Türkiye’de seçim takvimine bir yıldan az süre kala Suriyeliler başta olmak üzere mülteci nüfusla ilgili siyasi söylemler ve toplumsal gerilim tartışılıyor.
20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’nde Türkiye’nin siyaset arenasında “göç” meselesi en önemli başlıklardan birisini oluşturuyor ve bu durum ekonomi, toplumsal çatışma, kültürel değişim gibi pek çok boyutuyla konuşuluyor.
Mülteciler odaklı tartışma süreci, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yönetiminde, Türkiye’nin 2011 yılında yürüttüğü “açık kapı politikası” ile Suriyeliler’e kimliksiz, pasaportsuz olsalar da ülkeye giriş izni verilmesiyle başladı.
Türkiye, Avrupa Birliği ile 18 Mart’ta mülteciler konusunda Ankara Mutabakatı’na imza attığı 2016 yılı sonrasında yeniden sınır kontrolu kararı aldı. Son yıllarda Afganistan, Pakistan ile Afrika ülkelerinden de göçmen akını yaşanmasıyla mülteciler siyaset arenasında sıkça gündeme geliyor.
Ekonomideki olumsuz tabloyla birlikte Suriyeliler’i hedef alan açıklamalar sürüyor. Türkiye’deki kamuoyu araştırmalarında “halkın en az yüzde 80’i Suriyeliler ülkelerine dönmeli” diyor.
İçişleri Bakanlığı’nın 16 Haziran tarihli resmi verisine göre Türkiye’de vatandaşlık hakkı verilmiş olanlar haricinde 3 milyon 724 bin 240 Suriyeli yaşıyor. Türkiye’de ikamet izni verilmiş yabancı sayısı ise 1 milyon 426 bin 695 görünüyor.
Vatandaşlık hakkı tanınmış Suriyeli sayısı 2021 yılı sonu için 200 bin 950 kişi olarak açıklanırken; kamuoyunda ülkedeki mülteci sayısının “10 milyon civarında” olduğu öne sürülüyor.
Erdoğan liderlerindeki AKP’nin Suriyeliler’le ilgili söyleminde çelişkiler olduğu yorumu yapılırken, ana muhalefet partisi CHP, iktidar olduğunda “Suriyeliler’i ülkelerine gönderme” taahhüdünde bulunuyor.
CHP ile birlikte muhalefet cephesinde İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin yer aldığı altılı masa, Türkiye’deki durumu ele almak üzere Göç Komisyonu da kurdu. Göç Komisyonu, bugün ilk toplantısıyla Türkiye’deki mültecilere ilişkin politikayı konuşmak üzere toplanıyor.
HDP’nin öncülüğünde Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emek Partisi, (EMEP) Toplumsal Özgürlük Partisi, (TÖP) Emekçi Hareket Partisi, (EHP) Halkevleri Derneği ve Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) de, CHP gibi Batı’yı eleştirse de “mültecileri dışlamak olamaz” görüşünde. Bu cephe, yerel yönetimleri güçlendirmek gibi öneriler ile ‘birlikte yaşama’ya ilişkin ortak açıklamaya imza attı.
Siyaset arenasında Zafer Partisi ve Genel Başkanı Ümit Özdağ ise, son aylarda Suriyeliler odaklı söylemiyle en fazla gündemdeki siyasi aktör oldu. Özdağ, altılı masa çalışması için “sarı muhalefet” ifadesiyle “Türkiye’deki sorunları çözmek için her şeyden önce Suriyeliler ülkesine dönmeli” düşüncesinde.
Mevcut takvime göre 18 Haziran 2023’teki seçimler için geri sayım sırasında göçmenler ile birlikte çalışmalar yürüten uzmanlar ise endişelerini dile getiriyor. Uzmanlar, Suriyeliler’in de ekonomik sorunlar ve Türkiye’de yaşamaktan yana kaygılarının arttığını, Avrupa’ya ve Kanada’ya gitmeye çabaladıklarını söylüyor.
Erdoğan Suriyeliler konusunda gel-git politikası mı izliyor?
