Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, “Son zamanlarda Kur’an-ı Kerim’in yakılması olayları gibi kasıtlı provokasyonlar, kabul edilemez şekilde toplumların arasını açmayı amaçlamaktadır.” dedi.
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk Avrupa’da yükselen Müslüman karşıtlığına değinerek, dünyanın birçok bölgesinde ve hayatın pek çok alanında Müslümanların dinleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kaldıklarına tanık olduklarını belirtti.
Türk, “Müslüman karşıtlığı ve dine dayalı her türlü zararlı ayrımcılık, mağdurlar ve tüm toplumlar için zehirli. Siyasi ve dinî liderler, hoşgörüsüzlüğe karşı kararlı şekilde konuşmak ve provokasyona tepki olarak şiddetin asla tolere edilemeyeceğini açıkça belirtmek için çok önemli bir role sahip. Son zamanlarda Kur’an-ı Kerim’in yakılması olayları gibi kasıtlı provokasyonlar, kabul edilemez şekilde toplumların arasını açmayı amaçlamaktadır.” ifadesini kullandı.
“Müslümanlara Yönelik Nefret Özellikle Kadınları Hedef Alıyor”
İstihdam noktasında, özgeçmişlerinde açıkça Müslüman olarak tanımlanan adayların, diğer eşit niteliklere sahip adaylara kıyasla daha az iş görüşmesi daveti aldıklarına dair raporlara tanık olduklarına değinen Türk, Müslümanlara yönelik nefret söyleminin özellikle kadınların dinî kıyafet giymesi söz konusu olduğunda yaşandığını ve bunun cinsiyet boyutu bulunduğunu ifade etti.
Türk, okul ve iş yerlerinde, kadın hakları ve dinî konularda bilinçlendirme programlarının yanı sıra peçe takma konusundaki yanlış algıları düzeltecek çalışmaları da desteklediklerine değindi. Türk, “Herkesin toplumda eşit olarak, ayrımcılık ve nefret olmaksızın dinini özgürce yaşamasını sağlamalıyız. Hepimizin topluluklarımızda, iş yerlerimizde ve ülkelerimizde oynayacağı rolü var.” şeklinde konuştu.
Türk, Irk Ayrımcılığı Yasağını Hatırlattı
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlamasının ardından Avrupa’ya yönelik yaşanan göç dalgası ve bazı mültecilerle sığınmacıların maruz kaldıkları farklı muamelelerle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Türk, ırk ayrımcılığı yasağının uluslararası insan hakları hukukunun barış ve çatışma zamanlarında geçerli temel ilkesi olduğunu hatırlattı.
Türk, Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme’nin mültecilerin statüsüne ilişkin üçüncü maddesinin hükümlerini, sözleşmeye taraf olanların, ırk, din veya menşe ülke ayrımı yapmadan uygulamaları gerektiğini vurgulayarak, “Ülkelere, koruma amacıyla memleketinden kaçan herkesin, ten rengi veya uyruğu ne olursa olsun haklarına tam olarak erişmesini sağlamaları konusunda çağrıda bulunuyorum.” ifadesini kullandı.
İngiliz hükûmeti tarafından Avam Kamarasına sunulan ve düzensiz göçmenlerin Manş Denizi üzerinden ülkeye girişlerini engellemeyi amaçlayan yasa tasarısıyla ilgili de açıklamalarda bulunan Türk, şunları kaydetti:
“İngiliz makamlarının, ülkeye küçük teknelerle Manş Denizi’ni geçerek giren herkesi tutuklayıp geri göndermesine, gelecekte Birleşik Krallık’a yeniden girişlerini ve vatandaşlığa başvurmalarını yasaklamasına olanak tanıyan bu tasarıdan derin endişe duyuyorum. İnsanların Birleşik Krallık’ta sığınma ve diğer uluslararası koruma biçimlerini aramasını engelleyen böyle toptan bir yasak, ülkenin uluslararası insan hakları ve mülteci hukuku kapsamındaki yükümlülükleriyle çelişir. Tasarı ayrıca, bireysel değerlendirme hakkının ihlali, geri gönderme ve toplu sınır dışı etme yasaklarının yanı sıra göçmenlerin keyfi olarak gözaltında tutulması da dahil çeşitli özel insan hakları endişelerini gündeme getiriyor. Yurt dışında güvenlik ve itibar aramak için memleketlerini terk etmek zorunda kalan tüm insanlar, göçmenlik statüsü veya varış biçimleri ne olursa olsun, insan haklarına tam saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.”
“Irkçılık ve Her Türlü Ayrımcılık Toplumlarımızın Dokusunu Yok Ediyor”
Uluslararası Irk Ayrımı ile Mücadele Günü’nün önemiyle ilgili de mesajlar veren Türk, küresel olarak yabancı düşmanlığı ve buna bağlı hoşgörüsüzlüğün arttığı uyarısında bulundu. Afrika kökenliler, ulusal, etnik, dilsel ve dinî azınlıklar, yerli halklar, Roman ve Sinti topluluklarının, basmakalıp, damgalanmış ve marjinalleştirilmiş olarak hayatlarının her alanında sistematik ayrımcılığa maruz kaldığını vurgulayan Türk, göçmenler ve mültecilerin ise genel olarak kötülendiğini ve saldırıya uğradığını belirtti.
Türk, “Çoğu zaman liderler ve politikacılar bu nefret mesajlarını onaylıyor ve hatta teşvik ediyor. Irkçılık ve her türlü ayrımcılık, toplumlarımızın dokusunu yok ediyor. Irkçılık, bölünme tohumları ekiyor, eşitsizlikleri, nefret suçlarını ve şiddeti körüklüyor. Irkçılık, kalkınma, barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne zarar verirken, insan onuruna da hakaret ediyor. Hükümetlerin uluslararası insan hakları hukuku, özellikle de Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme kapsamında, ırkçılık ve ırk ayrımcılığına karşı mücadele etme yükümlülüğü var.” ifadelerini kullandı.
Ülkelerin, kapsamlı ayrımcılık karşıtı yasalar ve politikalar benimsemek, insan hakları kurumlarını güçlendirmek de dahil özel ve acil adımlar atması gerektiğinin altını çizen Türk, ayrıca geçmiş ırkçılık ve ırk ayrımcılığı miraslarıyla da yüzleşilmesi ve onarıcı adalet sağlanması gerektiğine, bunun için de siyasi iradenin çok önemli olduğuna dikkati çekti.
Türk, “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yıl dönümünü kutlarken, devletleri ve dünyanın her yerindeki insanları, nerede doğmuş olursa olsun ve derilerinin rengi ne olursa olsun, herkesin onurlu ve saygılı şekilde muamele gördüğü bir dünya vizyonunu yeniden taahhüt etmeye çağırıyorum.” dedi.