Telsizdeki bomba

Taha Akyol yazdı. İsrail, Lübnan’daki Şii direniş örgütü Hizbullah’ın kullandığı elektronik haberleşme araçlarını uzaktan kumandayla patlattı. 17 Eylül saldırısında Hizbullah’ın elindeki çağrı cihazlarını, 19 Eylül’deki saldırısında Hizbullah’ın elindeki telsiz haberleşme cihazlarını aynı anda patlattı. 37 ölü, 450 yaralı! Mossad’ın kurdurduğu sahte bir şirketin imal ettiği cihazlara imalat sırasında patlayıcı yerleştirdiği söyleniyor. Ayrıntılar uzmanlarca henüz açıklanmadığı … Telsizdeki bomba Devamı »

Eklenme Tarihi: 20 Eyl 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 20 Eyl 2024
Telsizdeki bomba

Taha Akyol yazdı.

İsrail, Lübnan’daki Şii direniş örgütü Hizbullah’ın kullandığı elektronik haberleşme araçlarını uzaktan kumandayla patlattı. 17 Eylül saldırısında Hizbullah’ın elindeki çağrı cihazlarını, 19 Eylül’deki saldırısında Hizbullah’ın elindeki telsiz haberleşme cihazlarını aynı anda patlattı. 37 ölü, 450 yaralı!

Mossad’ın kurdurduğu sahte bir şirketin imal ettiği cihazlara imalat sırasında patlayıcı yerleştirdiği söyleniyor. Ayrıntılar uzmanlarca henüz açıklanmadığı gibi işin ‘elektronik’ tarafında yorum yapmak da beni aşar.

Ancak önemle altını çizerek şunu vurgulamak isterim: İsrail’in kurulduğundan beri sürekli sağladığı üstünlüğün temelinde, bilim ve teknolojideki üstünlüğü var. Temel sorun budur.

BİLİMİN GÜCÜÖyle bir çağdayız ki Müslümanların bilim ve teknolojiye ihtiyacı her zamankinden daha acil ve daha şiddetlidir.

Araplar 1967 ve 1973 yıllarında, Mısır, Ürdün ve Suriye ittifak ederek ve Suud’un mali, Irak’ın askeri desteğiyle İsrail’le savaştılar. Yenildiler. İsrail’in arkasında ABD, ama Arapların arkasında da Sovyetler vardı.

İsrail, ‘stratejik planlama’ üstünlüğü sayesinde galip gelmişti ki bu da bir zihniyet ve müktesebat meselesidir.

Lübnanlı Arap A.B. Zahlan, 1972’de yazdığı makalede, hiçbir Arap ülkesinin İsrail kadar bilime önem vermediğini, AR-GE çalışmalarına milli gelirden o kadar pay ayırmadığını yazar. Yahudi Hebrew Üniversitesi’nin daha kurulurken bilim ve teknolojiye öncelik verdiğini anlatır. Zahlan’a göre 1971 yılında Kuzey Afrika’dan Yemen’e, 126 milyon nüfuslu 13 Arap ülkesinde bilimsel yayın sayısının toplam 750 iken, 3 milyon nüfuslu İsrail çıkışlı bilimsel yayın sayısı bunu iki katından fazla, 1.739 idi!

Zahlan, Araplar da Yahudiler kadar bilime öncelik verip Ar-Ge desteği sağlasaydı onlar da başarılı olurlardı diye belirtir. “Bir tek İsrailli, 100 Arap’tan fazla üretim yapıyor” diye yazar.

İSRAİL KURULURKENİsrail’in kuruluşunda birçok faktör vardır. Bunların başında İngiliz, ardından Amerikan desteği gelir. Bu desteği temin edenler, Yahudi milyarderler ve entelektüellerdi. İngiltere Başbakanı ateist ve aynı zamanda Evanjilik-Siyonist Lloyd George, Arapları besleyemeyen çölün Yahudileri nasıl besleyeceği konusunda tereddüde düşmüştü. Tarım mühendisi Aaron Aronsohn, on yıl süren çalışmalarının sonunda Filistin topraklarında yetişebilecek yabani buğday türünü Hermon dağı eteklerinde bulmuş, bunun ıslahıyla “Filistin’de milyonlarca nüfusun yaşayabileceğini” göstermesi üzerine Yahudi göçü hızlanmıştı.

1973’teki son Arap-İsrail savaşından bu yana yarım asır geçti. Bilim ve teknolojide öne çıkan tek İslam ülkesi, tek İslam toplumu oldu mu?

Hiçbiri elli sene önceki durumda değil, geliştiler. Fakat dünyada bilim ve teknoloji ile bilimsel zihniyetin eseri olan rasyonel yönetimler daha çok geliştiği için Müslümanlar hâlâ “orta gelir tuzağı”ndadır. Petrol, milyarlarca dolar getiriyor ama “gelişmiş ülke” inşa etmiyor.

MÜSLÜMANLARIN BİLİM SORUNUMüslümanların geri kalmasının, mağlup olmasının sebebi, iman eksikliği değil, rasyonel düşünme eksikliğidir. Ve maalesef köklü bir geleneğimizdir bu.

Katip Çelebi, 17. Yüzyılda yaşamış en büyük âlimimizdi. Batı’da yeni bir astronomi biliminin, yeni bir evren görüşünün gelişmekte olduğunu ilk gören, yazan, çabasını gösteren gerçek bir âlim…

“Cihannuma” adlı muhteşem ve muazzam eserinde Müslümanların astronomi gibi bilimlere meraksızlığını, ilgisizliği anlatırken şöyle yakınıyordu:

“Yunanlılardan intikal eden bu fenni araştırma ve ortaya koymada Hıristiyanların maharet göstermelerini; Müslümanların ise inkâr ve ihmallerini, bu konudaki bilgisizliklerini görüp üzülürdüm.” (Cihannüma, İBB yayınları 2010, s. 44)

Elbette geliştik ama çok yetersiz. 21. Yüzyılda eski bir Genelkurmay Başkanı, eğitimin gayesinin “bilgi değil, Allah korkusu” olduğunu söylemedi mi? Her mümin için elbette ‘Allah korkusu, haramlardan, kötülüklerden sakındıran ulvi bir inançtır… Ama “bilgi değil” vurgusu niye?!

Kur’an-ı Kerim ne diyor? “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

Batı ve İsrail niye güçlü, Müslümanlar niye güçsüz? İşte bu yüzden.

Son elli yılda Müslümanlardan niye bir Güney Kore çıkmadı? İşte bu yüzden!