24 Mart’ta yayımlanan “Türkiye’de İnanç ve Dindarlık Raporu”, Allah inancı, dindarlık ve bu tutumların coğrafi dağılımı vb. konularda çeşitli veriler barındırıyor.
Çalışma, Türkiye İnanç ve Dindarlık Araştırması (TİDA), Uluslararası İslam Düşünce Enstitüsü (International Institute of Islamic Thought [IIIT]) ve Mahya Yayınları tarafından başlatıldı ve desteklendi.
Türkiye İnanç ve Dindarlık Araştırması raporun önsözünde “Bu proje, 2018 yılında IIIT ve MAHYA tarafından Müslüman toplumlarda deizm ve dindarlık konusuyla ilgili bir dizi entelektüel ve akademik müzakerenin başlatılmasıyla hayata geçirildi” denildi.
Dr. Zübeyir Nişancı yürütücülüğünde, Dr. Önder Küçükural danışmanlığında ve Muhammed H. Alboğa koordinatörlüğündeki ekibin araştırmasında proje ekibinin görevleri şöyle dağıtıldı:
Dr. Zübeyir Nişancı, Proje Yürütücüsü, Marmara Üniversitesi Dr. Önder Küçükural, Proje Danışmanı, Ibn Haldun Üniversitesi Muhammed H. Alboğa, Proje Koordinatörü ve Araştırmacı, IIIT Hatice Nuriler, Proje Uluslarlarası Direktörü, IIIT Hatice Kübra Baktemur, Proje Uluslarlarası Direktörü, IIIT Yusuf Akbulut, Veri Görselleştirmesi Ayşe Betül Aydın Hatice Nur Keskin: Editör
Araştırmanın künyesi:
Rapor, saha çalışması Aralık 2021 ve Mayıs 2022 tarihleri arasında yapılan Türkiye İnanç ve Dindarlık Araştırması (TİDA) bulgularını özet olarak sunuyor.
Rapor, 12 bölgede (35 il) kır ve kent nüfusunu orantısal olarak kapsayacak şekilde 18 yaş ve üzeri 1.942 kişiden rassal örneklem yöntemleri ile toplanmış veriler kullanılarak hazırlandı.
Ana hatlarıyla rapor; dini inanç, tutum ve davranışların farklı boyutlarının toplam yetişkin nüfus içerisinde cinsiyete, yaş gruplarına, eğitim seviyesine, yerleşim yerlerine ve coğrafi bölgelere göre dağılımını grafikler, tablolar ve haritalar aracılığı ile açıklıyor.
Araştırmanın hedefi:
Raporun veri tabanını ve içeriğini oluşturan TİDA Projesi iki temel hedef ile yola çıktı.
Bunlardan birincisi, Türkiye genelindeki yaygın inanç ve dindarlık pratiklerinin istatistiksel dağılımını içerik olarak şimdiye kadar yapılmış olan araştırmalardan daha kapsamlı hale getirmek ve yöntem olarak daha tutarlı teknikler kullanarak tespit etmek.
Türkiye’de yapılan geniş çaplı sosyolojik istatistiksel saha çalışmalarında genel olarak daha güvenilir veri toplayabilme imkânı sunabilecek yeni yöntemleri kullanarak test etmek ise araştırmanın ikinci hedefi.
Katılımcıya güven nasıl sağlandı?
Raporda anket katılım oranlarını ve katılımcı güvenini sağlama şu şekilde belirtildi:
Türkiye gibi sosyal kabul edilme ön yargısının güçlü olduğu ülkelerde anket çalışması yapmak zorlayıcı olabilir. Dolayısıyla, potansiyel katılımcıları anket çalışmasına katılmaya ikna etmek ve sağlıklı veri toplamak için güven ortamı yaratılmalıdır. Bu doğrultuda, katılımcıların, sosyal kabul edilebilirlik ön yargısı dahil herhangi bir baskıya maruz kalmadan -ya da mümkün olan en az seviyede baskı ortamında- anket sorularını doldurmaları sağlanmalıdır. TİDA kapsamında mümkün olan en yüksek sayıda anket katılım oranına ulaşmak için rastgele olacak şekilde yüz yüze ulaşılan katılımcılara elektronik link üzerinden anket daveti iletilmiştir. Böylece, katılımcıların anketi kendi kendilerine, uygun ve rahat oldukları bir zaman diliminde ve istedikleri bir mekânda doldurmaları sağlanmıştır. Bu şekilde katılımcıların anket sorularına rahatlıkla ve baskı altında hissetmeden yanıt vermeleri kolaylaştırılmıştır. Telefonlarına anket linki iletilmesini sakıncalı bulmaları ihtimaline binaen, katılım linkleri araştırma yürütücüsünün iletişim bilgilerini de içerecek şekilde kartlara basılarak karekod olarak katılımcılara sunulmuştur. Katılımcılar kendi tercihlerine göre anket linkini/karekod görüntüsünü akıllı telefonları ile elektronik olarak veya basılmış kopya olarak almıştır. Diğer taraftan, anket linkinin elektronik ortamda kendilerine ulaştırılmasını hiçbir şekilde kabul etmeyen veya elektronik cihazlarından anket doldurma imkânı olmayan katılımcılara anketin yüz yüze yapılması teklif edilmiştir. Yüz yüze yapılan anketler için farklı linkler oluşturulmuştur. Böylece karekodla veya telefonlara doğrudan iletilen linklerle yapılan anketleri veri setinde tespit etmek ve gerektiğinde kıyaslamak da mümkün hale getirilmiştir. Bu yöntemle tamamlanan saha araştırmasında toplam 2 bin 453 adet anket linki dağıtılmış, bunların 1.942 tanesi tamamlanmıştır. Dolayısıyla anketlerin doldurulma oranı yüzde 79,17’dır. Bu da karekodla veya telefonlara doğrudan iletilen linklerin yaklaşık olarak yüzde 20’sinin doldurulmadığını göstermektedir.
