Trump'un Döneminde Amerika’nın Muhtemel Filistin Politikası

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump 2017’nin başında başkanlık koltuğuna oturduğunda Siyonist işgal rejiminin Batı Yaka ve Gazze Şeridi’ni işgal etmesinin üzerinden yarım asır geçmiş olacak. Bu süre içinde on kişi Amerika’ya başkanlık etti. Bunlardan dördü demokrat, altısı ise cumhuriyetçi. Cumhuriyetçiler 28 yıl ülkeyi yönetirken, demokratlar 26 yıl yönetti. Yani Johnson’dan sonra zaman olarak iki cenah birbirine yakın süre iktidarda kaldı.

Eklenme Tarihi: 17 Kas 2016
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Trump'un Döneminde Amerika’nın Muhtemel Filistin Politikası

On başkanın iktidarları döneminde takip ettikleri Amerikan politikasına bakıldığında Filistin konusunda aralarında ciddi bir fark olmadığı görülecektir. İsrail’e taraf ve onun yanında olmak hepsinin ortak paydası olmuştur. Acaba cumhuriyetçi Trump’ın döneminde, yarım asırlık Amerikan politikası taktiksel ve stratejik olarak değişecek mi? Amerika’daki temel özelliklerin köklü bir değişim göstermediği ve başkanın anayasal haklarının da önemli ölçüde değişmediğini göz önünde bulundurmak gerekir.

Bu soru için üç senaryodan bahsetmek mümkündür:

Birincisi: Filistinlilerce arzulanan senaryo

Bunun da birkaç ihtimali var:

1. Kendesiyle yapılan röportajda Trump’ın Filistin ve İsrail konusunda tarafsız olacağına ve İsrail taviz vermeden bölgede barışın sağlanamayacağına dair sarf ettiği sözlere sadık kalmasıdır.

Associated Press Ajansının Aralık 2015’te kendisiyle yaptığı röportajda Trump, kendisinin tarafsız kalacağını söyledikten sonra “İsrail bazı şeyleri feda vermeye hazır olursa ne olur? Belki değildir. Bunu anlayışla karşılıyorum. Bu benim için sorun değildir. Ancak bu durumda bölgede barış olmaz” dedi.

Mart 2016’da ise yerleşim birimleri konusuna değinerek, bunun İsrail ile ihtilaf konusu olduğunu belirtti.

Bu tutum Amerika’nın geleneksel tutumu olduğu halde Filistinliler Trump’ın bu açıklamasını olumlu buldu.

2. Amerika ve Rusya politikalarının flört edip Ortadoğu’da birlikte hareket etmeleridir. Trump’ın Rus lideri Putin’i anlayış ve saygıyla anmasını göz önünde bulundurursak, iki taraf Ortadoğu Dörtlüsü içerisinde, BM aracılığıyla ve iki tarafın İsrail ile ikili ilişkilerinde İsrail’e baskı kurabileceğini gösteriyor.

3. Göçten fazlasıyla zarar gören, özellikle Arap dünyasındaki çalkantılardan dolayı büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıya kalan ve ciddi manada etkilenen Avrupa’nın Arap-İsrail sorunu çözülmeden Ortadoğu’da barışın olamayacağı konusunda Trump’ı ikna etmeleri.

4. Trump’ın dış ilişkilerdeki önceliklerinin ilk sırasında ekonomik ve mali çıkarlar var. Bu da onun Amerika’nın bölgedeki varlığının faturasını körfez ülkelerine keseceğini gösteriyor. Avrupa’dan NATO’nun mali yüküne daha fazla destek vermesini istemesi de bundandır. Bu bakış açısı onun Amerika’nın dışarıya yaptığı yardımları azaltacağı anlamına da geliyor. Bu Amerika’nın İsrail’e yaptığı yardımlara kadar da uzanabilir.

İkincisi: Mümkün olan senaryo

Bu, Amerikan politikasının aynen devam edeceğini esas alıyor. Buna göre;

1. Amerika’nın daha önce söylediği ve yeni liderin de deklare ettiği tarafsız söylem devam edecek. Seçim sürecinde Trump’ın yaptığı açıklamalarda;

a. Yerleşim konusu: Mart 2016’da Daily Mail gazetesine verdiği röportajda “tarafsız olmak mümkün değildir. İsrail’in Batı Yaka’da yerleşim birimlerini inşa etmeye devam etmesi gerekir” dedi. Trump’ın bu açıklamaları yerleşim birimleri sorunu ve bu konuda tavır koyan Amerika’nın takip ettiği politikalara aykırıdır. Daha önce Amerika idaresi yerleşim birimlerine karşı olduğunu ifade etmiş, ancak bu konuda İsrail’e baskı yapmamıştı. Bu açıklama Trump’ın İsrail’i memnun edecek bir adım attığını gösteriyor.

b. Trump 2013 yılında İsrail’de yapılan seçimlerde Netanyahu’yu destekledi. Buna göre, Trump bu tutum ve desteğini sürdürecektir.

