Trump’ı dost zannetmek

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dostum Trump” demesini kastetmiyorum. Pekâlâ diplomatik ilişki gereği olabilir, siyaseten söylüyordur. Ama Trump’ı gerçekten dost sanan, kendi de kazanmış gibi onun zaferine sevinen, Biden’la Kamala Harris’ten daha iyi zanneden Müslümanlar var. Sadece ABD’de değil Türkiye’de de varlar. Michigan başta, ABD’de Müslümanların oyu daha çok Trump’a gitti. Metropoll anketini yazmıştım; Türkiye’de de halkımız, daha … Trump’ı dost zannetmek Devamı »
Eklenme Tarihi: 07 Kas 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 07 Kas 2024
Trump’ı dost zannetmek

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dostum Trump” demesini kastetmiyorum. Pekâlâ diplomatik ilişki gereği olabilir, siyaseten söylüyordur.

Ama Trump’ı gerçekten dost sanan, kendi de kazanmış gibi onun zaferine sevinen, Biden’la Kamala Harris’ten daha iyi zanneden Müslümanlar var.

Sadece ABD’de değil Türkiye’de de varlar.

Michigan başta, ABD’de Müslümanların oyu daha çok Trump’a gitti.

Metropoll anketini yazmıştım; Türkiye’de de halkımız, daha çok Trump’ı başkan görmek istiyordu. En çok da AK Parti ve MHP’liler.

Michigan’da Trump’ın kampanyasına destek atan imamlar dahi gördük. Birlikte mitinge çıktılar.

O zaman sormuştum, yine sorayım:

Aleni Müslüman ve göçmen düşmanlığı… Ekonomimizi bir tivitle mahvetme tehditleri… Rahip Brunson’ı bir telefon ederek zindanlarımızdan kurtarmakla övünmesi… Yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir telefonla TSK’nın, Suriye’de Kürtleri katletmesini durdurmakla böbürlenmesi… Cumhurbaşkanı Erdoğan’a küstah mektubu… Ateşle oynama pahasına, ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması… Ve daha nice tehlikeli kriz körüklemeleri, görülmemiş densizlikleri, ırkçı nefret söylemleri ortadayken… Trump kazanınca bir Müslüman, kaybettiğini anlamayıp buna nasıl sevinebilir? Popülist bir şarlatanla ne tür bir bağ kurabilir? Havsalam almıyor.

Trump’ın ikinci dönemi belki daha iyi geçer, o da dersler çıkarıp hatalarından öğrenmiştir, derseniz…

Yaptıkları, yapacaklarının teminatı. Kırkından sonra saz çalacak değil. Hatta daha kötüsünü bekleyin, muhtemel ki ilk dönemini mumla aratacaktır.

Şunda haklısınız; Trump kazanınca Gazze kaybetti de Kamala kazansa Gazze sanki kazanmış mı olacaktı, ne değişecekti?

Al birini, vur ötekine. Ama yok mu hiç birbirlerinden farkları? Var. Biri, hırtın ve pervasızın önde gideni. Sağı, solu da belli değil.

Osmanlı medeni hukuk kitapçığı Mecelle’nin meşhur kâidesi ne diyordu:

İki kötü arasında bir seçim yapılacaksa “ehven-i şer ihtiyar olunur.” Yani daha az kötü olan seçilir.

Tabloya bakılırsa tersi oldu, daha kötü olan kazandı.

İlk döneminde, ABD’yi yeniden büyük yapma vaadiyle gelip kibrit kutusuna sığacak kadar küçültmüştü.

Aynı aşağılayıcı küçüklüklere yine tevessül edecekse… ABD, seçimlerinin sonunucu yaşayacak; belasını buldu ama dünyanın suçu neydi de yağmurdan kaçarken doluya tutuldu?

KAYYUMU ELEŞTİRMEK PKK’YA DESTEK MİDİR?

Öyleymiş; kayyuma karşı çıkmak, terör örgütünü savunmakmış gibi sunuluyor. Dışarıdan gelen kayyum eleştirileri de Türkiye’ye saldırıymış gibi…

Demokrasiye, sandıktan çıkan milli iradeye bile sahip çıkamıyorsunuz.

Oysa bunu yapanlar; dünün antidemokratik müdahale mağdurları. Her baskı, yasak ve engellemede de demokratik dünyanın desteğini gördü, içieriden ve dışarıdan dayanışma sayesinde aştılar.

Onu unutmaları, kendilerine yapılanı fazlasıyla karşıtlarına reva görmeleri, dün desteğine minnettar oldukları demokratik dünyayı bugün Türkiye düşmanı olarak göstermeleri var ya… Beni benden almaya devam ediyor.

“İstanbul Esenyurt’ta belediye başkanı olarak görevlendirilen Can Aksoy’a içeriden ve dışarıdan saldırılar başladı” anonsunu görünce tutamadım yine kendimi.

X’te alıntılayarak Yeni Şafak’a şunu sordum:

“Yeni Şafak’ın patronları; ‘geleceğin başbakanını hazırlama, cezaevine girmiş birini başbakan yapmak isteme örgütü’nden gözaltına alındığında da içeriden ve dışarıdan tepkiler yağmıştı. Onlar da Türkiye’ye saldırı mıydı yani?”

Öyle ya; 2002 başında gazete binasını polis basmış, patron Albayraklar’ı gözaltına almıştı.

Mustafa Albayrak, neyle suçlandıklarını şöyle özetleyecekti:

“Geleceğin başbakanını hazırlamakla suçlandık. Onlara göre, geleceğin başbakanını hazırlamak ancak çeteyle olabilirdi…”

Organize Suçlar şefi Adil Serdar Saçan, Basın İlan Kurumu’na başvurarak gazeteye kanunen verilen ilan ve reklamın süresiz kesilmesini istemişti. Gerekçesi daha da tuhaftı: Bir yıl mahkumiyet alıp siyaseten yasaklanmış bir şahsı, ülkenin başına getirmek için nasıl destek verdiklerinin malum olması!…

Yeni Şafakçılarsa; amaçlarının Erdoğan’ı illa başbakan yapmak olmadığını, zorbalıkla önü kesilip hakkı yendiği için yanında durduklarını, o gün kim mağdur olsa sahip çıkacaklarını, herkes için haksızlığa karşı duracaklarını söylüyordu.

Amerikan Başkonsolosluğu, Yeni Şafak’a desteğe koşmuştu. AB ve ABD’den çokça uyarı ve kınama mesajı yayımlanmıştı. Türkiye’yi insan haklarına ve basın özgürlüğüne saygıya çağırıyorlardı.

Yeni Şafak nasıl mı karşılıyordu peki bunları? Tabii ki iç işlerimize müdahale ve Türkiye’ye saldırı olarak değil. Dünyaya rezil oluyoruz, diye baş sayfadan memnuniyetle duyurarak.

Nereden nereye!