Araştırmanın sonuçları:
Raporda “Bu araştırmanın bulguları, dini inanç ve pratiklerin Türkiye genelinde oldukça yaygın olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bu araştırma, ele alınan dini inanç, tutum ve pratiklerin yaygınlık seviyelerinin sosyal gruplara ve bölgelere göre önemli farklılıklar gösterdiğine işaret etmektedir. Bu bağlamda; cinsiyet, yaş grupları, eğitim seviyesi, yerleşim yerleri ve coğrafi bölgeler bu farklıları en belirgin olarak gösteren parametreler olarak öne çıkmaktadır” denildi.
Peki, bu araştırma bize toplumun sekülerleştiğini söylüyor mu?
Raporun sonuç kısmında “Raporda gençler arasında dini inanç ve pratiklerin daha az yaygın olmasına bakıp doğrudan ‘Türkiye sekülerleşiyor’ ifadesini dile getirmek doğru olmayacaktır. Her ne kadar bu veriler sekülerleşme ihtimaline işaret etse de daha doğru çıkarımlar bundan sonraki yıllarda yapılacak yetkin araştırmalar sonucunda ortaya konulacaktır” ifadelerine yer verildi.
Peki, Türkiye’de dindarlık güçlü mü?
Raporda bu sorunun cevabı şöyle veriliyor:
Araştırma verilerine genel olarak bakıldığında, sahada bulunan inanç ve dindarlık seviyelerinin, algı araştırmasına katılan bireylerin tahmin seviyelerinden daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu bulgudan hareketle, Türkiye genelinde dini inanç ve pratiklerin yaygınlık seviyesinin algılanan seviyeden daha yüksek olduğu söylenebilmektedir.
Türkiye’de algılanan veya tahmin edilen dindarlık seviyelerinin sahada elde edilen sonuçlardan daha düşük olma sebeplerinden birisi, tahmin yapanların Türkiye’deki dindarlık seviyelerini çoğunlukla medya üzerinden yaptıkları gözlemler üzerinden değerlendirmeleri olabilir. Buna ek olarak, genel olarak kentsel yerleşim bölgelerinde yaşayan bu katılımcıların yaşadıkları bölgelerde edindikleri izlenimleri de cevaplarını etkilemiş olabilir.
Raporda öne çıkan başlıklar:
Toplumun çoğunluğu inançlı (yüzde 94); inançsızlık yüzde 6 civarında
Allah inancı olmayanların toplam nüfusa oranının yüzde 5,7 olduğu görüldü. Bunun yüzde 1,5’i ateistleri içerirken yüzde 2,5’si ise agnostiklerden oluşuyor.
Geriye kalanların (yüzde 1,7) ise deizme yakın olduğu varsayılıyır. Dolayısıyla Türkiye genelinde deizmin yaygınlık oranının yüzde 2’den daha az olduğu gözlendi.
Üniversite öğrencileri arasında ise inançsızlık oranı yüzde 13 olarak gözüküyor.
Türkiye genelinde kadın katılımcıların yüzde 48’i dışarı çıktıklarında sık sık veya her zaman başörtüsü takıyor.
Türkiye’de yetişkin bireyler arasında sık sık ya da her zaman, yani düzenli olarak, beş vakit namaz kılanların oranı yüzde 39. Bu oran 65 ve üstü yaş grubunda yüzde 68’e çıkarken, 18-24 yaş grubunda yüzde 20’ye kadar azalıyor.
Düzenli olarak namaz kılanların oranının en yüksek olduğu bölge yüzde 63 ile Ortadoğu Anadolu. Bu oran, Batı Marmara Bölgesi’ne gelindiğinde yüzde 23’e kadar düşüyor.
Toplumun dörtte üçü (yüzde 75) ramazan aylarında düzenli olarak oruç tuttuğunu belirtiyor.
Katılımcıların çoğu (yüzde 85) başörtülü kadınların da hakimlik ya da savcılık yapabileceği fikrini destekliyor.
Türkiye’nin 11 bölgesinde başörtülü kadınların hakimlik veya savcılık görevleri yapmalarını destekleyen görüşe katılanların oranı yüzde 82 ile yüzde 94 arasında değişiyor.
Ege Bölgesi’nde yaşayan katılımcıların ise yalnızca yüzde 77’si başörtüsü takan kadınların hakimlik ya da savcılık yapabileceği fikrine destek veriyor.
Türkiye genelinde katılımcıların yaklaşık olarak üçte biri (yüzde 73) “laik bir ülkede dinin rahatlıkla yaşanabileceği” fikrine katılıyor. Bu görüşe katılma oranı erkeklerde yüzde 70 iken kadınlarda yüzde 75 olarak kaydedildi.
Ayrıca, söz konusu görüşe katılanların oranı, Türkiye genelinde en düşük Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde (yüzde 59); en yüksek ise Batı Marmara Bölgesi’nde (yüzde 84) gözlemlendi.
Türkiye genelinde en yaygın kabul gören kimlik Müslüman kimliği. Bunu, milliyetçi, İslamcı, Atatürkçü, dindar, laik ve Sünni kimlikleri takip ediyor.