2. Cumhuriyetçilerin hakim olduğu ABD Kongresinin Amerika’nın dış politikasında etkili olduğu açıktır. Filistin-İsrail sorunu konusunda partinin tutum değişikliği görünmüyor. Bu, başkanın istemesini farz etsek bile onun tutum değişikliğine gitmesini zorlaştıracaktır.

Üçüncüsü: Filistinliler açısından kötü, İsrail açısından ise iyi olan senaryo

1. Filistin konusunda Trump’ın köklü bir strateji değişimine gitmesi. Bunu şu adımlarda göstermesidir:

a. Kudüs: Amerika büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etmesi. Seçimlerde bunu vadetmişti. Kendisinden önceki Amerika liderlerinin de bunu vadedip sonra bu sözü yerine getirmediklerini unutmamak gerekir.

b. İki devlet fikrinden vazgeçmek: Haziran 2016’da işgal rejiminde yayınlanan Haaretz gazetesine açıklama yapan Trump’ın İsrail işlerinden sorumlu danışmanı David Friedman, Trump’ın İsrail’in Batı Yaka topraklarından bir kısmını daha kendi topraklarına katmasını destekleyebileceğini ve Filistin devletinin kurulmasının ise kesin bir şey olmadığını ifade etmişti. Röportajın devamında Friedman “doğrusu iki halklı devlet düşüncesi beni sarmıyor. Çünkü hiç kimse orada kaç Filistinlinin yaşadığını bilemez” demişti. Bu, Bush’tan beri takip edilen Amerikan politikasının dışına çıkma anlamına geliyor.

2. Amerika’nın fakir ülkelere yaptığı dış yardımları azaltma yoluna gitmesi ve dolayasıyla Filistin Yönetimi’ne yaptığı yardımları kesmesidir. Oslo Anlaşması’ndan sonra yardımları Filistin tarafının vereceği tavizlere bağlayan Amerika kongresinden büyük destek alacaktır.

3. Trump’ın Amerika’nın İsrail’in nükleer anlaşmasına karşı çıkması. Böyle bir tutum İsrail’i memnun edecek ve bunu bahane eden İsrail bölgede aktif olan Hizbullah, İslamî Cihad ve Hamas’ı yok etmek için harekete geçecek. Bunun anlamı, İsrail’in bunu fırsat bilip Hamas’ı yok etme adına Gazze’ye yeniden saldırması ve yeni bir savaşı körüklemesi demektir.

Gerçekçi senaryo

Filistin davasının Arap dünyasında eksen mesele olmaktan çıkması ve şu anda Rusya için de çok önemli olmaması nedeniyle, Filistin konusunda Amerika politikasında değişiklik beklemek yersizdir. 1967 yılından beri devam eden politika şimdi de devam edecektir.

Amerika’nın pasifiğe yönelme temayülü, burada sayamayacağımız sebeplerden ötürü Ortadoğu’nun Amerika politikasında sahip olduğu konumu kaybetmesi anlamına geldiğine işaret ediyor. Bu da İsrail’in Arap dünyasına sızıp yayılmasına yol açacaktır.

Seçim kampanyasında Trump’ın çelişkili ifadeler ve tavırlar sergilediği gözlemlenirken, gözlemciler bunu onun pragmatik yapısının uluslararası politika anlayışına galip gelmesine bağlıyor. Bu, hak, adalet ve eşitlik ilkesinin Trump’ta zemin bulmayacağına işaret ediyor. Buna danışmanlarının tutumu ve Amerika’daki güç dengelerini de eklersek, Trump döneminde Amerika’nın Filistin konusunda değişik politika izleyeceği beklentilerini suya düşürüyor.

Öyleyse:

1. Filistin lehine olumlu bir tutum sergilemesi ve İsrail’e baskı kurması için Amerika’nın yeni yönetimine umut bağlamamak gerekir.

2. İşgalcinin baskılarına karşı koymak için Filistin içi safların birleştirilmesi ve Filistin evinin içinin yeniden düzenlenmesi üzerinde durulması.

3. Arap ve İslam dünyasıyla uluslararası çevrelerde Filistin davasının desteklenmesi için siyasi ve enformasyon çalışmalarının aktifleştirilmesi, Filistin hak ve hukukuna yardım için en geniş kapsamlı yardım ortamının hazırlanması gerekir.