Türkiye’nin Suriyeliler’e evsahipliği konusunda, iktidardaki AKP lideri Erdoğan yıllarca “ensar” kavramıyla din kardeşliği görüşüyle mülteci varlığını savunuyordu ve muhalefetin açıklamalarına karşı çıkıyordu.
Ancak kamuoyu araştırmalarında, ekonomideki gelişmeler ile birlikte Suriyeli nüfus karşıtlığı gündeme taşınınca Erdoğan, yaklaşımında değişiklik verdi. Cumhurbaşkanı, 18 Nisan’da yabancı büyükelçilere hitaben “Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz” açıklamasında bulundu.
Türkiye’nin askeri operasyonlar ile Suriye’de fiilen oluşturduğu güvenli yerleşim yerlerine 2016’dan bugüne 500 bine yakın Suriyeli’nin dönüş yaptığını söyleyen Erdoğan, 3 Mayıs’ta 1 milyon Suriyeli’yi geri gönderme planı hazırlandığını da açıkladı.
Ancak Erdoğan, 10 Mayıs’ta iş dünyasına seslenişinde, Suriyelileri gönderme yaklaşımı yerine eski söylemine geri döndü. Erdoğan, son olarak bugün de “mülteci nüfusa ev sahipliğine devam edeceğiz” mesajını verdi.
Erdoğan’ın söylemindeki gel-git durumuna karşın İçişleri Bakanlığı’nın, kamuoyundaki rahatsızlık nedeniyle, geçten Ramazan Bayramı’nda bayramlaşma için sınır geçişlerine izin vermemesi dikkat çekti.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise kamuoyundaki mülteci varlığına ilişkin tartışmalı rakamlara karşı 10 Mayıs’ta “Bugüne kadar kriterleri sağlamak suretiyle vatandaşlık hakkı kazanan ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Suriyeli sayısı 200 bin 950’dir” açıklaması yaptı.
Soylu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı hakkı verilen Suriyeliler’den 113 bin 654’ünün reşit, 87 bin 296’sının da çocuk olduğunu söyledi. Afganistan uyruklu 37 bin 69 kişiye vatandaşlık hakkı verildiği ve bunlardan 17 bininin Türkmen olduğunu da kaydetti.
Soylu ayrıca, 6 bin 787 Uygur Türkü ile 101 bin 995 Ahıska Türkü’nün de vatandaş olduğuna belirterek, 25 bin 969 da yabancıya ise ticari yatırımları dolayısıyla vatandaşlık hakkı verildiğini açıkladı. Soylu’un açıklamasına göre en az 500 bin Suriyeli ise ülkesine geri döndü.
CHP: “İnsan haklarına dayalı koşullarda geri dönüş sağlayacağız”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca ise CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Suriyeliler’i geri gönderme açıklamasına ilişkin “Sayın Genel Başkanımız ‘Davul zurnayla uğurlayacağız’ dedi. CHP olarak uluslararası yükümlülüklerimizin farkındayız. O nedenle biz yurdundan, topraklarından, evinden, barkından edinmiş sığınmacıların gelmek zorunda kaldıkları koşulları ortadan kaldırarak, onların tekrar kendi ülkelerine dönmelerini teşvik edecek politikalarını hayata geçirerek, onların geri dönüşünü sağlamaktan bahsediyoruz” açıklaması yaptı.
CHP olarak gelecek seçimler sonrasında Millet İttifakı’nın iktidarı söz konusu olduğunda öncelikle Ortadoğu Barış Teşkilatı’nı (OBİT) kuracaklarını kaydeden Karaca, böylece Türkiye, İran, Irak ve Suriye’nin işbirliğini amaçladıklarını anlatarak, bunun da sığınmacı nüfus olmasını engellemeye dönük olduğunu belirtti.
Karaca, Türkiye’deki mülteciler için, “Bu sorunu yaratanların hem geri dönüş anlamında hem onların ülkelerinde can güvenliğini sağlayacak bir işbirliğinin hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” sözleriyle Avrupa, ABD gibi Batı ülkelerine mesaj verdi.
