Gülsevin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Harf Devrimi'nin başlangıcı olarak kabul edilen 9 Ağustos 1928 tarihinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yeni Türk alfabesini tanıttığı sürece yönelik değerlendirmelerde bulundu. Türklerin, tarihin en eski dönemlerinden itibaren Orta Asya'dan Avrupa'ya kadar birbirinden çok farklı coğrafyalarda yaşadığına dikkati çeken Gülsevin, sadece Cumhuriyet dönemi değil Osmanlı'nın son dönemlerinde de Türk aydınları ve devlet adamlarının Arap harflerinin Türkçenin ses yapısını yansıtmadaki yetersizliklerinden dolayı yeni çözüm arayışına girdiğini anlattı.
TDK Başkanı Gülsevin, Cumhuriyet döneminde de yine alfabe ile ilgili değişikliklerin tartışıldığını ve 9 Ağustos 1928'de Mustafa Kemal Atatürk'ün Sarayburnu'nda yaptığı konuşmayla Türk alfabesinin müjdesini verdiğini kaydetti. 1 Kasım 1928'de kabul edilen kanunla da Harf Devrimi'nin yasalara girdiğini anımsatan Gülsevin, "Harf devrimiyle ilgili gerekçe ses özelliklerini yansıtması için daha iyi bir alfabeye sahip olmaktı. Sebebi de belki de o dönemde Türkiye Cumhuriyeti'nin Batı medeniyetine bakıyor olmasıydı." değerlendirmesinde bulundu. Gülsevin, bu süreçte Latin alfabesinin tercih edilmesinin sebeplerinden birinin Batı'daki ülkelerle iletişimi, etkileşimi artırmak olabileceğini ifade etti.
'KANIKSADIK GİDİYORUZ'
Dükkanların, sokakların tabelalarında, yazışmalarda Türkçe dışında yabancı kelimelerin kullanılmasına yönelik eleştirilere de değinen Gülsevin, TDK'nin bu konuda farkındalık yaratmak amacıyla sık sık çalışmalar yürüttüğünü bildirdi. Türkçe'nin kullanımında, konuşma dilinde yabancı kökenli kelimelerin kullanılabildiğini, telaffuz yanlışlarının yapıldığını, sosyal medyada özellikle gençlerin farklı kısaltmalar kullandığını anlatan Gülsevin, "Bunlar hepimizin bildiği ama maalesef özümsediğimiz şeyler. Kurbağaların, suyun içinde kaynadığını tamamen pişene kadar farketmemesi gibi... Bunları kanıksadık gidiyoruz, kanıksamamak lazım." uyarısında bulundu.
TDK'nin görev tanımı itibarıyla yaptırım yetkisinin olmadığını ama bu tip kullanımların yanlış olduğunu anlatmak üzere sorumlulukları bulunduğunu anımsatan Gülsevin, şunları kaydetti:
"Türkçenin doğru kullanımıyla ilgili duyarlılığı, farkındalığı yükseltmemiz gerekiyor. Bunun için Türk Dil Kurumu çalışmalarını yapıyor. Ama ticaretle uğraşan insanlar başka endişelerle yabancı isimleri kullanıyor. Onun için yaptırım olabilir mi, olur. Devlet bir kanun çıkarır, Türkçede kullanılmayan, yerli ve yerlileşmiş olmayan, bize yabancı olan unsurları tabelaya yazdırtmayabilir veya yazıyorsa da bazı yerlerde uygulandığı gibi, fazla vergi alabilir. Gereksiz yabancı kelimeleri kullanmak ise bir başka sorun. Bu da bir hastalık. Günümüzde özentiyle Türkçe ile ilgisi olmayan, tamamen yabancı kelimeleri kullanmak bazılarının hoşuna gidiyor."
Gülsevin, bu sorunla mücadelede ilgili kurum ve kuruluşların desteğiyle bilinçlendirici faaliyetler yürütmeye devam edeceklerini vurgulayarak, birçok kurumun da TDK'nin yayımladığı güncel yazım kılavuzuna uymak zorunda olduğuna dikkati çekti.
