Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri, 1888 senesinde, o günlerin Bulgaristan’ı, şimdilerin Razgrad’ı olan Hezargrad kasabasının Ferhatlar Köyü’nde, ilim ve irfan ehli bir ailenin sinesinde dünyaya teşrif ettiler. Baba tarafından Hocazâde Osman Fevzi Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelen Süleyman Efendi, ilim ve irfan ehli bir ailenin sinesinde büyüdü. Hocazâde Osman Fevzi Efendi, İstanbul’da tahsilini ikmal etmiş, Silistre'de Satırlı ve Hacı Ahmed Paşa Medreselerinde müderrislik yapmış, zamanının tanınmış dersiâmlarındandı. Annesi Hatice Hanımefendi, dedesi ise, Kaymak Hafız olarak bilinen, uzun bir ömür sürerek 110 yaşlarında vefat eden Mahmud Efendi idi. Süleyman Efendi Hazretleri, babasının Hocazâde lakabını taşımış, Soyadı Kanunu ile Tunahan soyadını almış ve biricik oğlu Fâruk’un erken yaşta vefatı üzerine Ebu’l-Fâruk künyesiyle de anılmıştır. Bu köklü aile yapısı, onun ilim ve irfan yolculuğunda önemli bir temel oluşturmuştur.
Süleyman Hilmi Tunahan'ın Hayatı
Doğum ve İlk Gençlik Yılları
-
Süleyman Efendi Hazretleri (k.s.), 1902 senesinde ilk tahsilini Silistre Rüşdiye Mektebi'nde tamamladı.
-
Aynı yıl, Silistre'deki Satırlı Medresesi'ne intisap ederek temel Arapça ilimlerini tahsile başladı. Bu ilk dönem, onun ilerleyen hayatındaki ilmi derinliğinin temelini oluşturacaktı.
-
Bu dönemde, Kur’an-ı Kerim ve temel İslami ilimlere duyduğu derin ilgi belirginleşmeye başladı.
İstanbul'da İlim Tahsiline Yöneliş
-
1907 yılında, babası tarafından ilim tahsilini tamamlamak üzere İstanbul'a gönderildi.
-
Babası, onu İstanbul’a gönderirken şu nasihatte bulundu:
-
“Oğlum, Usûl-i Fıkıh ilmine iyi çalışırsan dininde kuvvetli olursun.”
-
“Mantık ilmine iyi çalışırsan ilminde kuvvetli olursun.”
-
-
İstanbul’da, Fâtih dersiâmlarından Bafralı Ahmed Hamdi Efendi’nin ders halkasına katıldı.
-
Fatih'teki Hâfız Ahmed Paşa Medresesi'nde ikamet ederek, 1913 yılında Ahmed Hamdi Efendi'den bütün dersleri birincilikle tamamlayarak icazet aldı. Bu icazet, onun ilim yolculuğunda önemli bir mihenk taşıydı.
-
Bu dönemde, Fatih’teki ilim meclislerinde dönemin önde gelen alimlerinden dersler alarak kendini sürekli geliştirmiştir.
Yüksek Tahsil ve İcazetler
-
1914 yılında Dârü’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi Kısm-ı Âli'ye kaydoldu ve 1916 yılında buradan mezun oldu.
-
Aynı yıl, ihtisas yapmak üzere Medresetü’l-Mütehassısîn'in Tefsir ve Hadis şubesine kaydoldu.
-
1918'de, Şeyhülislamlık makamının teklifi ve Padişah Mehmed Vahidüddin Han'ın iradesiyle İstanbul Müderrisliği Ruûsu verilerek dersiâm oldu.
-
1919'da Süleymaniye Medresesi Tefsir ve Hadis şubesinden de birincilikle mezun oldu.
-
Süleyman Efendi Hazretleri'nin ilim hayatı sadece dini ilimlerle sınırlı kalmadı, aynı zamanda astronomi alanında da tahsil gördü.
-
Bu dönemde, özellikle tefsir ve hadis alanlarındaki derin bilgisiyle dikkat çekmiştir.
Hukuk Fakültesi İmtihanı ve Babasının Hikmetli İkazı
-
Medresetü’l-Mütehassısîn’e girmeden önce, Medresetü’l-Kuzât’ın (Hukuk Fakültesi) giriş sınavını da birincilikle kazandı.
-
Ancak babasına bu durumu bir mektupla bildirdiğinde, babasından gelen “Süleyman, ben seni Cehenneme göndermek için İstanbul’a göndermedim.” telgrafı, onun hayatında bir dönüm noktası oldu.
