Tirmizi, İslam tarihinin en önemli muhaddislerinden biridir. Hadis öğrenmeye 25 yaşındayken başlayan Tirmizi, dönemin önemli muhaddislerinden ders aldı. Uzun yıllar Buhari'den de ders alan Tirmizi, Buhari ve Müslim ile aynı hocalardan ders aldığı için kendilerinden hiç hadis nakletmedi. Hadis ilminde üstün bir yere sahip olan Tirmizi, fıkıh konusunda derin bir bilgiye, keskin bir zekaya ve güçlü bir hafızaya sahipti. Hadis rivayet ederken tespiti zor önemli kusurları tespit edebilen Tirmizi, Buhari ve Müslim'den sonra üçüncü güvenilir kaynak olarak bilinir.
DOĞDUĞU YER
Abbasi Devleti zamanında,821 (H.206) senesinde Nişabur’da doğdu. Babası Haccâc da hadîs rivayet eden büyük âlimlerdendi. Kendisinin, bezzâz olduğu yani bugünün tâbiriyle manifaturacılık yaptığı kaynaklarda belirtilir.
EĞİTİMİ VE HOCALARI
Buhara’nın güneyinde, Ceyhun nehri kıyısındaki bu yerleşim yeri dönemin önemli ilim merkezlerinden biriydi. Hafızlık eğitimini ve temel dinî tahsilini ailesinin yanında tamamlayan Tirmizi, 840’lı yılların sonunda kelimenin tam manasıyla kendini hadis ilmine adamıştır. Sadece doğduğu coğrafyayla yetinmemiş, o çağlarda İslam dünyasında hızla yaygınlaşan ilim yolculuklarına çıkmış, âlimleriyle meşhur Önce Tirmiz’de, daha sonra Horasan, Irak ve Hicaz bölgelerinde, İmam Buhârî, İmam Müslim ve Ebû Dâvûd gibi zamanın en önemli âlimlerinden ders almıştır. Sonradan gözlerini kaybetmesine rağmen hizmet etmekten talebe yetiştirmekten geri kalmamış son nefesine kadar İslama hizmet aşkıyla yaşamıştır. Gözlerinin görmemesine karşın müthiş derecede güçlü bir hafızaya sahipti. Bu yüzden “Hafızu'l-Meşhur” lakabıyla bilinirdi.
Hadis ilminde en yüksek dereceye ulaşanlara özgü olan "Hafız" ünvanına sahip ender kişilerdendir.
Kütüb-i Sitte imamlarının her birinin hocası olan İbnü’l-Müsennâ, Bündâr diye tanınan Muhammed b. Beşşâr, Ziyâd b. Yahyâ el-Hassânî, Abbas b. Abdülazîm el-Anberî, Eşec el-Kindî, Fellâs, Ya‘kūb b. İbrâhim ed-Devrakī, Muhammed b. Ma‘mer el-Kaysî el-Behrânî ve Nasr b. Ali el-Cehdamî’den faydalandı. Diğer hocaları arasında İshak b. Râhûye, Kuteybe b. Saîd, Hennâd b. Serî, Ali b. Hucr, Ahmed b. Menî‘, Tirmizî’nin Bağdat’a gitmediği, dolayısıyla Ahmed b. Hanbel’den istifade etmediği anlaşılmaktadır.(el-Câmiʿu’s-sahîh, nşr. Ahmed M. Şâkir, neşredenin girişi, I, 83)
İmâm-ı Tirmizî, hadis ilminden başka, fıkıh ve tefsîr ilminde de "İmam" vasıflı bir âlimdir. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler ile Kur’ân-ı kerîmin tefsîri husûsunda mühim hizmetler yapmıştır.
BUHÂRİ HAZRETLERİ’NİN TALEBESİ OLMASI
İlim tahsili için muhtemelen Mısır ve Suriye’ye de gitmemiştir. Tirmizî, uzun süre Buhârî’nin talebesi oldu, ondan pek çok hadis rivayet etti ve fıkhü’l-hadîsi öğrendi. (Zehebî, Tezkiretü’l-huffâẓ, II, 634). Kendi ifadesine göre hadislerdeki illetler, râviler ve isnadlar konusunda Irak ve Horasan bölgelerinde Buhârî’den daha üstün bir âlim bulunmadığı için hocasından bu konularda da büyük ölçüde yararlandı (el-ʿİlel, V, 738)
Ayrıca Buhârî’nin et-Târîhu’l-kebîr’i Tirmizî’nin ilel konusunda en çok faydalandığı kitaplardan biridir. Buhârî de Tirmizî’nin ilmini ve zekâsını takdir etmiş, el-Câmiʿu’s-sahîh dışında ondan bir (veya iki) hadis rivayet etmiş, Tirmizî’nin naklettiğine göre kendisine, “Aslında benim senden faydalandıklarım senin benden faydalandıklarından daha çoktur” demiştir. (İbn Hacer, IX, 389)
Tirmizî’nin Buhârî’den çok faydalanmasına ve kendisinden pek çok hadis öğrenmesine rağmen el-Câmiʿu’s-sahîh’inde ondan hiç hadis almaması, İmam Müslim ile (“savm”, 4) Ebû Dâvûd’dan (“Vitir”, 11) birer hadis rivayet etmesi bu üçünün genellikle aynı hocalardan hadis nakletmesiyle açıklanmaktadır. İmam Müslim de Buhârî gibi ondan sadece bir hadis almıştır.