“Kadınlar ile erkekler farklı fıtrata sahiptir” fikrine katılanların oranı yüzde 70
Türkiye genelinde “Evin reisi erkektir” fikrine katılanların oranı (yüzde 40), katılmayanların oranından (yüzde 47) daha düşük.
“Evin reisinin erkek olduğu” görüşüne en çok itiraz eden gruplardan birisi üniversite öğrencileri. Bu grup içerisinde “Evin reisi erkektir” ifadesine katılmayanların oranı yüzde 67.
Türkiye genelinde, “bir kadın ve bir erkeğin nikahsız olarak birlikte yaşayabilecekleri” görüşüne itiraz edenlerin oranı (yüzde 68) görece fazla.
Ancak toplumun yaklaşık olarak beşte biri (yüzde 21), bu görüşe destek veriyor. Üniversite öğrencileri arasında bu oran yüzde 40’a kadar çıkıyor.
Katılımcıların çoğu (yüzde 74) “Başörtüsü siyasi bir semboldür” ifadesine “katılmadığını” veya “kesinlikle katılmadığını” belirtti.
Erkekler arasında başörtüsünü “siyasi sembol” olarak görmek, kadınlara göre daha yaygın.
Kadınlar erkeklere göre daha fazla laiklik taraftarı olarak öne çıkarken, çoğunluk “devletin dini bir kimliği olması gerektiğine” inanmıyor. Üniversite öğrencileri “laik bir ülkede dinin rahatlıkla yaşayabileceğini” en çok savunan grup.
Kadın ve erkekler çoğunlukla “Türkiye’de laik insanların hayatlarını özgürce yaşayabildiğini” düşünüyor.
Ancak kadınlar, erkeklere kıyasla, laik insanların yaşam tarzlarını sürdürmek konusunda hürriyetlerinin daha kısıtlı olduğunu düşünüyor.
Şehirlerde yaşayan insanlar, “özgürlüklerin daha kısıtlı” olduğunu düşünüyor
En az temsil edilen kimlikler azınlık inanç grupları olarak karşımıza çıkarken, toplumun beşte biri kendisini feminizme yakın görüyor.
Kadınlar genel olarak seküler ideolojilere daha yakın dururken, sosyalizm de kadınlar arasında daha çok kabul görüyor.
Üniversite öğrencileri kendilerini Müslümanlık, Sünnilik, dindarlık ve muhafazakârlıktan en uzak gören grup
Üniversite öğrencileri feminizme ve LGBT+ hakları savunuculuğuna da kendilerini en yakın hisseden grup.
Kendini deizme en yakın hissedenler üniversite öğrencileri, ateizme en yakın olanlar yüksek lisans ve doktora eğitimi görmüş olanlar.
Eğitim seviyesi arttıkça seküler kimliklere yakınlık artıyor
Milliyetçilik kimliğinin en güçlü olduğu bölgeler Doğu Karadeniz ve Akdeniz
Orta Anadolu Bölgesi’nin yalnızca dörtte biri Atatürkçülüğe yakın hissediyor.
Batı Marmara hümanizmin en çok kabul gördüğü bölge.
Feminizmde Ege Bölgesi açık ara önde.
Alevi kimliğinin en güçlü olduğu bölge Orta Doğu Anadolu Bölgesi.
En mutsuz bölge Güneydoğu Anadolu.
Batı Marmara ve Ege bölgeleri burçlara, karmaya, uğur veya uğursuzluğa daha çok inanıyor.
Büyü bozdurma en çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaygın.
Batı Marmara ve Ege’de fal baktırmak ve kurşun döktürmek; Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu’da rüya yorumlatmak yaygın:
Allah inancı:
“Allah’a şüphesiz olarak inandıklarını” ifade edenlerin oranı yüzde 85,7 iken, “Allah’a inandıklarını ancak bazı şüpheleri olduklarını” belirtenlerin oranı yüzde 8,6.
TİDA bulgularına göre, Allah inancı olmayanlar Türkiye nüfusunun yüzde 5,7’sini oluşturuyor.
Eğitim seviyelerine göre Allah inancı:
Rapora göre inançsızların oranı en yüksek, sırasıyla, yüksek lisans veya doktora mezunu grubunda (yüzde 18) ve üniversite öğrencileri (yüzde 13) arasında.;
Buna göre, yüksek lisans veya doktora mezunlarının yüzde 18’i “Allah inancı olmadığını” belirtirken; yüzde 82’si “Allah’a inandığını” bildirdi.
Buna ek olarak, üniversite öğrencilerinin yüzde 13’ü “Allah’a inanmadığını” ifade ederken yüzde 87’si “Allah’a inandığını” belirtti.
Coğrafi bölgelere göre Allah inancı:
Türkiye’de Allah inancının en yüksek olduğu coğrafi bölgeler Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu bölgeleri. Bu coğrafi bölgelerde yaşayan katılımcıların hepsi (yüzde 100) “Allah inancı olduğunu” belirtti.
Buna ek olarak, bireylerin “Allah inancı olduğu” görüşü Güneydoğu Anadolu (yüzde 98), Orta Anadolu (yüzde 97) ve Batı Karadeniz (yüzde 98) bölgelerinde de yüksek oranlarda gerçekleşti.