-
Babasının, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) “Üç kadıdan ikisi cehennemdedir” hadisini hatırlatması üzerine, Süleyman Efendi Hazretleri, kadılık mesleğine niyetli olmadığını, gayesinin devrinin bütün zahiri din ilimleri sahasında kemale ermek olduğunu belirtmiştir.
-
Ancak yine de Medrese-i Süleymaniye’den mezun olup dersiâm olduğu gibi, Medresetü’l-Kuzât'tan da mezun olup kadılık rütbesini alarak aklî ve naklî ilimlerde zirveye ulaşmıştır. Bu olay, onun ilimle olan ilişkisini ve babasının hikmetli yönlendirmesini gözler önüne sermektedir.
Dersiâmlık ve Müderrislik Vazifeleri
-
1920 yılında dersiâm olarak göreve başlayan Süleyman Efendi Hazretleri, 1922’de Dâru’l-Hilâfeti’l-Aliyye Medresesi’nin İbtidâ-i Hâriç kısmının birinci sınıfına Türkçe müderrisi olarak tayin edildi.
-
1923’te önce Arapça, daha sonra tekrar Türkçe müderrisliği görevlerinde bulundu.
-
Bu dönemde, hem geleneksel medrese eğitimi hem de modern öğretim yöntemlerini birleştirerek özgün bir eğitim anlayışı sergilemiştir.
Medreselerin Kapatılması ve Süleyman Efendi'nin İlim Mücadelesi
-
Osmanlı saltanatının kaldırılması ve ardından 1924’te Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ile medreselerin kapatılması, Süleyman Efendi Hazretleri için yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
-
O, vazife yaptığı İbtidâ-i Hâriç Medresesi İmam-Hatip Mektebi'ne çevrilince, o günlerin şartları ve siyasi baskıları nedeniyle burada yeterli din eğitimi verilemeyeceğinden, dersiâmlık uhdesinde kalmak üzere müderrislikten kendi isteğiyle istifa etti.
-
Bu karar, onun ilme olan bağlılığını ve tavizsiz duruşunu ortaya koymaktadır.
Müderrislerin İkazı ve Hükümete Telgraf
-
Medreselerin kapatılmasıyla açıkta kalan müderrislerin sayısı 520’yi bulmuştu.
-
Süleyman Efendi Hazretleri, Cemiyet-i Müderrisîn’de bu duruma dikkat çekerek, “gelişmelerin dinî ilimlerin kaybolmasına sebep olacağını” ifade ederek, meslektaşlarını ikaz etti.
-
Ardından, bazı müderrisleri ikna ederek hükümete dini ilimleri fahri olarak okutmaya hazır olduklarını bildiren bir telgraf çektiler.
-
Ancak bu talepleri, “Memlekette Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu yürürlüktedir; hilâfına hareket şiddetle cezayı müstelzimdir!” cevabıyla karşılık buldu. Bu durum, o dönemdeki baskıların ve zorlukların bir göstergesiydi.
Zorlu Şartlarda İlim Yayma Gayreti
-
Süleyman Efendi Hazretleri, tüm olumsuzluklara rağmen din-i mübîn-i İslâm için çaba göstermiş, o zor günleri şöyle anlatmıştır:
-
“Bir zaman geldi, mebus maaşı kadar para verip talebe okutmak istedim, bulamadım. Parayı alıp kaçıyorlardı, çünkü korkuyorlardı."
-
"Bu ilimler yeryüzünden kaybolacak diye korkuyordum."
-
"Fakat sonradan Cenâb-ı Hakk sebepler halk etti ve okutma imkânı buldum. Yaşlılardan başladık, daha sonra gençler geldi. Ve şimdi yürüyor. Bütün bunlar Cenâb-ı Hakk’ın bize lütfudur.”
-
-
Bu ifadeler, onun ilme olan tutkusunu ve bu uğurda gösterdiği fedakarlığı ortaya koymaktadır.
Takip, Mücadele ve İlim Halkaları
-
Süleyman Efendi Hazretleri, sürekli polis takibi altında kalarak 1930'da İstanbul'dan ayrılarak Çatalca'da bir çiftlik kiralamış ve talebe yetiştirme çalışmalarına burada başlamıştır.
-
Bir yandan gaz yağı satan bir şirketin Trakya bayiliğini alarak geçimini sağlarken, bir yandan da çiftlikte çalışan işçilerden bazılarına dersler vermiştir.
-
Takip edildiğini fark ettiğinde, Kuşkayası'na çıkarak, ardından Silivri'de meşe kömürü yapmak üzere kiraladığı ormanın tenha bölgelerinde ders okutmaya devam etmiştir.
-
1933 yılında Güney'e giderek Toroslar'ın bazı köylerinde mandıracılık yapmış, Adapazarı'nda bir kiremit fabrikası satın alarak talebe okutma gayretini sürdürmüştür.
