İşte İbrahim Bektaş'ın o yazısı:
“Aho yemendir gülü çemendir, Giden gelmiyor acep nedendir” diye anaların yıllarca yaktığı “Yemen ağıtları”na her gün bir yenisi ekleniyor.
Cennet mekan Osmanlı’nın adalet ve hizmet götürdüğü yerler, iç ve dış hainlerin işbirliği ile ellerinden bir bir çıktığında, yâd ellerde yüz binlerce kuzusunu şehit veren anaların ağıtları ne yazık ki hâlâ dinebilmiş değil.
Evet, gidenin bir daha dönemediği, Müslüman kan ve gözyaşının bir türlü durdurulamadığı Yemen’den bahsediyorum.
Haritaya bakan herkes, Batı’nın Müslümanlar üzerine tezgâhladığı yeni bir oyunu, Yemen’de sahnelediğini kolayca görebilir.
Ruhlarına, Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (A’raf 172) diye sorulduğunda; Evet (A’raf 172) cevabını verenler, cismen var olduklarında iblise biat edip sözlerinden dönerek, Rab tanımaz olunca, tanıyanlara karşı ihanete başladılar. Ve bu ihanet her şekilde artarak devam ediyor.
Hepimizin az ya da çok sahip olduğu geçmişin üzeri küllenmiş yaralarını yeniden açmayacağım.
Ancak, 1980-88 yılları arasında 8 yıl süren İran-Irak savaşı kimler tarafından çıkarıldı ise, bugün yaşanan birçok olayın arkasındaki fesat şebekesinin de o (Batı) olduğunu, söylemeden de geçmeyeceğim.
Araplara “demokrasi” getireceğiz diye bizatihi bu şebeke tarafından türetilen “Arap baharı”, dolu olup Müslümanların başına yağdı.
Mısır’da zulüm, kan ve gözyaşı, Libya’da aynı, Irak’ta, Suriye’de ve diğer yalancı baharı yaşamak zorunda kalan ülkelere hep aynı trajedi yaşatıldı.
Bu sahte bahardan sonra, Ortadoğu’da ayakta sadece hatırı sayılır üç ülke kalabildi: Türkiye, İran ve Suudi Arabistan.
Ve şimdi sondan bir önceki perde sahneleniyor. Sağlam kalan üç ülkeden ikisi İran ve Suudi Arabistan, Yemen’de karşı karşıya getirildi. Tıpkı Irak ve Suriye’de olduğu gibi.
Resmi tam olarak görmek zorundayız.
Bir zamanlar rahmetli ceddimizin gidip de geriye dönemediği Yemen’de gerçekte neler oluyor?
Önce, Aden ve Sana başkentli iki devlet türetildi. Ne tuhaftır ki, aynı hamurda yoğrulmuş Üveys El-Karani’nin manevi temsilcileri Yemenliler, bu suni bölünmeden sonra bir daha bir arada yaşamayı beceremediler.
Sonuçta, İran destekli Şiiler, yönetimi ele geçirerek, Suudi destekli Sünni yönetimi Başkent’ten uzaklaştırdılar.
Ve işler tam da vahşi Batı’nın kurguladığı mecrada akmaya başladı.
Suudiler, yanlarına aldıkları birkaç ülke ile Batı’nın gösterdiği hedeflere sorti yaparken, İsrail’den aldığı silahlarla İran’da Husileri silahlandırarak meydana sürmeye devam ediyor.
Suriye’de çok sayıda olmak üzere türettikleri örgütler vasıtası ile Irak ve Suriye’yi parçalayıp, güçsüzleştirerek yutulacak kıvama getirmeye uğraşan Batı, Yemen’de de Husilerin karşısına çok büyük ihtimalle eski gözdesi El Kaide’yi çıkararak, Yemen’in belini kırmayı amaçlamaktadır.
Aklı olan herkes, puzzle’ın parçalarının planlandığı şekilde yerleştirilmeye çalışıldığını kolayca görebilir.
Nihai hedef, SÜNNİ-Şİİ çatışmasıdır.
Çünkü Batı da iyice anlamıştır ki, İslam âlemini külliyen diz çöktürmenin bundan başkaca yolu yoktur.
Bir yandan Papa babalarının işareti doğrusunda “soykırım masalını” çiğneyen Batı, öte yandan Türkiye’yi olası bir kargaşanın içine -ne pahasına olursa olsun- itmeye çabalamaktadır. Bunun için de bütün piyonları sahaya sürmektedir.
Aslında, Alevi vatandaşları ile zaman zaman sorunlar yaşamasına rağmen, Türkiye’yi bu tuzağa çekmenin kolay olmadığını en iyi, oyunu planlayanlar biliyor.
Bu nedenle bunu başarmak için, her yolu deneyecekleri şüphesizdir.
İşte bu amaca gidecek yollardan biri de labirentlerden de oluşsa, İran-Suudi çatışmasıdır.
Iran, Suudileri vurmakla tehdit ediyor. Suudiler de şüphesiz bu tehdite boyun eğmeyecektir.
İran’ın İsrail’den silah aldığının açıklanmasının seçilen zamanlaması, bu hassas dönemde Türkiye’ye alttan alta bir fiti vermeye yöneliktir.
Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanının İran’ı ziyaretinin ardından, İran tarafından kışkırtıcı açıklamaların yapıldığı da dikkate alındığında, ana hedefin Türkiye ve İran kapışması olduğu ve bu kapışmanın İslam âlemine indirilecek darbenin en can alıcı noktasını oluşturduğu aşikârdır.
Bunu başarırlar mı bilemem, ama nihai hedeflerine ulaşmaktan asla vaz geçmeyeceklerini biliyorum.