Karaca, “Emevi Camiisi’nde namaz kılacağız, yani bir başka devletin camisinde namaz kılacağız diyerek hamasi nutuklarla, çatışmayı güçlendirecek nutuklarla, söylemlerle o insanları yurdundan eden siyasi anlayış bugün maalesef Türkiye’yi bir sığınmacı sığınağı, deposu haline getirmiştir. Sorumlu olan o insanlar değildir” dedi
Siyasette Suriyeliler üzerinden polemikler yaşanmasından kaynaklı endişeyi de VOA Türkçe’ye değerlendiren Karaca, “CHP olarak insan haklarına dayalıyız çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletinin anayasasında insan haklarına saygılı kelimeleri de yer alır, sadece sığınmacılar üzerinden oy devşirmeye dönük bir politikayı bizler uygun bulmuyoruz” diye konuştu. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki yurttaşlardaki sağduyuya güvendiğini de söyleyen Karaca, “Bu ırkçı söylemlerle ya da kaotik, çatışmacı ortamı yaratacak, yaratmak için ortaya atılan bu tür iç siyasete malzeme edilen sorun noktasında, oyuna gelmesinler. Biz bu yurttaşlarımızın hak ve menfaatlerini koruyacak, ülkelerinden koparılan o sığınmacıların da ülkelerine dönüşünü sağlayacak koşulları hazırlayarak, Mustafa Kemal’in ‘yurtta barış dünyada barış’ anlayışına dayalı bir dış politika anlayışıyla çözeceğiz” ifadelerini kullandı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Karaca, Suriyeli nüfus kaynaklı gelecek seçimlerde sıkıntılar yaşanacağına ilişkin iddialar içinse, “Tüm yurttaşlarımız oylarının güvencede olduğunu bilsinler. Bu ülkede bu krizi yaratanların, ülkeyi ekonomik buhranın pençesinde derin yoksulluğa mahkum edenlerin sandıkta, demokratik yollarla gönderileceği seçim atmosferini yaratacağız. Biz seçim güvenliğini hep birlikte sağlayacağız. Onların oylarına, onların iradelerine mutlaka sahip çıkacağız, İstanbul’da olduğu gibi” görüşünü açıkladı. Ümit Özdağ Hatay örneğiyle Türkiye için endişeli olduğunu vurguladı Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ise, hangi kentte kaç Suriyeli’nin yaşadığını gösteren Türkiye haritası üzerinde, neden öncelikle mülteciler odaklı siyaset yürüttüğünü anlattı. Haritada, mor renkle Kürt siyasi hareketi temsilcisi HDP’nin oyçokluğuna sahip olduğu illere vurgu yapılmış olması da dikkat çekti. Hatay’ın geçmişte halk oylamasıyla Türkiye’ye katılmasını vurgulayan Özdağ, Batı’yı eleştirdi. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Özdağ, Türkiye’nin son yılda, dünyada en fazla sığınmacı ve kaçak nüfusun geldiği ülke olduğunu belirterek, resmi verileri kenara bırakmak gerektiğini ve “on milyonu aşkın mülteci” olduğunu söyledi.