Bununla birlikte, inançsızların en yoğun Ege Bölgesi’nde yaşadıkları tespit edildi. Grafik 6‘ya göre, Ege Bölgesi’nde yaşayan katılımcıların yüzde 11’i “Allah inancı olmadığını” bildirdi. Bunu sırasıyla İstanbul (yüzde 10) ve Batı Marmara (yüzde 9) bölgeleri izledi.
İnançsızlık tahmin edildiği kadar yüksek değil:
TİDA bulguları ile Türkiye genelinde inanç ve dindarlık pratiklerinin yaygınlığına dair tahminleri karşılaştırabilmek için yapılan çevrimiçi algı araştırmasında, katılımcılara Türkiye’de kendilerini “Allah inancım yok”, “Allah’ın var olup olmadığını bilmiyorum ve bunu bilmenin bir yolu olduğuna inanmıyorum” ve “Allah’a inanmıyorum ama bence doğaüstü bir güç var” kategorileri içerisinde tanımlayanların oranları soruldu.
Türkiye genelindeki yaygınlık oranını çoğunlukla yüzde 10 ile yüzde 20 dolaylarında tahmin edildi. Genel tahmin ortalaması ise yüzde 20,5 olarak gerçekleşti. Oysa TİDA bulgularına göre, Türkiye genelindeki inançsızlık oranı (yüzde 5,7) bu tahminlerin çok daha altında.
“Türkiye’de kendinizi hangi mezhebe ait hissediyorsunuz?”
Türkiye’de yaşayan bireylerin yarısından fazlası (yüzde 62) kendilerini Hanefi mezhebine ait hissettiklerini belirtti. Kendilerini Şafii mezhebine ait hissettiklerini ifade edenlerin oranı yüzde 9.
Ayrıca katılımcıların yüzde 3,1’i de kendilerini Alevi mezhebine ait hissettiklerini dile getirdi.
Hanbeli, Maliki, Caferi veya diğer herhangi bir mezhebe ait olduklarını ifade edenlerin toplam oranı ise yüzde 1,2.
Bunun yanında, katılımcıların yaklaşık dörtte biri kendilerini “hiçbir mezhebe ait hissetmediklerini” (yüzde 15,1) veya “bu soruya cevap vermek istemediklerini” (yüzde 9,6) ifade etti.
Türkiye’de çoğunluk kendisini “dindar” olarak tanımlıyor:
Katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 62) “dindar” ya da “çok dindar” olduklarını ifade etti. Bunun aksine “hiç dindar değilim” veya “dindar değilim” ifadesini seçen katılımcıların oranı yüzde 14 olarak gerçekleşti.
Katılımcıların geriye kalanı ise (yüzde 24) ne dindar olduklarını ne de olmadıklarını belirtti. Bu sonuçlara göre, Türkiye’de yaşayan bireylerin yarısından fazlası -diğer bir ifade ile yaklaşık üçte ikisi- kendilerini bir şekilde dindar olarak görüyor.
Eğitim seviyesine göre dindarlık algısı:
Okur yazar olmayan katılımcılarda “dindar” veya “çok dindar” olduklarını ifade edenlerin oranı yüzde 88 iken, ilkokul mezunlarında bu oran yüzde 80’e geriliyor.
Bu oran, eğitim seviyesi arttıkça düşmeye devam ederek lise mezunlarında yüzde 68, yüksekokul mezunlarında ise yüzde 63 olarak gözlemleniyor.
Halihazırda üniversite eğitimine devam eden bireyler arasında “dindar” veya “çok dindar” olduklarını söyleyenlerin oranı ancak yüzde 43 oranında gerçekleşti.
Üniversite mezunları ve yüksek lisans veya doktora mezunları arasında, üniversite öğrencilerine kıyasla, katılımcıların kendilerini “dindar” olarak tanımlama oranları daha yüksek görünüyor.
Üniversite mezunları arasında kendilerini dindar olarak tanımlayanların oranı tam olarak yüzde 50 iken, bu oran yüksek lisans veya doktora mezunları arasında yüzde 44’e düşüyor.
Diğer taraftan, üniversite öğrencilerinin yüzde 24’ü, yüksek lisans veya doktora mezunlarının yüzde 23’ü ve üniversite mezunlarının yüzde 22’si “dindar olmadıklarını” veya “hiç dindar olmadıklarını” belirtiyor.
Üniversite öğrencilerinin ve yüksek lisans veya doktora mezunlarının yüzde 33’ü, üniversite mezunlarının ise yüzde 28’i “ne dindarım ne değilim” ifadesini kendi dindarlık algılarına en uygun kategori olarak seçti.
Coğrafi bölgelere göre dindarlık algısı:
Dindarlığın en yüksek olduğu bölge Kuzeydoğu Anadolu. Öyle ki bu bölgede kendisini “dindar” veya “çok dindar” olarak tanımlayan katılımcıların oranı yüzde 80 olarak gerçekleşti.
Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’ni yüzde 75 oranıyla Doğu Karadeniz izliyor. Bu kapsamda, kendilerini “dindar” veya “çok dindar” olarak tanımlayan bireyler, Türkiye genelinde yoğunlukla birbirine komşu olan söz konusu iki kuzeydoğu bölgesinde yaşıyor.
Türkiye’de dindarlığın en düşük olduğu bölgelerin sırasıyla Ege ve Batı Marmara bölgeleri olduğu görülüyor. Ege’de yaşayan katılımcıların yüzde 47’si, Batı Marmara’da yaşayan katılımcıların da yüzde 46’sı kendilerini “dindar” veya “çok dindar” olarak tanımlıyor.