-
Talebe bulamadığı zamanlarda dahi iki kızını okutarak onlara icazet vermiştir.
-
Şehirlerarası yolculuklarda kiraladığı araçlarda bile dersler vermeye devam etmiştir. Bu durum, onun ilme olan tutkusunu ve her fırsatı değerlendirme çabasını gözler önüne sermektedir.
Vaaz, İrşad ve İlim Faaliyetleri
-
Süleyman Efendi Hazretleri bir yandan da İstanbul’da çeşitli camilerde vaaz ve irşad faaliyetlerine devam etmiştir.
-
Doğancılar, Aziz Mahmud Hüdâyi, Yağkapanı, Softa Hatip, Üç mihraplı, Kasımpaşa Câmi-i Kebir, Piyâlepaşa, Ağa Câmii, Arap Câmii, Arpacılar Câmii, Asmalı Mescid, Kısıklı Câmii gibi küçük camiler.
-
Şehzadebaşı, Laleli, Fâtih, Süleymaniye, Sultanahmed, Bâyezid, Yenicâmi gibi büyük camiler.
-
-
Asıl faaliyeti olan talebe okutma çalışmalarını ise cami odalarında, evlerde ve apartman bodrumlarında sürdürmüştür.
-
Talebeleri arasında her yaştan ve meslekten insanlar vardı.
-
Yetiştirdiği talebeleri hocalık yapmak üzere çeşitli yerlere göndermiş ve ders halkalarının sayısını artırmıştır.
-
Başta Ramazan ayları olmak üzere onları vaaz ve irşad için Anadolu ve Trakya’nın muhtelif şehir ve köylerine göndermiştir. Bu, onun ilmi yayma çabasının geniş bir yelpazede tezahür etmesini sağlamıştır.
Takibat ve Gözaltılar
-
Süleyman Efendi Hazretleri, vaaz ve talebe okutma faaliyetleri sırasında birçok kez takibata uğramıştır.
-
Karakollara çağrılmış, ifadesi alınmış ve İstanbul Emniyeti Birinci Şube’sinin “tabutluk” olarak anılan nezarethanesinde işkencelere maruz kalmıştır.
-
1956 yılında yaptığı bir vaazda, “Cezayirli kardeşlerimize yardım edemiyoruz, hiç olmazsa dualarımızla destek olalım.” dediği için emniyette ifadesi alınmıştır. Bu olay, onun sadece ilim yaymakla kalmayıp aynı zamanda toplumsal sorunlara da duyarlı olduğunu gösterir.
Mehdi İddiası ve Beraat
-
1957 yılında Kütahya Tavşanlı'dan bir şahsın, Bursa Ulucamii'nde mehdilik iddiasıyla nümayiş yapması üzerine, Süleyman Efendi Hazretleri de bu olayla ilişkilendirilmiştir.
-
Kütahya Emniyet Müdürlüğü'nde sorgulanmış ve 69 yaşında tutuklanmıştır.
-
Ellidokuz gün sonra idam talebiyle hakim karşısına çıkarılmış, ancak olayın bir tertip olduğu ve şahitlerin yalancı olduğu anlaşıldığı için 29 Ağustos 1957'de kefaletle serbest bırakılmış ve ardından 8 Kasım 1957'de beraat etmiştir. Bu olay, onun karşılaştığı zorluklara ve iftiralara rağmen doğru yoldan ayrılmadığını göstermektedir.
Süleyman Hilmi Tunahan'ın Vefatı ve Mirası
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, 16 Eylül 1959 tarihinde, ikindi namazını müteakip Kısıklı'da vefat etmiştir. Ancak onun hizmetleri ve çektiği çileler, günümüzde dahi birçok insanın hakka yönelmesine vesile olmaktadır. Allah kendisinden razı olsun. Onun mirası, yetiştirdiği talebeleri ve bıraktığı eserler aracılığıyla günümüze ulaşmaktadır.
Süleyman Hilmi Tunahan'ın Eserleri
-
Kur’ân Harf ve Harekeleri: Kur’ân-ı Kerîm’i en kısa zamanda okumayı öğreten yepyeni bir tertip ve usûlle kaleme alınmıştır. Bu eser, milyonlarca insanın Kur’ân okumasına vesile olmuş ve olmaya devam etmektedir.
-
Risâle-i Kibrît-i Ahmer ve Risâle-i İksîr-i Ulûm ve Ma‘rifet: Bu eserler, onun tasavvufi derinliğini ve ilmi birikimini yansıtmaktadır.
-
Mektuplar ve Bazı Mesâil-i Mühimme: Bu eserde, talebelerine yazdığı mektuplar ve önemli meselelere dair görüşleri yer almaktadır.