Özdağ, “Bugün sayıları Suriye’den, Afganistan’dan, Pakistan’dan Irak’tan Afrika’dan gelenler on milyonu aşmış durumda ve bunlar Türkiye ekonomisi üzerinde olağanüstü büyük bir ağırlık oluşturuyorlar. Şu ana kadar harcanan paranın yüz milyar dolar olduğunu görüyoruz. AB ülkeleri hepsi birlikte Türkiye’nin aldığının yüzde 10’unu aldılar ve bu Avrupa’da büyük sosyal politik sonuçları oldu. Üstelik bu nüfusun demografik yapısına baktığımız zaman da yakın zamanda Türkiye için başka sorunlar ortaya çıkaracağını görüyoruz” dedi. Mülteciler konusuna neden sorun olarak yaklaştıklarını anlatan Özdağ, “Suriye’den göç eden nüfusun çok büyük bir bölümü Türkiye’nin güney sınırına Hatay oradan da Akdeniz sınırına buradan da İstanbul, Ankara, Konya, Bursa sınırına yayılmış durumda. Adeta Suriye büyüdü ve Türkiye’ye girdi. Hatay’ı 1939’da plebisitle almıştık. Yarın bu insanların nasıl bir politik çevrim içiresine gireceklerini yerleşmiş oldukları ve çoğunluğa doğru ilerledikleri toprakların Suriye ile birleşip birleşmeyeceklerini bilmiyoruz ama muhtemelen bununla karşılaşacağız. Eğer sığınmacılar burada kalırlarsa, on bilemediniz on beş sene sonra Ortadoğu’nun sınırları Edirne’de, Trakya’da, Bulgaristan, Yunanistan sınırında bitecek. Bugün Ortadoğu’da yaşanan jeopolitik sarsıntıları Türkiye’yi köprü olarak emiyor ve Avrupa’ya yansımasını engelliyor. Ama yarın Türkiye’de tamamen Ortadoğu’nun parçası olduğumuz zaman işte o zaman Ortadoğu’daki her sarsıntı Avrupa’yı vuracak. Roma’yı, Berlin’i, Varşova’yı, Paris’i Londra’yı vuracak. Dolayısıyla Afganistan-Pakistan ilişkisi sonucunda, nasıl Pakistan laik bir devletten şeriat devletine, ılımlı bir dini yorumdan fanatik selefi bir yoruma kaymış ise Türkiye’de aynı süreci yaşıyor ve biz bu süreci yaşamak istemiyoruz. Türkiye’nin Ortadoğululaşmasını, laik devletin ortadan kalkmasını istemiyoruz” diye konuştu. Türk kültüründe artık ciddi şekilde selefi etkisi hissedildiğini söyleyen Özdağ, Türkiye’nin mülteciler kaynaklı yükü taşımaması gerektiğini belirtti. Irkçılık ile suçlamasına karşı ise tepki gösteren Özdağ, “Avrupalılar kendi ülkelerinin, kendi ekonomilerinin istikrarlarını halklarının refahını istedikleri zaman ırkçı olmuyorlar da biz Türk politikacılar olarak ‘Türk ekonomisinin üzerinde bu kadar büyük bir yük olmasın, Türkiye’de politik istikrar olsun, kültürel değişim olmasın ve laik demokratik hukuk devleti olarak kalsın, Ortadoğululaşmasın’ dediğimizde neden ırkçı oluyoruz. Başlı başına bu tespit bile, bize yapılan haksızlığın ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu gösterir. Türkiye dünyanın lunaparkı oldu” ifadelerini kullandı. ABD, İsrail ve AB ülkelerinin stratejik olarak Türkiye’deki tabloya mantıklı yaklaşılmadığı görüşünü paylaşan Özdağ, “Burunlarının ucunu görmüyorlar” dediği Batı’ya yönelik “Türkiye’nin istikrarsızlığı jeopolitik bir kara delik olur” diye seslendi.
