Birkaç hafta önce, “Medyanın ölüme yatma süreci…” başlıklı yazımın son cümlesi şöyleydi:
“Böylece TMSF, Türkiye’nin en büyük ‘medya holdingine’ dönüştü. ‘Havuz medyasına’ beş kalmıştı.”
***
Türkiye’nin en büyük medya holdingine dönen TMSF, elindeki bütün kuruluşları siyasal iktidarın gösterdiği yandaş adreslere sattı…
Bu dönemi de yakından göreceğiz.
Ama bu sonuca giden sürece de bir bakalım.
***
1980 sonrası medyaya giren büyük sermaye grupları, gazete yayıncılığı ile birlikte haber ajansı, kitap ve dergi, basım ve dağıtımcılık, reklam-ilan ajanslığı, televizyon ve radyo yayıncılığı, film yapımcılığı gibi çok alana yayıldı.
Aynı odaklar, bankacılık, ekonomi, pazarlama, sigortacılık, turizm ve sağlık alanlarına da el attılar.
Bu dönemde medyanın çürümesi hızlandı.
***
Kapitalist ülkelerde medya patronluğu üzerine yapılan araştırmalar daha ziyade sahip sermayenin yayın niteliğini nasıl etkilediği ve amaçların neye göre seyrettiğini ortaya koyuyor:
1-Örneğin, halka açık basın işletmesi üzerine yapılan bir araştırmada bu şirketlerin birincil sahiplerinin ticari bankacılık ve devlet yatırım fonları alanında da yatırımları bulunan kurumsal yatırımcılar olduğu ortaya konmuş.
2-Bu şirketlerin kısa vadeli kârlara yönelik karar alma süreçlerinin de incelendiği bu araştırmada, bir başka tehlikeye dikkat çekilerek şirketlerin yöneticilerinin aldıkları kararların çoğunlukla yatırımcıların çıkarlarıyla paralel olduğu belirlenmiş.
3-Yine halka açık basın işletmesinde finansal bağımlılık ile yönetim kurullarının bileşimi arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığına yönelik yapılan araştırmada da, yönetim kurullarında finansçıların bulunduğu gazete şirketlerinin dışarıya ekonomik bağımlılıklarının daha az olduğu, yönetim kurullarında reklamcıların bulunduğu şirketlerin ise daha fazla reklam geliri elde ettiği anlaşılmış.
***
Bunlar buralarda geçerliliği olmayan, hatta buralar için çok lüks sayılan araştırmalar… Çünkü bu tür araştırmaların özellikle bugünkü havuz medyası ile bir ilişkisi yok…
Şimdi, siyasal iktidarın tamamen ele geçirdiği, habercilikten ve gerçeklikten kopmuş bir medya söz konusu.
Medya her zaman sorunluydu bu ülkede ama son dönemde çürümenin zirvesine ulaşıldı…
***
İstanbul Belediye seçimlerinin kaybedilmesi ardından sarsılan ya da kapanan “gazeteleri” düşünün… Tabii bunlara gazete denebilirse.
Varlığına ihanet eden pespayeliğin para kazandırmayacağı, sürekli ziyan edeceği belli.
Siyasal iktidar, bu gazeteleri kamunun vergileriyle İstanbul Belediyesi’ne finanse ettiriyordu.
Ziyanı finanse eden kamu kaynağı muhalefete geçince bunlar da batıverdiler.
***
Artık medya, siyasal senaryoların kurulmasına ve istenen siyasal hedeflere ulaşılmasına uygun propagandaların aracı…
Eskiden de gazeteler iktidardaki gücün amacına hizmet ederdi ama bunu bir gazetecilik faaliyetinin içine saklamaya uğraşırdı.
Bugünkü medya ise amacını ve görevini saklamak için çaba bile göstermiyor… Bir siyasi kuruluşun propaganda bildirileri gibi çıkıyorlar.
Tüm okuyucularının ebleh olduğunu, her söze inanacağını kabul etmiş bir anlayışa sahipler sanırım.
O nedenle güdümlü medyanın itibarı da, inandırıcılığı da, kazancı da kalmadı.
Siyasal iktidar, TMSF’nin en büyük basın patronu haline gelmesinin ardından tüm o kuruluşları havuz medyasına devşirirken, kitlelere ulaşabilmeyi, onlara algı operasyonları mesajlarını verebilmeyi, kör inançlarla etkilemeyi, medya gücünü rakip partilere ve muhalif gördüğü herkese karşı saldırı aracı olarak kullanmayı hesapladı.
Bunu epey bir süre de yaptı… Ama bugün artık çürüme gizlenemez hale geldi…
Sefalet ve baskı birbiriyle yarışıyor… İtibarsız algı operatörleri ve araçlarıyla bunun bir etki gücü kalmadı…
***
Tümüyle çürümüş, medya vasfını kaybetmiş bir medyadan söz ediyoruz.
O çürüme nasıl adım adım medyanın bünyesine yayıldı, onu da göreceğiz.