Kendini “dindar değilim” veya “hiç dindar değilim” şeklinde tanımlayanların toplam oranına bakıldığında Ege Bölgesi düşük bir farkla öne çıkıyor.
Bu bağlamda, kendisini herhangi bir şekilde “dindar” olarak tanımlamayanların oranı Ege Bölgesi’nde yüzde 22. Bunu yüzde 20 oranı ile Marmara Bölgesi izliyor.
Namaz kılma sıklığı:
Katılımcıların yüzde 39’u “sık sık” veya “her zaman”, diğer bir deyişle “düzenli olarak namaz kıldıklarını” ifade etti.
Buna karşılık “hiçbir zaman namaz kılmadıklarını” veya “nadiren kıldıklarını” belirten katılımcıların oranı yüzde 41.
“Ara sıra namaz kılan” katılımcıların oranı ise yüzde 20 olarak gerçekleşti.
Kadınlar arasında düzenli olarak namaz kılma oranı erkeklere kıyasla daha yüksek.
Erkeklerin yüzde 37’si “sık sık” veya “her zaman” namaz kıldığını ifade ederken, bu oran kadınlarda yüzde 40’a yükseliyor.
Eğitim seviyesi artıkça namaz kılma sıklığı azalıyor
Düzenli olarak, yani “sık sık” veya “her zaman” namaz kıldığını belirten katılımcıların oranı okur yazar olmayan nüfus içerisinde yüzde 79.
Ancak bu oran ilkokul mezunlarında yüzde 63’e, lise mezunlarında yüzde 36’ya, halihazırda üniversite öğrencisi olanlar arasında ise yüzde 20’ye kadar düşüyor.
Buna ek olarak, düzenli olarak
namaz kılanların oranının üniversite mezunları arasında yüzde 32’ye, yüksek lisans veya doktora mezunları arasında ise yüzde 33’e kadar yükseldiği gözlemlendi.
Oruç tutma sıklığı
Araştırma kapsamında katılımcılara ramazan ayında oruç tutma sıklıkları soruldu.
Türkiye’de yaşayan her dört vatandaştan biri ramazan ayında düzenli olarak oruç tutuyor.
Bu bağlamda katılımcıların yüzde 75’i ramazan ayında “sık sık” ve “her zaman” oruç tuttuğunu belirtti.
Buna karşılık, “hiçbir zaman” oruç tutmadığını veya “nadiren” oruç tuttuğunu belirten katılımcıların oranı yüzde 16.
Türkiye’de ramazan ayında “ara sıra” oruç tuttuğunu dile getirenlerin oranı ise yüzde 9.
Türkiye’de kadınlar, erkeklere kıyasla daha düzenli bir şekilde oruç tutuyor.
Grafik 21‘de görüldüğü üzere, ramazan ayında kadınların yüzde 77’si “sık sık” veya “her zaman” oruç tuttuklarını ifade ederken, bu oran erkekler arasında yüzde 74 olarak gerçekleşti.
En az oruç tutan grup lisansüstü eğitimi olanlar:
Lise mezunu ve öncesini gösteren eğitim gruplarında ramazan ayında düzenli olarak oruç tutma sıklığı yüzde 76 ile yüzde 83 arasında değişiyor.
Bu oran, üniversite mezunları arasında yüzde 70’e ve yüksek lisans veya doktora mezunları arasında yüzde 64’e düşüyor.
Ayrıca, Türkiye genelinde ramazan ayında oruç tutmayanların oranı (yüzde 29) en fazla yüksek lisans veya doktora mezunları arasında.
Düzenli oruç tutanların coğrafi bölgelere göre dağılımı:
Türkiye genelinde ramazan ayında düzenli olarak oruç tutma sıklığının en yüksek olduğu bölgeler sırasıyla Kuzeydoğu Anadolu (yüzde 99), Doğu Karadeniz (yüzde 93) ve Orta Anadolu’dur (yüzde 92).
Bu bölgelerde nüfusun neredeyse tamamı “sık sık” veya “her zaman”, yani düzenli olarak, oruç tuttuklarını dile getirdi.
Buna karşılık, düzenli olarak oruç tutma sıklığının en düşük olduğu bölgeler ise Ege (yüzde 53), Akdeniz (yüzde 61) ve Batı Marmara (yüzde 62).
Ege Bölgesi’nde “nadiren” oruç tuttuğunu veya “hiçbir zaman” tutmadığını söyleyen katılımcıların oranı yüzde 31 iken, bu oran İstanbul ve Akdeniz bölgelerinde yüzde 20’ye düşüyor.
Türkiye’de kadınların dörtte üçü bir şekilde başörtüsü takıyor
Türkiye’de yaşayan 18 yaş üstü kadın katılımcıların yüzde 73’ü -diğer bir deyişle neredeyse dörtte üçü- herhangi bir şekilde başörtüsü taktıklarını belirtiyor.
Geriye kalan yüzde 27’lik kısım ise herhangi bir şekilde başörtüsü kullanmadıklarını ifade ediyor.
Kadın katılımcıların yüzde 48’i dışarıya çıkarken “sık sık” veya “her zaman” başörtüsü taktıklarını dile getirdi.
Geriye kalan kadın katılımcıların yüzde 47’si ise dışarıya çıkarken “hiçbir zaman” başörtüsü takmadıklarını veya “nadiren” taktıklarını ifade etti.
Kadın katılımcıların sadece yüzde 6’sı dışarıya çıkarken “ara sıra” başörtüsü taktıklarını söyledi.
