Süleyman Hilmi Tunahan Kimdir?

Süleyman Hilmi Tunahan'ı 60. ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyoruz...

Eklenme Tarihi: 16 Eyl 2019
6 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Süleyman Hilmi Tunahan Kimdir?

Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri 1888 (Hicri 1305/ Rûmi 1304) senesinde, günümüzde Bulgaristan sınırları içinde kalan Silistre’nin Hezargrad kasabasının (bugün Razgrad şehri) Ferhatlar Köyü’nde dünyaya geldiler. Babası Hocazâde Osman Fevzi Efendi (1845-1928) tahsilini İstanbul’da tamamlamış ve Silistre’de Satırlı ve Hacı Ahmed Paşa Medreselerinde yıllarca müderrislik yapmış tanınmış bir dersiâmdır. Annesi Hatice Hanım’dır. Dedesi ise, Kaymak Hafız namı ile meşhur bir zât olup 110 yaşına doğru vefât etmiş olan Mahmud Efendi’dir. Süleyman Efendi Hazretleri, babası gibi Hocazâde lâkabını kullanmış olup Soyadı Kanunu’yla birlikte “Tunahan” soyadını almış ve küçük yaşta vefât eden oğlu Fâruk’tan dolayı da “Ebu’l-Fâruk” künyesiyle tanınmıştır.

Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.) ilk tahsilini 1902 (Rûmî 1318) yılında Silistre Rüşdiye Mektebi’nde tamamlar. Aynı sene Silistre’de bulunan Satırlı Medresesi’nde okumaya başlayarak burada temel Arabî ilimleri tahsil eder. Daha sonra tahsilini tamamlamak üzere babası tarafından 1907 yılında İstanbul’a gönderilir. Babası onu İstanbul’a gönderirken şu tavsiyede bulunur: “Oğlum, Usûl-i Fıkıh ilmine iyi çalışırsan, dininde kuvvetli olursun. Mantık ilmine iyi çalışırsan, ilminde kuvvetli olursun.”

Süleyman Efendi Hazretleri İstanbul’da, Fâtih dersiâmlarından ve devrin meşhûr âlimlerinden Bafralı Ahmed Hamdi Efendi’nin ders halkasına devam eder. Bu yıllarda, yine Fatih’te bulunan Hâfız Ahmed Paşa Medresesi’nde ikamet eder. Ahmed Hamdi Efendi’den bütün dersleri ikmal edip 1913 senesinde birincilikle icazet alır.

Ekim 1914’te (Teşrinievvel 1330) tedrisata başlayan Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi Kısm-ı Âli’ye kaydolup birinci ve ikinci sınıfları imtihanla geçerek Üçüncü Sınıf’tan okumaya başlar. Buradan 1916 yılında (Eylül 1332) mezun olur. 30 Eylül 1916’da ihtisâsını (doktora) yapmak üzere, tedrisatı üç sene olan Medresetü’l-Mütehassısîn’in Tefsir ve Hadis şubesine kaydolur.

İlk iki seneyi muvaffakiyetle tamamlayınca 1918 (1334) senesinde yirmi arkadaşıyla birlikte kendilerine Şeyhülislamlık makamının teklifi ve Padişah Mehmed Vahidüddin Han’ın isteği ile İstanbul Müderrisliği Ruûsu verilir ve dersiâm olur. Süleyman Efendi Hazretleri, 27 Mayıs 1919’da Süleymaniye Medresesi Tefsir ve Hadis şubesinden birinci derece ile mezun olur. Süleyman Efendi Hazretleri ayrıca, astronomi de tahsil etmiştir.

Medresetü’l-Mütehassısîn’e girmeden önce Medresetü’l-Kuzât’ın (Hukuk Fakültesi) da giriş imtihânını birincilikle kazanır. Fakat bunu büyük bir sevinç ile pederine mektupla bildirdiği zaman babasından şu telgrafı alır: “Süleyman, ben seni Cehenneme göndermek için İstanbul’a göndermedim.”

Pederleri bu telgraf ile kendisine, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “Üç kadıdan ikisi cehennemdedir.” meâlindeki Hadis-i Şerif’lerini hatırlatmışlardır.

Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), pederine verdiği cevapta, “Kendisinin asla kadılık (hâkimlik) mesleğine sülûk etmeye niyetli olmadığını, maksadının, devrinin bütün zâhirî din ilimleri sahasında kemâle ermek olduğunu” bildirirler ve Medrese-i Süleymaniye’nin Tefsir ve Hadis kısmından diplomasını alıp dersiâm oldukları gibi, tedrisatı 4 yıl olan Medresetü’l-Kuzât’tan mezun olup kadılık rütbesini de alırlar. Böylelikle devrinin aklî ve naklî ilimlerinde en yüksek dereceye gelmitir.

Süleyman Efendi Hazretleri, 1919 yılındaki mezuniyetini müteakip 1 Haziran 1920 tarihinden itibaren dersiâm olarak vazifeye başlar. Dersiâmlık vazifesine devam ederken ilk müderrisliğe de, 1922’de Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi’nin İbtidâ-i Hâriç kısmının birinci sınıfında Türkçe müderrisi olarak tayin edilir. Ardından 1923 yılında önce Arapça (Sarf-ı Arabî) daha sonra tekrar Türkçe müderrisliğinde bulunur.

Bu sırada 1 Kasım 1922’de Osmanlı saltanatı kaldırılmıştır. Ardından da 3 Mart 1924’te çıkarılan Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreseler önce Maârif’e (Milli Eğitim Bakanlığı) bağlanmış, bir müddet sonra kapatılmıştır. Ancak vazife yaptığı İbtidâ-i Hâriç Medresesi İmam-Hatip Mektebi’ne çevrilince Süleyman Efendi Hazretleri, o zamanın şartları ve takip edilmekte olan siyaset sebebiyle burada yeterli din eğitimi verilemeyeceğinden, dersiâmlık uhdesinde kalmak üzere müderrislikten kendi isteğiyle istifa etmiştir.

Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile müderrisler açıkta kalır. Süleyman Efendi Hazretleri, kendisinin de üyesi bulunduğu Cemiyet-i Müderrisîn’de sayıları 520 kadar olan İstanbul müderrislerini, “gelişmelerin dînî ilimlerin kaybolmasına sebep olacağını” ifade ederek devamlı surette şöyle ikaz eder.

Süleyman Efendi Hazretleri sonunda bazı müderrisleri ikna ederek hükümete şu mealde bir telgraf çekmeye muvaffak olur:

“Biz aşağıda isim ve imzaları bulunan dersiâmlar, hükümetimizin harb-i umûmî gibi büyük bir felaketten çıkması dolayısıyla mâlî müzâyaka içinde bulunduğunu dikkate alarak dînî ve İslâmî ilimleri fahriyyen okutmaya hazır olduğumuzu bildiririz.”

Ancak bu taleplerine:

“Memlekette Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu yürürlüktedir; hilâfına hareket şiddetle cezayı müstelzimdir!” şeklinde cevap gelir.

Bütün menfi şartlar altında dîn-i mübîn-i İslâm için gayret gösteren Süleyman Efendi Hazretleri o zor günleri şöyle anlatır:

“Bir zaman geldi, mebus maaşı kadar para verip talebe okutmak istedim, bulamadım. Parayı alıp kaçıyorlardı, çünkü korkuyorlardı. Bu ilimler yeryüzünden kaybolacak diye korkuyordum. Fakat sonradan Cenâb-ı Hakk sebepler halk etti ve okutma imkânı buldum. Yaşlılardan başladık, daha sonra gençler geldi. Ve şimdi yürüyor. Bütün bunlar Cenâb-ı Hakk’ın bize lütfudur.”

O günlerde devamlı olarak polis takibi altında bulunan Süleyman Efendi Hazretleri 1930’da İstanbul’dan ayrılarak talebe okutabilmek için Çatalca’nın Kabakça Köyü’nde bir çiftlik kiralar. Ayrıca bir ortakla birlikte, gaz yağı satan bir şirketin Trakya ana bayiliğini alır. Kiraladığı çiftlikte çalışan işçiler arasından seçtiği bazılarına ders okutur. Bu durum jandarma tarafından tespit edilince derse devam edebilmek için o muhitte bulunan Kuşkayası’na çıkar. Bilahare Silivri’de meşe kömürü yapmak üzere kiraladığı ormanın tenha bir bölgesinde ders okutmaya devam eder.

