‘Terörsüz Türkiye’

Taha Akyol Yazdı...

Eklenme Tarihi: 22 Nis 2025
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 22 Nis 2025
‘Terörsüz Türkiye’

Parlak bir slogan, kim istemez ki terörün sıfırlanmasını? Hatta “şu tarafı yanlış” diyenleri “terör istiyor” diye suçlamak bile mümkün.

Yine de biz “Terörsüz Türkiye” için hayırlı başarılar dileyelim fakat dikkatli olmak, geçmişten dersler çıkarmak gerektiğini de belirtelim.

PKK’ya ve uzantısı YPG’ye silah bıraktırma fırsatını kaçırmak da, bunu iç politika uğruna dejenere etmek de çok yanlış olacaktır.

2013-2015 dönemindeki “Çözüm süreci” hafızalarda kötü bir iz bıraktığı için artık bu kavram ağızlara alınmıyor.

Bugün iç ve dış şartlar daha müsait ama o dönemin tecrübelerinden dersler alınmalı.

AÇIKLANMAYAN YOL HARİTASI

Terör örgütüne silah bıraktırmanın çok genel bir yöntemi var: Devlet, bizde MİT, gerekli müzakereleri, pazarlıkları yapar, bir yol haritası belirlenir… Yol haritasında kanun ve anayasa değişiklikleri de olur genellikle.

Sürecin başlangıcında, sadece “silah bıraktırmama” hedefi İfade edilir, ayrıntılar açıklanmaz.

Çünkü gerek örgüt tarafında gerek siyaset ve toplum tarafında engelleyici çıkışlara meydan vermemek gerekir. Sonuca varıldığında paketin tümü kamuoyuna sunulur.

AK Parti Genel Başkan Vekili Efkan Ala’nın sözleri bizde de böyle yapılmakta olduğunu ifade ediyor:

“Bu meseleler sürekli kamuoyunda konuşularak çözülmez. Kamuoyunun onayı alınır, rızası alınır ama görüşmeler, alınacak tedbirler kendi mecrasında ilerler ve sonuç kamuoyuyla paylaşılır. Devletin gizli yürütmesi gereken işleri vardır…” (10 Nisan 2025)

İşte bugün, süreç hakkında “açıklanmış” olanlar, “açıklanmamış” olanlar yanında henüz çok küçük bir kısımdır. Yani yolun çok başındayız.

GÜVEN FAKTÖRÜ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Silahları gömdüğünüz anda bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır” demişti. (27 Kasım 2024)

Bunun için neler yapılacak? Yol haritasında ana hatlarıyla vardır ama bizler zaman içinde göreceğiz.

Anayasaya göre “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” (Madde 66)

İktidardan hiç kimse bu maddenin değişmesinden bahsetmiyor. Ama açıklanmayan “yol haritası”nda bunun da bulunduğu tahmin edilebilir… Bahçeli’nin şu çok anlamlı sözüne bakın:

“Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes, eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir.” (31 Mart 2025)

1924 Anayasası yazılırken “…Türk denilir” maddesine o zamanki Türkçüler itiraz etmişti… Bunu başka bir gün yazayım.

Şu soru haklıdır: Madem yolda nelerin yapılacağını muhalefet ve kamuoyu bilmiyor, niye baştan destek versin?!..

Burada güven faktörü çok önemlidir, hatta belirleyicidir. İktidar-muhalefet ilişkilerinde rekabet ve yarış daima olacaktır. Fakat demokrasinin ve çözümün asgari ilkeleri hakkında bir ortak görüş, bir güven olması gerekir, hatta şarttır.

GÜVEN SORUNU

Bunun tipik örneği, İngiltere’de 1997’de iktidara gelen İşçi Partili Başbakan Tony Blair ile ana muhalefet Muhafazakâr Parti lideri John Major arasındaki güven ve medeni ilişkilerdir. Başbakan Blair, terör örgütü IRA ile yapılan görüşmelerin her önemli aşamasında Major’a bilgi veriyordu. Zaten süreci de önce başbakanlığı döneminde Major başlatmış, Blair ondan devralmıştı.

Bizde ise iktidar ana muhalefeti, yargı eliyle ezme çabasında!

Nihayet Bülent Arınç’ın da vicdanı isyan etti.

Böyle bir ortamda, “mutabakat”a dayanması gereken “süreç” sağlıklı yönetilebilir mi?

Bir sorunu çözen iktidarların bundan oy kazanması tabiidir. Fakat çözümün içine kendi çıkarını da bir unsur olarak koyması yanlıştır.

Erdoğan, önceki süreçte de “başkanlık sistemi”ni pakete koymuş, bunu, “400’ü verin yeni Türkiye’yi, yeni anayasayı, başkanlık sistemini kuralım, Çözüm Süreci’ne koşalım” diyerek ifade etmişti. (20 Şubat 2015)

Öcalan daha başta, “Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz” demişti. (İmralı Tutanakları, 28 Şubat 2013).

Selahattin Demirtaş’ın “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı aynı dönemdeydi.

Bugün de DEM desteğiyle Erdoğan’ın yeniden aday olmasını ve DEM’in ilave oylarıyla bir defa daha seçilmesini “yol haritası”na koymak, siyasi güvensizliği artırır, gerilimi büsbütün tırmandırır.

“40 yıllık sorunu çözmek” samimiyetle isteniyorsa, iktidarın buna idealistçe bakması, partiler üstü ve sadece Türkiye’nin geleceği açısından tanzim etmesi şarttır.