Danimarkalı yazar Hans Christian Andersen tarafından yazılan Çıplak Kral masalını bilirsiniz. Kötü yönetimi ve yöneticileri eleştiren bu masalda ülkesini yönetmek yerine güzel giyinmeye meraklı bir kralın ve kralın çevresinde bulunan yardımcılar ile halkın başından geçenler anlatılmaktadır.
Gördükleri ve bildikleri halde korkudan gerçeği dile getiremeyen halkın içinden sadece küçük bir çocuk gerçeği haykırır. “Kral çıplak!” Gerçek bunun ardından, kısa zamanda herkes tarafından fark edilecektir.
Tarihte bir gezintiye çıkarsak, masalda dile getirilen konunun sayısız örneğini görmemiz mümkündür. Bu durumun insanın aklına getireceği soru ise “Neden susuyoruz?” biçiminde olacaktır. Nedeni anlamak için Suskunluk Sarmalı Kuramına göz atmanızı öneririz.
Suskunluk Sarmalı Kuramı Nedir?
Kitle iletişiminin 19. ve 20. yüzyılda giderek artan önemi nedeniyle çok sayıda kısa sürede konu ile ilgili çok sayıda kuram geliştirilmiştir. 1974 yılında Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle Neumann tarafından geliştirilen Suskunluk Sarmalı da (Spiral of Silence) bunlardan birisidir. Bu kuram toplumsal kabul durumuna açıklık getirmeyi amaçlar
Suskunluk Sarmalı Kuramına göre, gruptaki çoğu insanın aynı görüşe sahip olduğuna, yani görüşümüzün algılanan çoğunluk görüşüne uygun olduğuna inanırsak, fikirlerimizi başkalarına iletmeye daha istekli oluruz. Öte yandan, düşüncemizin algılanan çoğunluk görüşünden farklı olduğunu düşünürsek, düşündüğümüz hakkında sessiz kalmamız daha olasıdır.
Bunun sonucunda Suskunluk Sarmalı üç adet toplumsal işleve sahiptir.
- Hangi düşüncelerin baskın olduğu izleniminin biçimlenmesi.
- Hangilerinin çoğalacağına dair izlenimlerin biçimlenmesi.
- Hangi görüşlerin toplum önünde bastırılamayacağına dair izlenimlerin biçimlenmesi.
Neden Susmayı Tercih Ederiz?
Hepimiz dönem dönem yalnız kalmayı istesek de aslında bu durumdan da aslında korkarız. Başkaları tarafından kabul edildiğimizi ve bize saygı duyulduğunu hissetmek isteriz. Bu nedenle de bir topluluk içindeyken diğer insanlara uyum göstermeyi tercih ederiz.
Çoğunluk görüşüne düşüncelerimiz uygun olmasa bile sırf bu nedenle görüşlerimizi ve davranışlarımızı değiştiririz. Sonucunda da izole olmaktan kaçınır, çoğunluğa benzemeye çalışırız.
Bu durumda zamanla bir kısırdöngü yaratır. Sonucunda bu biçimde düşünen insan sayısı arttıkça farklı görüşlerimizi ifade etmekten daha fazla kaçınmaya başlarız. Görüşlerimizin onay görmeyeceğini bilmek motivasyonumuzu kırar. Sonuçta da farklı fikirlere sahip insanların sayısı giderek azalır.
Sosyal bir varlık olarak çoğu insan doğası gereği, çevresinden dışlanmaktan korkar. Saygı görme ve popüler olma beklentisi içindedir. Dışlanma riskini önlemek, çevresi içinde popülaritesini ve saygınlığını korumak için, insanlar çevrelerini, yakından takip eder. Ne tür görüş ve tarzların yeni ve popüler olduğunu sürekli anlamaya çalışırlar. Kişiler topluma uygun bir şekilde kendilerini ifade etmeye ve davranmaya çalışırlar.Bunun sonucu, algılanan çoğunluk görüşünün gerçekten çoğunluk görüşü haline gelmesi olur. Diğer bir deyişle çoğunluk görüşü aslında baskın bir fikir olmasa da korkularımız ve çekincelerimiz nedeniyle baskın hale geçebilir.
Medyanın Suskunluk Sarmalı İle İlgisi Nedir?
Suskunluk Sarmalı Kuramına göre kitle iletişim araçlarının kimi grupları susturabilmesi kimi gruplara konuşma cesareti verebilmesinde önemli bir rolü vardır. Kuram insanların azınlık duruma düştüklerinde fikirlerini, tercihlerini, beklentilerini ifade etmelerinde sessiz kalmak zorunda hissedişlerinin nedenlerini ve bunların kitle iletişimiyle ilgisini açıklamaya çalışır.
Günümüzde neredeyse bildiğimiz her şey medya aracılığıyla tükettiğimiz bilgilerden gelir. Medya bir yerde dünyayı gördüğümüz ‘pencere’ rolünü üstlenmiştir. Ancak bu pencere bize gördüğümüz karmaşık ve düzensiz resim hakkında nasıl hissetmemiz gerektiğini de öğretir.
Suskunluk Sarmalı bağlamında, kitle iletişim araçları bizi propaganda ile besleyerek algımızı ve dolayısıyla fikirlerimizi şekillendirir. Belirli görüş ve konuları ön plana çıkararak “dillendirme” bir diğer ifadeyle gündem kurma işlevini yerine getirir.
Suskunluk sarmalının oluşum sürecinde sadece kitle iletişim araçlarının değil aynı zamanda elbette çevrimiçi medya ortamlarının da önemli etkisi bulunmaktadır. Üstelik profesyonel gazetecilikte özellikle kurumsal ilkeler nedeniyle içeriklere uygulanan filtreleme ve oto-sansür gibi unsurlar sosyal medyada geçerli olmadığı için etkisi geleneksel medyadan daha baskındır.
Nerede olursak olalım ve ne yaparsak yapalım, Suskunluk Sarmalı bizi etkisi altına alabilir. Bu durumdan kaçınmak zor olsa da imkansız değildir. Andersen’in masalının sonunda olduğu gibi gibi bunun için sadece bir çocuğa ve belki de iki kelimeye ihtiyacımız vardır: “Kral Çıplak!”. Ayrıca göz atmak isterseniz.