Türkiye genelinde kadın katılımcıların yarısından fazlası (yüzde 58) evde başörtüsü takmadığını belirtti.
Bunun yanında, kadın katılımcıların yüzde 27’si ev içerisinde “sık sık” veya “her zaman” başörtüsü taktıklarını söyledi.
Ev içerisinde “ara sıra” başını örttüğünü belirten kadın katılımcıların oranı ise yüzde 16 olarak kaydedildi.
Türkiye genelinde kadınların çoğu (yüzde 69) ibadet ederken “sık sık” veya “her zaman” başörtüsü taktıklarını belirtti.
Başörtüsü takanların coğrafik bölgelere göre dağılımı:
Başörtüsü takma oranı en yüksek olan bölgeler Güneydoğu Anadolu ve Kuzeydoğu Anadolu.
Dışarıda “sık sık” ve “her zaman”, diğer bir ifadeyle düzenli olarak, başörtüsü kullandığını söyleyen kadınların oranı Güneydoğu Anadolu’da yüzde 78 ve Kuzeydoğu Anadolu’da yüzde 74.
Diğer taraftan bu oran Ege Bölgesi’nde yüzde 27’ye kadar düşüyor. Ege Bölgesi’nde kadınların yarısından fazlası (yüzde 67) dışarı çıkarken “nadiren” başını örttüklerini veya “hiçbir zaman” örtmediklerini dile getirdi.
Güneydoğu Anadolu ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde evde düzenli olarak başörtüsü taktığını belirten kadınların oranı, sırasıyla, yüzde 57 ve yüzde 49 olarak gerçekleşti.
Evde “nadiren” başörtüsü taktığını veya “hiçbir zaman” takmadığını söyleyen kadın katılımcıların oranı ise Ege’de yüzde 72, İstanbul’da yüzde 68 ve Akdeniz’de yüzde 64 olarak kaydedildi.
Dışarıda veya evde düzenli olarak başörtüsü takma oranlarında bölgeler arasında görülen bu fark, ibadet ederken başörtüsü takma oranlarında görece azalıyor.
Bu doğrultuda, ibadet ederken düzenli olarak başörtüsü takanların oranı Güneydoğu Anadolu’da yüzde 78 iken en fazla Ege’de yüzde 53’e kadar düşüyor.
Başörtüsü siyasi simge olarak görülmüyor
Katılımcıların çoğu (yüzde 74) “Başörtüsü siyasi bir semboldür” ifadesine “katılmadığını” veya “kesinlikle katılmadığını” belirtti.
Bu ifadeye “katılıyorum” veya “kesinlikle katılıyorum” diyenlerin oranı yüzde 14 iken, “ne katılıyorum ne katılmıyorum” diyenlerin oranı yüzde 12.
Erkekler arasında başörtüsünü siyasi sembol olarak görmek kadınlara göre daha yaygın
Erkek katılımcıların yüzde 78’i kadın katılımcıların ise yüzde 71’i “başörtüsünü siyasi bir sembol olarak görmediklerini” belirtti.
“Başörtüsü siyasi bir semboldür” ifadesini “katılıyorum” veya “kesinlikle katılıyorum” şeklinde cevaplayan erkek katılımcıların oranı yüzde 16 ve kadın katılımcıların oranı da yüzde 12 olarak gerçekleşti.
Çoğunluk “laik bir ülkede de dinin rahatlıkla yaşanabileceğini” düşünüyor:
Katılımcıların yüzde 73’ü “Laik bir ülkede dinin rahatlıkla yaşanabileceğini düşünüyorum” ifadesine “katıldığını” veya “kesinlikle katıldığını” ifade etti.
Bu ifadeyi “katılmıyorum” veya “kesinlikle katılmıyorum” olarak cevaplayan katılımcı oranı ise sadece yüzde 13.
Geriye kalan yüzde 14’lük oran ise bu fikre “ne katıldığını ne de katılmadığını” belirtti.
Buradan yola çıkarak Türkiye genelinde laik bir ülkede de dinin rahatlıkla yaşanabileceğine dair bir uzlaşı olduğu görülüyor.
Çoğunluk “devletin dini bir kimliği olması gerektiğini” düşünmüyor
Katılımcıların yaklaşık yarısı (yüzde 47) “Devletin dini bir kimliği olması gerektiğini düşünüyorum” ifadesine “katılmadığını” veya “kesinlikle katılmadığını” dile getirdi.
Bu ifadeye katılanların oranı yüzde 38 iken, “ne katılıyorum ne katılmıyorum” şeklinde cevap verenlerin oranı yüzde 15.
“Anayasadaki hiçbir madde Kur’an ile çelişmemelidir” diyenler çoğunlukta:
Katılımcıların yaklaşık yarısı (yüzde 47) “Anayasadaki hiçbir madde Kur’an ile çelişmemelidir” ifadesine “katıldığını” veya “kesinlikle katıldığını” belirtirken, buna “katılmayanların” veya “kesinlikle katılmayanların” oranı yüzde 33 olarak kaydedildi.
Katılımcıların yüzde 21’i ise bu ifadeye “ne katıldığını ne de katılmadığını” belirtti.
Müslümanlık en yaygın kabul edilen kimlik:
Türkiye’de bireylerin kendini en yakın hissettiği kimlik Müslüman kimliği.
Katılımcıların çoğu (yüzde 80) kendisini Müslüman kimliğine en yakın hissettiğini belirtti.
Kendini Müslüman kimliğine uzak hissettiğini belirten katılımcı oranı sadece yüzde 9.