Bu faaliyetleri de fark edilince 1933’te Güney’e gidip Toroslar’ın bazı köylerinde mandıracılık yaparak talebe okutur. Yine talebe okutmak maksadıyla Adapazarı’nda bir kiremit fabrikası satın alır. Talebe bulamadığı zamanlarda iki kızını okutarak icazet verir. Süleyman Efendi Hazretleri, kiraladığı vasıtalarda şehir içinde dolaşırken ve şehirlerarası tren yolculuklarında da ders okutur.

Süleyman Efendi Hazretleri bir taraftan da İstanbul’da Doğancılar, Aziz Mahmud Hüdâyi, Yağkapanı, Softa Hatip, Üç mihraplı, Kasımpaşa Câmi-i Kebir, Piyâlepaşa, Ağa Câmii, Arap Câmii, Arpacılar Câmii, Asmalı Mescid, Kısıklı Câmii gibi nisbeten küçük câmilerin yanında Şehzadebaşı, Laleli, Fâtih, Süleymaniye, Sultanahmed, Bâyezid, Yenicâmi gibi büyük câmilerde vaaz ve irşad faaliyetlerine devam eder.

Süleyman Efendi Hazretleri bu hizmetleriyle beraber asıl faaliyeti olan talebe okutma hizmetlerine cami odalarında, evlerde, apartman bodrumlarında devam eder. Talebeleri arasında, genç-yaşlı çeşitli meslekten kimseler vardır. Yetiştirdiği talebelerini hocalık yapmak üzere çeşitli yerlere göndermek suretiyle ders halkalarının sayısını daha da artıran Süleyman Efendi Hazretleri, başta Ramazan ayları olmak üzere onları vaaz ve irşad için Anadolu ve Trakya’nın muhtelif köy ve şehirlerine göndermiştir.

Süleyman Efendi Hazretleri, vaaz ve talebe okutma faaliyetleri sırasında birçok defalar takibata uğrar, karakola çağrılır, ifadesi alınır, hatta muhtelif zamanlarda İstanbul Emniyeti Birinci Şube’sinin kötü şartlarından dolayı “tabutluk” diye anılan nezârethanesinde işkenceye tâbi tutulur.1956 yılındaki bir vaazında “Cezayirli kardeşlerimize yardım edemiyoruz, hiç olmazsa dualarımızla destek olalım.” dediği için emniyette ifadesi alınır.

1957’de Kütahya Tavşanlı’dan bir şahıs, taraftarları ile Bursa Ulucamii’nde mehdîlik iddiası ile nümâyiş yapar. Süleyman Efendi bu hâdiseyle irtibatlandırılarak Kütahya Emniyet Müdürlüğü’nde sorgudan sonra altmış dokuz yaşında tutuklanıp elli dokuz gün sonra idam talebiyle hâkim huzuruna çıkarılır. Ancak diğerlerinde olduğu gibi bunda da hadisenin tezgâh ve şahitlerin yalancı olduğu anlaşıldığından 29 Ağustos 1957 tarihinde kefaletle serbest bırakılır ve ardından 8 Kasım 1957’de beraat eder.

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, 16 Eylül 1959 (Hicri 12 Rebiulevvel 1379) Çarşamba günü ikindi namazından sonra Kısıklı’da vefat etmiştir. Kendisi vefat etmiş olsada hizmetleri ve çektiği eziyetlerin sonucu bu zamanda hala onun sayesinde hakka yönelen bir çok insan var.Allah kendisinden razı olsun.

ESERLERİ:

Kur’ân Harf ve Harekeleri, Kur’ân-ı Kerîm’i En Kısa Zamanda Okumayı Öğreten Yepyeni Bir Tertip ve Usul: Hayattayken yazıp bastırdığı bu eser Kur’ân-ı Kerîm okumasını öğreten bir elifbâdır. Bu eserden bugüne kadar milyonlarca insan Kur’ân-ı Kerîm okumayı öğrenmiş ve halen de öğrenmeye devam etmektedir.

Risâle-i Kibrît-i Ahmer ve Risâle-i İksîr-i Ulûm ve Ma‘rifet

Mektuplar ve Bazı Mesâil-i Mühimme