu sefalet ücretinin dahi altında maaş alıyor. Nerede “tarihe gömülen sefalet” o zaman?

Ucuzluk marketlerin pıtrak gibi çoğalması da tabana yayılan fakirleşmeden, geniş halk yığınlarının peyderpey ama son dönemlerde de hızla fakirleşmesinden mütevellit değil midir? İktidar partisinin sosyolojik tabanının neredeyse ana tedarikçisi olan bu marketler bile tefe konabiliyor, gerçekten de enteresan. Ekonomideki fiyaskonun herkes müsebbibi ama bir tek siyasi iktidar suçsuz, günahsız demek. İnşallahi hayat pahalılığını ve geçim sıkıntısını bu sefer marketlerde bulurlar da çözmeye girişirler belki..