Milliyetçilik, İslamcılık, Atatürkçülük, dindarlık ve laiklik, yaklaşık aynı büyüklükte temsil ediliyorlar:
Türkiye genelinde katılımcıların yarısından fazlası kendilerini Müslümanlığın yanında, sırasıyla, milliyetçi (yüzde 55), İslamcı (yüzde 53), Atatürkçü (yüzde 53), dindar (yüzde 52) ve laik (yüzde 52) kimliklerine de çok yakın hissettiklerini ifade etti.
Ayrıca, katılımcıların yarısı (yüzde 50) kendilerini Sünni kimliğine yakın gördüklerini de belirtti.
Araştırma bulguları, Türkiye genelinde din, milliyetçilik ve laiklik ile ilgili kimliklerin yaklaşık olarak aynı seviyelerde temsil edilen kimlik kategorileri olduğunu gösteriyor.
Toplumun beşte biri kendini feminizme yakın görüyor:
Buna ek olarak, katılımcıların yaklaşık yarısı (yüzde 42) kendisini hümanist kimliğine çok yakın gördüğünü ifade etti.
Dahası katılımcıların yüzde 36’sı sağcı, yüzde 35’i muhafazakâr ve yüzde 33’ü de sosyalist kimlik kategorilerine kendilerini yakın gördüklerini dile getirdi.
Kendisini solcu kimliğine yakın hissedenlerin oranı yüzde 22 olarak gerçekleşti.
Ayrıca, Türkiye’de yaşayan her beş kişiden birinin kendisini feminist kimliğine yakın hissettiği (yüzde 20) de gözlemlendi.
LGBT+ hakları savunuculuğuna kendini yakın hissedenlerin oranı ise yüzde 11.
En az temsil edilen kimlikler azınlık inanç grupları:
Farklı kimlik kategorileri arasında bireylerin en az yakınlık hissettikleri kimlik kategorileri sırasıyla ateist (yüzde 4), deist (yüzde 8) ve Alevi (yüzde 9) kimlikleridir.
Sosyalizm de kadınlar arasında daha çok kabul görüyor:
Kadın katılımcıların yüzde 37’si kendilerini sosyalist kimliğine yakın hissettiğini belirtirken, bu oran erkeklerde yüzde 29’a düşüyor.
Ayrıca, kadınların yüzde 33’ü kendilerini feminist kimliğine yakın hissettiğini ifade ederken, bu oran erkeklerde yüzde 8’e geriliyor.
Erkekler geleneksel kimlik kategorilerine daha yakın hissediyorlar:
Erkekler kendilerini geleneksel kimlik kategorilerine kadınlara kıyasla genellikle daha yakın hissediyor.
Erkek katılımcılar milliyetçi (yüzde 59), Sünni (yüzde 54), dindar (yüzde 54), sağcı (yüzde 39) ve muhafazakâr (yüzde 37) kimlik kategorilerine kendilerini daha yakın gördüklerini ifade etti.
Kadınlarda bu yakınlık, sırasıyla, yüzde 50, yüzde 45, yüzde 51, yüzde 32 ve yüzde 34 oranlarına düşüyor.
Kendisini İslamcı kimlik kategorisine yakın gördüğünü belirten kadınların oranı (yüzde 55) erkeklerin oranından (yüzde 52) biraz daha yüksek.
Buna ek olarak hem kadın hem erkek katılımcılar arasında ateist, deist ve LGBT+ hakları savunucusu kimlik gruplarına yakın hissedenlerin oranı diğer kimlik gruplarına kıyasla daha düşük.
Kendini deizme en yakın hissedenler üniversite öğrencileri:
Tüm eğitim grupları içerisinde kendisini deist kimlik kategorisine en yakın hisseden grup yine üniversite öğrencileri (yüzde 15).
Bu oran üniversite mezunlarında yüzde 12’ye, lisansüstü eğitim görmüş olanlar ve yüksekokul mezunlarında yüzde 10’a kadar azalırken daha düşük eğitim seviyelerinde çok daha düşük.
Ateizme en yakın olanlar yüksek lisans ve doktora eğitimi görmüş olanlar:
Kendisini ateist kimlik grubuna yakın hissedenlerin oranı yüksek lisans veya doktora mezunları arasında yüzde 11’e kadar çıkıyor.
Bu oran üniversite öğrencileri arasında yüzde 5’e düşüyor.
Okur yazar olmayanların içinde ise kendini ateist kimlik grubuna yakın hisseden kimse kaydedilmedi (yüzde 0).
Nikahsız yaşamaya en çok karşı çıkan Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi; en çok destek veren Ege Bölgesi:
Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan katılımcıların sadece yüzde 6’sı “Bir kadın ve bir erkek nikahsız beraber yaşayabilirler” ifadesine “katıldığını” veya “kesinlikle katıldığını” belirtirken, bu oran Ege Bölgesi’nde yüzde 38’e kadar çıkıyor.
Nikahsız birlikte yaşamaya en az destek veren bölge Kuzeydoğu Anadolu’dan sonra Doğu Karadeniz (yüzde 7) iken; en çok destek veren bölge Ege’den sonra Batı Marmara (yüzde 30).
Kadınlar yoga, meditasyon ve totem yapmak konusunda da daha aktifler:
“Nadiren”, “ara sıra” veya “sık sık” yoga yaptıklarını ifade eden kadın katılımcıların oranı yüzde 18 iken, erkekler katılımcıların oranı sadece yüzde 8.
