Milli Gazete yazarı Ali Haydar Haksal, Arap Baharı sürecinde yaşananları ele aldığı yazısında, Ortadoğu’da akan kanın durması için her kim olursa olsun mutlaka görüşülmesi gerektiğini belirtti.
“Emperyalizmin, İsrail’in daha rahatlatılmaması için ne gerekiyorsa yapılmalı” diyen Haksal, “zalim Eset elbette gitsin ama Müslümanların kanı akıtılmadan gitsin” yorumunda bulundu.
Yazının tamamı şu şekilde:
“Arap Baharı” diye tanımlanan süreçte Ortadoğu’ya yani İslâm coğrafyasını bir dalga sardı. İnsan hakları, özgürlükler ve demokrasi gelsin diye. Milyonlar sokaklara döküldü. Bu dalga duyguları kabarttı. Öngörüsüz, basit, hamasi ve sıradan bakışların egemen oldu.
Ülkemiz özelinde demokrasinin nimetlerinden yararlanmış, kendinden geçmiş, âdeta mayışmış olanlar bu coğrafyada bu faziletli, bulunmaz nimetli yol tercihini başkalarına da önerdi! Yol gösterdi. Eski dost krallar birden zalim olarak tanımlandı. Beşar Esed ile ilk yıllarda yakın sıcak ilgi, eşler ile birlikte, dostlukla kol kola gezişler. Bir umut ve bir heyecan hemen herkesi sarıp sarmaladı. Yeni Osmanlıcılık duygusu kabardı, sınırlar aşıldı vizeler kalktı. Amerikan dalgası ortalığı kasıp kavurunca dostlar düşman ve hasım kesildi. Kutlu demokrasi dalgasına kapılanlar geçmişi sildi, zalimin zalimliğini anımsadı ve gürledi!
Emperyal efendiler kulağa fısıldadı. Arkanızdayız, komşunuz ülkeye demokrasi gelsin, sizlerle birlikteyiz. Sonuçlar kestirilmeden düşünülmeden, demokrasi dendi, insan hakları dendi, zalim Esed dendi. Suriye bataklığına balıklama atlandı. Zalim Esed can havliyle kendini korumaya aldı. Gidecek başka bir yeri yoktu, zulmedecek başka kimse de. Emperyal Efendiler el altından lojistik destek verdi, muhalefet örgütlendi güçlendi, palazlandı, amip gibi bölünerek çoğaldı. Müslümanlar birbirlerini kırdı, kırmaya devam ediyor. Varil bombaları, IŞİD’in sınır tanımaz akıl almaz eylemleri, kelle uçurmaları, Kobaniler, Kürtler, Türkler, Araplar, Yezidiler, Nüsayriler birbirini kırıp geçirdi. 500 bine yaklaşan ölümler, katliamlardan yaralananlar, evlerini se barklarını terke edenler, Ak Deniz’de batan motorlar… Yerle bir olan Suriye ve çok parçalı Suriye. Filistinlilerin tek sığınağı olan Suriye topraklarından yeni sürgünler ve ölümler. Türkiye’de dilenen sürünen, dilenen, fuhşa itilen Suriyeliler.
Peki Esed giderse yerine kim gelecek? Mısır örneğinde göstermelik bir seçimle gelecek yeni bir Sisi mi? Libya’ya demokrasi mi, özgürlükler mi geldi? Veya Suriye’de üç parçalı ve üç başlı yeni zalim krallar mı?
Bölgede sınırları belirleyen kim, irade kimlerin elinde? Müslümanların kendi kendilerine yönetmeye izin verirler mi? Mısır’da, Irak’ta Afganistan’da, Pakistan’da izin verdiler mi?
Bu kanın durdurulması gerekmiyor mu? Her kim olursa olsun mutlaka görüşülmeli ve bu savaş bu çatışma durdurulmalı, husumet bitirilmeli. Müslümanlara yazık, Müslümanların genç enerjilerine yazık, İslâm kültürüne yazık, Şam’a, Halep’e yazık.
Emperyalizmin, İsrail’in daha rahatlatılmaması için ne gerekiyorsa yapılmalı.
Kan durdurulursa Esetçi olunmaz. Biz kendi sorunlarımız içimizde tartışalım, konuşalım zamana bırakalım. Zalim Eset elbette gitsin ama Müslümanların kanı akıtılmadan gitsin. Yerine gelecek olan ondan daha adil biri olsun. Olsun ama zulmün, zalimlerin tuzağına düşmeden.
Kültür coğrafyamız yerle bir, insanımız yerle bir, topraklarımız kan gölü.
Hamaset ne kazandırdı, ne kazandıracak. Şam’a dört saat içinde girilecekti, Suriye’ye şeriat gelecekti hani? O zaman hamasi çok bağırıldı, söylendi. Evet, sayın Hakan Albayrak, evet sayın Şamil Tayyar ve en üstekiler!.. Ne oldu, Esed gitti mi, şeriat geldi mi, demokrasi geldi mi, insan hakları sağlandı mı? Ne diyorsunuz? Niçin kendinize bakmıyorsunuz da karşıdakileri suçluyorsunuz, sizin gibi hamasi ve öngörüsüz davranmadıkları için mi?
Ah keşke şu kan dökülmesi bir bitse, Müslümanlar birbirini kırmasa…