Suriye’yi okuyamadık buralara kadar geldik

Devlet aklı diye bir şey var mı? Ülkemiz yoldan çıkmasın, kurda kuşa yem olmasın, adımlarını düşünerek, ölçüp tartarak doğru atsın, muhtemel tehditlere karşı tedbirini vaktinde alsın diye arka planda işleyen, itimat edebileceğimiz bireylerin ayrı ayrı akıllarına mukabil milletin tamamını kayırabilecek daha derin ve daha kuşatıcı bir akıl? Hem ülkeyi yönetenler hem de ülkenin vatandaşları için … Suriye’yi okuyamadık buralara kadar geldik Devamı »

Eklenme Tarihi: 01 Tem 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 01 Tem 2024
Suriye’yi okuyamadık buralara kadar geldik

Devlet aklı diye bir şey var mı? Ülkemiz yoldan çıkmasın, kurda kuşa yem olmasın, adımlarını düşünerek, ölçüp tartarak doğru atsın, muhtemel tehditlere karşı tedbirini vaktinde alsın diye arka planda işleyen, itimat edebileceğimiz bireylerin ayrı ayrı akıllarına mukabil milletin tamamını kayırabilecek daha derin ve daha kuşatıcı bir akıl?

Hem ülkeyi yönetenler hem de ülkenin vatandaşları için büyük bir kolaylık olurdu öyle bir aklın mevcudiyeti.

Boşuna kaygılanma, senden evvel memleketi düşünenler var, müsterih ol, diyebilirdik birbirimize öyle bir akıl mevcut olsaydı.

Ben, olan bitenlere bakarak, varsa bile o aklın zuhurata göre çalıştığını, bir yanıp bir söndüğünü, voltajının bazen yükselip bazen düştüğünü, üstüne üstlük bazı şeylerden mesela ekonomiden hiç anlamadığını zannediyorum.

Anlasaydı ekonomiden bilir bilmez bir sürü aklı evvele bu kadar hoyratça kurcalatır mıydı ekonomiyi?

Düşünsenize, devlet aklı bizi gri listeye sokuyor, çıkarıyor.

Olmayan enflasyonu kafasına vura vura yükseltiyor sonra bizim kafamıza vura vura indirmeye uğraşıyor.

Olur mu böyle akıl?

Suriye’ye ilk 1981’de gitmiştim. Daha doğrusu geçmiştim Suriye’den. Şam’ı, Humus’u dolaşmıştım. Şam’ın bütün ziyaret yerleri, Emeviye Camii, Seyyide Zeyneb ve Bilal Habeşi türbeleri İranlılarla doluydu.

O yıllar Beşar Esad’ın babası Hafız Esad devlet başkanıydı. Ülkede çoğunluğu Sünni olan halkla Baas rejimi arasında şiddetli bir gerilim vardı. Bu gerilim Hama katliamı sırasında zirveye çıktı. Baas rejimi Hama’yı kuşattı ve bombaladı. 20-30 bin insan katledildi.

O günlerde bir dedikodu dolaşıyordu ortalıkta. Hama’yı kuşatanlar arasında devrim muhafızları da varmış.

Pek inanasımız gelmedi.

Hatta yolu Suriye’den geçen bir arkadaş Şam havaalanında “Merg ber Hafız Esad” diye bağıran İranlılar gördüğünü söyledi. Biz de o arkadaşımızın beyanına bakarak İran’ın Hama’daki katliama katılmadığı kanaatine vardık.

Sonradan bilhassa Şam’a ve Halep’e defalarca gitme fırsatım oldu. Beşar Esad’ın Suriye’si sükunetliydi. Gerilim yoktu.

Parklarda, çarşılarda namaz kılan insanlar görülebiliyordu. Hafız Esad zamanında hele de yaşınız gençse ortalıkta namaz kılmak tehlikeliydi.

Beşar Esad’ın Şam’daki sarayında bir iftar ettik. Orada Esad’a şöyle bir soru sordum: (Bunu daha önce de yazmışımdır.)

Babanızın zamanında Hama’da kanlı hadiseler oldu. Binlerce insan öldü. O hadiselere bugünden baktığınızda nasıl değerlendiriyorsunuz?

“O günün şartlarında meydana gelmiş hadiselerdir” dedi Beşar Esad. “Bugün aynı şartlar olsa ben de aynısını yaparım.”

Ben bu cevabı Beşar Esad’a pek yakıştıramamıştım. Ülke Muhaberat’ın yönetiminde. O da Muhaberat’ın avucunda. Başka türlü konuşması imkânsız diye düşünüyordum.

Fakat dediğinin çok daha fazlasını yaptı. Neredeyse bütün Suriye’yi bombaladı. Yüz binlerce insan öldürdü.

İran’ı imdada çağırdı. Yetmedi Rusya’yı çağırdı. Sonunda, yüzbinlerce insanı katlederek ve milyonlarca insanı evinden ocağından ederek rejimini korudu.

Bizim yaptıklarımız ortada.

Muhalefeti destekledik. Hatta teşvik ettik. Milyonlarca sığınmacıya kapımızı açtık.

İran gerçeğini okuyamadık. Biz Beşar Esad’ın Suriye’siyle flört ediyorduk, müşterek bakanlar kurulu topluyorduk, gidip geliyorduk, Esad ailesini İstanbul’da, Bodrum’da ağırlıyorduk ama rejim İran’la nikahlıydı, göremedik.

Rusya’yı galiba hiç aklımıza getirmedik. Halbuki, Sovyetlerden beri Suriye’nin nüfus kaydı Rusya’daydı. ABD’nin ‘terörist’ ilan ettiği rejim Beşar Esad’ın Batı’ya ilgisine rağmen arkasını Rusya’ya dayama ihtiyacı hissediyordu. (Küçük bir gösterge: Rusya ilk Suriyeli astronotu Muhammed Faris’i 1987 yılında uzaya göndermişti. Tümgeneral Muhammed Faris iç savaş sırasında Türkiye’ye göç etti. Geçen Nisan ayında Gaziantep’te vefat etti.)

Bunları okuyamadık.

Okuyabilseydik, bir devlet aklımız olsaydı ve bunları bize öğretseydi

“En kısa zamanda Emevi Camii’nde namaz kılacağız, Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacağız” demezdik.

Okuyabilseydik felaket bu kadar büyür müydü? Bu sorunun cevabını bilmem mümkün değil. Sadece ‘büyümeyebilirdi’ diyebilirim.

Şimdi neredeyiz?

“Ailece görüşmeye varana kadar sayın Esad’la geçmişte nasıl yaptıksa yeniden yapmamamız için bir sebep yok.”

ABD’nin Suriye’deki planları, PYD’yle ittifakı bizim 360 derecelik dönüşümüzde rol oynamış olabilir.

Onu da okuyamamıştık, buralara kadar geldik.