Özdağ, “sarı muhalefet” dediği diğer muhalefet partilerini ise Erdoğan’ın iktidarda kalmasına neden olan eylemsizlikle suçladı. Uzmanlar ise Suriyeliler ve çatışma ikliminden kaygılarını paylaşıyor VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır ve SOLARİS Direktörü Fatih Şanlı ise, siyaset sahnesindeki açıklamalardan mülteciler açısından kaygı duyduklarını ifade etti. İGAM Başkanı Çorabatır, özellikle başkent Ankara’da Suriyeliler ile sahada yakın temasta olduklarını anımsatarak, “üniversitelere sınavsız giriyorlar, maaş alıyorlar” gibi gerçek olmayan bilgilerin yayıldığını ve bunun Suriyeliler’e yönelik hoşnutsuzluğu körüklediğini kaydetti. Çorabatır, “Fakat bu seçime yaklaştıkça bunun dozu arttı. Bazı partiler özellikle bunu çok ön plana çıkarttılar. Bir istila, ülkemizin işte Suriyeliler tarafından istila edileceği, önümüzdeki birkaç yıl içinde birçok ilde onların çoğunluğa geçeceği gibi gerçek olmayan korku yaratan argümanlar kondu ve mülteciler çok korku içindeler” dedi. Genç mültecilerde, Halep gibi yerlerden gelenlerde çok büyük korku yaşandığını vurgulayan Çorabatır, “Şimdi Batılı ülkelere Amerika’ya, Kanada’ya iltica için başvurmaya çalışıyorlar ki bir an evvel bir üçüncü ülkeye yerleştirilmek için arayış içindeler. Seçime bir yıldan az bir zaman kaldığı için de eğer bir iktidar değişikliği olursa bu geri gönderme olayı şimdiden onları çok endişelendiriyor. Bütün dünyada bir tarih boyunca mültecilere daha önce böyle sıcak davranan kucak açan toplumlar bile eğer ekonomik zorluklar olursa veyahut bir savaş, bir gerginlik olursa bu yabancıları, özellikle ‘sahipsiz yabancı’ diyebileceğimiz mültecileri ilk hedefe koyuyorlar. Dolayısıyla Türkiye de şimdi enflasyon açısından, birçok ekonomik veri açısından zor durumda iken, bazı politikacılar bunun sebebi olarak veya bunun hedefi olarak mültecileri gösteriyorlar. Bizim birlikte çalıştığımız, yardım ettiğimiz çok değerli mülteciler mesela şeyler çok rahatsızlar. Çocuklarını okula gönderemiyorlar, hareket edemiyorlar” diye konuştu.
Türkiye’deki Suriyeli nüfus arasında örgütlenme sağlayan Suriye Kardeşlik Sosyalleşme ve Yardımlaşma Derneği (Syrian Association for Citizens Dignity – SACD) ile ortak çalışma içindeki SOLARİS Direktörü Fatih Şanlı da seçim sürecindeki endişeye dikkat çekti.
Şanlı, “Arifesine girdiğimiz seçimden dolayı Türkiye’de şartlar değiştiğinden hem yerel halkta hem de Suriyeliler arasında birçok gerginlikler ve birçok olumsuzluklar yaşanıyor. Özellikle Dünya şartları dünya ekonomik şartları ve jeopolitik şartları Türkiye’nin hem ekonomik ve jeopolitik şartları çok daha farklı bir boyuta getirdi durumu. Siyasi iradenin geri göndermelerle ilgili konuşmaları ve bunlarla ilgili çeşitli siyasi programlar gerçekleştirmeleri, bunu dile getirmeleri birçok boyutuyla Suriyeli halkı etkiliyor. Özellikle psikolojik boyutu çok daha ağır. Bu psikolojik boyut içinde farkında olmadığımız şekilde ekonomik durumları da büyük zarar görüyor. Çünkü bu insanların tedaviye ihtiyaçları oluyor, bu insanların ilgiye ihtiyaçları oluyor. Bunlar ekonomiye katılmamalarına ve görünmez hale gelmelerine neden oluyor. Aile boyutuyla sıkıntılar yaşanıyor. Türkiye’deki şartlarıyla insanlar ile uyum konusunda da problemler yaşanmaya başlanıyor” şeklinde konuştu.
“Suriyeliler’i öcü gibi göstermek, suçlayıcı bir unsur yapmak” ile hiçbir şekilde ne kısa ne de uzun vadede toplumsal yarar sağlanmayacağını söyleyen Şanlı, “Geri gönderilmeleri de bir fayda sağlamayacaktır. Bu bir çözüm olmuyor, Türkiye’ye geri dönüyorlar. Bu sefer Avrupa’ya gitmeye çalışıyorlar” dedi. Şanlı, Suriye’de çözüm sağlanması içinse işin içine Suriyeliler’i dahil etmek gerektiğini kaydetti.
KAYNAK: Amerikanın Sesi