Tirmizî, ilel konusunda Buhârî’den sonra en çok Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî ile Ebû Zür‘a er-Râzî’nin görüşlerinden yararlandı. İbn Halfûn el-Endelüsî, Şüyûhu Ebî ʿÎsâ et-Tirmizî adlı eserinde onun hocalarını tesbit etmiştir .(Ziriklî, VI, 36)
Tirmizî’nin sika bir muhaddis olduğu hususunda âlimlerin icmâ etmesi onun hadis rivayetinde eriştiği güveni, en önde gelen âlimler için kullanılan “imam” lakabıyla anılması da hadis ilmindeki üstün yerini göstermektedir. Tirmizî el-Câmiʿu’s-sahîh’i tamamladıktan sonra onu Horasan, Irak ve Hicaz bölgelerindeki âlimlere gösterdi, onların takdir ve tasviplerini aldı.(İbn Hacer, IX, 389)
Doğu İslâm dünyasındaki şöhretine rağmen İbn Hazm’ın Tirmizî hakkında “meçhul” terimini kullanması onun el-Câmiʿu’s-sahîh’i ile el-ʿİlel’ini görmediğini ortaya koymakta, bu eserlerin V. (XI.) yüzyılın ilk yarısında Endülüs’te yeterince tanınmadığını göstermektedir. Bununla birlikte İbn Hazm’ın diğer bazı önemli şahsiyetler için meçhul ifadesini kullanmasına bakarak onun bu konuda kasıtlı davrandığı da ima edilmektedir (a.g.e., IX, 388).
TİRMİZİ HAZRETLERİ’NİN VEFÂTI
Tirmizî 13 Receb 279’da (9 Ekim 892) Tirmiz’e bağlı Buğ köyünde vefat etti; onun Tirmiz şehrinde vefat ettiği de ileri sürülmüştür.
TİRMİZİ HAZRETLERİ’NİN ESERLERİ
El-Câmiʿu’s- sahîh. Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inin büyük bir kısmı ile Buhârî, Müslim ve Tirmizî’nin el-Câmiʿu’s-sahîh’lerini müsned tertibine koyarak Câmiʿu’l-mesânîd ve’l-elkāb adlı yedi ciltlik kitabını meydana getirmiştir.
Eş-Şemâʾilü’n-nebeviyye. Sahasında ilk çalışma olan eser bu konuda yazılanların en mükemmeli kabul edilmiş, içindeki hadislerin büyük çoğunluğu sahih, önemli bir kısmı hasen, pek azı zayıf rivayetlerden meydana gelmiştir.
El-ʿİlelü’l-kebîr. Tirmizî’nin el-Câmiʿu’s-sahîh’ten önce kaleme aldığı eser el-ʿİlelü’l-müfred ve ʿİlelü’t-Tirmizî el-kebîr adlarıyla da anılır.
El-ʿİlelü’s-saġīr. El-Câmiʿu’s-sahîh’in sonunda elli birinci kitap şeklinde yer alan bölüm bu adla anılmaktadır.
Tesmiyetü ashâbi’n-nebî (Kitâbü Esmâʾi’s-sahâbe, Tesmiyetü ashâbi Resûlillâh sallallāhü aleyhi ve sellem). Sahâbe adlarının sadece ilk harfine göre alfabetik düzenlenen esere aşere-i mübeşşere ile başlanmıştır.
Kitâbü’t-Târîh. İbnü’n-Nedîm’in bu adla, Sem‘ânî’nin ise et-Tevârîh adıyla kaydettiği bu eser hakkında bilgi bulunmamaktadır.
Kitâbü’l-Esmâʾ ve’l-künâ. İbn Hacer’in bu eseri gördüğü anlaşılmaktadır (Tehzîbü’t-Tehzîb, IX, 389).
Ez-Zühd. İbn Hacer eserden söz etmekte, fakat onu görmediğini belirtmektedir (a.g.e., a.y.)