'TÜRKÇE COŞKUN BİR IRMAKTIR'
TDK Başkanı Prof. Dr. Gürer Gülsevin, "Türkçe, Türklerin dilidir. Tarih boyunca bütün Avrasya'yı dolaşan, geçtiği her yeri sulayıp besleyen ve oranın dilinden, dininden, alfabesinden, kültüründen beslenen coşkun bir ırmaktır. Bu süreçte edinilen her zenginlik de Türkçenindir." şeklinde konuştu. Kitap kelimesinin Arapça, televizyon kelimesinin Fransızca kökenli olması gibi sebeplerle eleştirildiğini söyleyen Gülsevin, şöyle devam etti:
"Kitap da televizyon da Türkçedir. Örneğin, gözlük kökeni Türkçeye dayanan Türkçe ise kitap da kökeni Arapçaya dayanan Türkçedir. Biz bütün dünyayı dolaşmış bir medeniyetiz. Bu kelimeler ya Türkçe kökenlidir ya da bizim gezdiğimiz coğrafyalarda fethettiğimiz, yerlileştirdiğimiz kelimelerdir. Yani bizim dilimizden kitap kelimesini atamazsınız. 'Dilimiz kimliğimiz' derken, sadece kökeni Türkçe olan kelimeleri kastetmiyoruz. Kökenleri yabancı da olsa alıp dilimizde yerleştirdiğimiz unsurlar bizim olmuş demektir. Bugün için 'yabancıdır' diyebileceğimiz kelimeler ise Türkçe konuşanlara gerçekten yabancı gelen unsurlardır. Örneğin bugün 'drone' kelimesi bize yabancıdır. Onu bugün önerilecek bir Türkçe karşılığıyla telaffuz edersek kendimizi koruruz. Fakat hassasiyet göstermeden öylece bırakırsanız 30 yıl sonra o da Türkçeleşir."
Gülsevin, "TDK olarak bizim vazifemiz dışarıdan yabancı tehdidi gördüğümüz zaman ona karşılıklar bulmak, duyarlılığı artırmak için programlar yapmaktır. Bu TDK'nin vazifesidir ama zaptiyelik ve gümrük memurluğu yapmak değildir. Televizyona Türkçe karşılık bulamamışız ve Türkçeleşmiş. O yerli olmuş artık. 3 yaşındaki çocuk Fransızca bilmediği halde televizyonu, Arapça olan kitabı anlıyorsa o artık Türkçedir." dedi.
Gülsevin, Türkçe karşılıkların bilimsel tartışmalarla, toplumun görüşünün alınmasıyla bulunduğunu anlatarak, "bilgisayar" kelimesinin buna örnek olduğunu dile getirdi.
'DİLİMİZE, KİMLİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM'
2017'nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından "Dilimiz Kimliğimizdir" sloganıyla "Türkçe Yılı" ilan edildiğini anımsatan Gülsevin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tarihte Karamanoğlu Mehmet Bey de 1930'larda Mustafa Kemal de devletin başı olarak dil yabancılaşmasına karşı ikaz etmişti. 2017 yılında da Cumhurbaşkanımız ikaz ederek, bütün devlet kurumlarına görev yüklemiş oldu. 'Dilimiz kimliğimizdir' derken mesele kimliğimizin ne olduğuna karar vermek. Öz Türkçe kökenli kelimeler bizimdir ama farklı coğrafyalardan aldığımız, fethettiğimiz her şeyin de bizim olduğunu bilmemiz lazım. Kelimeleri 'kökeni yabancı' diye atmaya başlarsak anlaşamaz hale geliriz. Türk sadece Türkiye'de yoktur. Türklerin gönlüyle fethettiği her coğrafyada Türk vardır ve Orta Asya'daki Türk kardeşlerimizle bugün bizim anlaşabildiğimiz en önemli kelimeler kitap, kalem, peygamber gibi Arapça'dan aldığımız kelimelerdir. Bu kelimeleri milli kimliğimiz dışında düşünmemek lazım."
TDK Başkanı Gürer Gülsevin, "Dilimize, kimliğimize sahip çıkalım. Bu sadece atalarımıza karşı vazifemiz değil; torunlarımıza karşı da büyük bir sorumluluğumuz." çağrısında bulundu.