Ayrıca, herhangi bir şekilde meditasyon yapan katılımcıların oranı kadınlarda yüzde 27 iken, erkeklerde yüzde 14 olarak kaydedildi.
“Nadiren”, “ara sıra” veya “sık sık” totem yapma oranları da kadın katılımcılar arasında (yüzde 29) erkek katılımcılardan (yüzde 24) yüksek.
Kadınlar, erkeklere kıyasla daha çok rüya yorumlatıyor ve fal baktırıyor:
Türkiye’de yukarıda bahsedilen dinsel pratiklerin çoğunun kadınlar tarafından, erkeklere kıyasla, daha fazla yapıldığı gözlemlendi.
Örneğin, kadın katılımcıların yüzde 39’u “Nadiren”, “ara sıra” veya “sık sık” fal baktıklarını ya da baktırdıklarını ifade ederken, bu oran erkeklerde yüzde 18’e düştü.
Diğer taraftan bu faaliyeti hiç yapmayanların oranı kadınlarda yüzde 61 iken, erkeklerde yüzde 82’ye yükseldi.
Benzer bir şekilde, “nadiren”, “ara sıra” veya “sık sık” rüya yorumlatan katılımcıların oranı kadınlarda yüzde 69 iken, erkeklerde yüzde 50 oldu.
Bu dinsel faaliyeti hiç gerçekleştirmeyenlerin oranı ise kadınlarda yüzde 31 iken erkeklerde yüzde 50 olarak kaydedildi.
Batı Marmara ve Ege’de fal baktırmak ve kurşun döktürmek; Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu’da rüya yorumlatmak yaygın:
Türkiye genelinde aşure dağıtmanın en yoğun yapıldığı bölgeler sırasıyla Kuzeydoğu Anadolu (yüzde 84), Doğu Marmara (yüzde 83), Güneydoğu Anadolu (yüzde 81) ve Doğu Karadeniz (yüzde 80).
Bunun yanında, türbe ziyaretlerinin en sık yapıldığı bölgeler, sırasıyla, Güneydoğu Anadolu (yüzde 85), Doğu Marmara (yüzde 83) ve Kuzeydoğu Anadolu (yüzde 82).
Rüya yorumlatma:
Doğu Karadeniz’de yaşayan katılımcıların yüzde 71’i, Kuzeydoğu Anadolu’da yaşayan katılımcıların ise yüzde 69’u “nadiren”, “ara sıra” veya “sık sık” rüya yorumlattıklarını ifade etti.
Bu bölgelerde fal bakma veya baktırma pratiği ile kurşun döktürme pratiğinin yapılma oranları, Doğu Karadeniz için sırasıyla yüzde 19 ve yüzde 6; Kuzeydoğu Anadolu için de sırasıyla yüzde 14 ve yüzde 4 olarak kaydedildi.
Diğer bir ifadeyle, rüya yorumlatma sıklığının diğer bütün bölgelerden daha yüksek olduğu Doğu Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde, fal bakma veya baktırma ile kurşun döktürme sıklıkları daha düşü.
Fal baktırma:
Batı Marmara ve Ege bölgeleri fal bakma veya baktırma pratiğinde diğer bölgelerin arasından öne çıkıyor.
Batı Marmara Bölgesi’nde yaşayan katılımcıların yüzde 42’si, Ege Bölgesi’nde yaşayan katılımcıların ise yüzde 41’i “nadiren”, “ara sıra” veya “sık sık” fal baktığını veya baktırdığını ifade ediyor.
Benzer bir şekilde, kurşun döktürme pratiği en fazla olarak bu iki bölgede her ikisi için de yüzde 26 seviyesinde görülüyor.
Büyü bozdurma en çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaygın:
12 bölge içerisinde büyü bozdurmak için “nadiren”, “ara sıra” veya “sık sık” hocaya gittiklerini ifade eden katılımcıların toplam oranının en yüksek olduğu bölge yüzde 19 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi.
Bu oranın en düşük olduğu bölge ise Ege’dir (yüzde 4).
Batı Marmara ve Ege bölgeleri burçlara, karmaya, uğur veya uğursuzluğa daha çok inanıyor:
Uğur veya uğursuzluğa, karmaya veya burçlara inanma oranlarının en yüksek olduğu bölgeler arasında Batı Marmara öne çıkıyor.
Uğur veya uğursuzluğa inandığını veya kesinlikle inandığını belirten katılımcıların oranı Batı Marmara Bölgesi’nde yüzde 60’a ulaşıyor.
Benzer şekilde, Batı Marmara bölgesinin neredeyse yarısı (yüzde 46) karmaya inandığını belirtirken bu oran Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 15’e kadar düşüyor.
Bunun yanında, burçlara inandığını veya kesinlikle inandığını belirten katılımcıların oranı Batı Anadolu’da yüzde 34’e ulaşırken Batı Marmara’da yüzde 30, Güneydoğu Anadolu’da ise yüzde 15 oranında kaydedildi.
Türkiye’nin yarısı mutlu olduğunu belirtiyor:
Türkiye genelinde katılımcıların kendilerini ne kadar mutlu hissettiğini gösteren Grafik 82‘ye göre, katılımcıların yaklaşık olarak yarısı (yüzde 49) kendilerini “mutlu” ya da “çok mutlu” olarak tanımladı.
Diğer taraftan katılımcıların yüzde 17’si “mutlu olmadıklarını” veya “hiç mutlu olmadıklarını” belirtti.
Geriye kalan yüzde 34 ise “ne mutlu olduklarını ne de mutsuz olduklarını” dile getirdi.