İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce, sosyal medya hesabından 2002 yılı ve 2023 yıllarını kıyaslayarak Türkiye’de konut sahibi olanların oranının eridiğini söyledi. “2002 yılında Türkiye nüfusu 65 milyonken 16 milyon 500 bin hanenin yaklaşık 12 milyonu konut sahibiydi.” diyen Gökce, günümüzde yaklaşık 25 milyon hanenin olduğunu ve 11 milyon hanenin konut sahibi olmadığına dikkat çekerek Avrupa’da en düşük konut sahiplik oranına sahip ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söyledi.
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökce, sosyal medya hesabından 2002 yılı ve 2023 yıllarını kıyaslayarak Türkiye’de konut sahibi oranında düşüş yaşandığını açıklayarak konut krizine değindi. “2002 yılında Türkiye nüfusu 65 milyonken 16 milyon 500 bin hanenin yaklaşık 12 milyonu konut sahibiydi.” diyen Gökce, günümüzde yaklaşık 25 milyon hanenin olduğunu ve 11 milyon hanenin konut sahibi olmadığına dikkat çekti.
Öte yandan Gökce, Avrupa’da en düşük konut sahiplik oranına sahip ülkelerden birinin Türkiye olduğunu söyledi.
Konut politikasının sonucunda yabancıların yüksek oranda konut almasının konut piyasasındaki fiyat dengesini bozduğunu belirten Gökce, “11 yılda toplam 357 bin konut yabancıların mülkiyetine geçti. 21 yıldır sürdürülen konut politikasının sonucunda yapı stoğumuz iyileşmemiş, bir çok vatandaşımız riskli konutta yaşamak zorunda kalmış, orta ve dar gelirliler mülksüzleşirken, yüksek gelir grubuna sahip olanlar konut yatırımına yönelmiş. Yaşadığımız konut krizi bu.” diye konuştu.
Gökce’nin paylaşımı şu şekilde:
Bugün TÜİK konut verilerini açıkladı. Veriler bize ne gösteriyor ve neden sosyal konutu da kapsayan bütüncül bir konut politikasına ihtiyacımız var? Şimdi verilere bakalım Türkiye’de konut sahipliği oranı 2002 yılında yüzde 73 düzeyindeyken bugün yüzde 56’ya düşmüş durumda.
2002 yılında Türkiye nüfusu 65 milyonken bugün 85 milyona ulaştı. 2002 yılında Türkiye’de 16 milyon 500 bin hanenin yaklaşık 12 milyonu konut sahibiydi. Bugün yaklaşık 25 milyon hane var. Yaklaşık 11 milyon hane konut sahibi değil.
Avrupa’da durum ne? Ne yazık ki Avrupa’da en düşük konut sahiplik oranına sahip ülkelerden biri Türkiye. Konut sahipliği oranı Romanya’da yüzde 96, Macaristan’da 91, Polonya’da 85, İspanya ve İtalya’da yüzde 85 seviyesindeyken bizde yüzde 56,7. Konut güvencesinden yoksunuz.
Şimdi bir başka önemli grafik. İkamet edilen bina yaşına göre Türkiye genelinde vatandaşlarımızın sadece yüzde 47’sinin 2000 yılı sonrasında yapılan konutlarda yaşadığını görüyoruz. Yani halkın yüzde 53’ünün oturduğu konutlar 2000 yılı öncesinde ve görece riskli.
Peki vatandaşlarımızın oturduğu konutların durumu ne? Her 3 vatandaşımızdan biri sızdıran çatı, nemli duvar, çürümüş pencere ve onarım ihtiyacı olan bir konutta yaşıyor. Yine her 3 vatandaşımızdan biri izolasyon sorunu nedeniyle ısınamıyor yada ısı verimliliği sorunumuz var!
Bu rakamlar bize ne gösteriyor? Nüfus artışına uygun doğru bir planlama yapılmadığı için gereken konut arzı sağlanamadı. TOKİ ve Emlak Bankası gibi kurumlar sosyal konut üreten değil üst orta sınıflara konut arz eden bir yapıya dönüştü.
Ayrıca 2012 yılında yapılan düzenleme nedeniyle yabancılar da yüksek oranda konut aldılar. Bu da konut piyasasındaki fiyat dengesini etkiledi. 11 yılda toplam 357 bin konut yabancıların mülkiyetine geçti. Bu çok önemli bir rakam.
21 yıldır sürdürülen konut politikasının sonucunda yapı stoğumuz iyileşmemiş, bir çok vatandaşımız riskli konutta yaşamak zorunda kalmış, orta ve dar gelirliler mülksüzleşirken, yüksek gelir grubuna sahip olanlar konut yatırımına yönelmiş. Yaşadığımız konut krizi bu.
Peki ne yapılabilir?
Planlama. Nüfus artışına ve demografik ihtiyaçlara göre bilimsel bir planlama ile kamu yeniden konut hakkını korumak için anayasa ile kendisine verilen görevi yerine getirmelidir.
Kamu sosyal konut üretimini çeşitlendirmeli ve vatandaşlara sosyal konut arz etmelidir. Bunun için TOKİ ve Emlak Bankası yeniden yapılandırılmalı, sosyal konut üretimine yönlendirilmelidir.
Emlak ve Kredi Bankası yeniden ayağa kaldırılmalı ve hem riskli konutların dönüşümüne finansman hem de kapsamlı dönüşüm projelerinde kredi sağlayacak biçimde güçlendirilmelidir.
Boş konutlar tespit edilmeli, bu konutlar için yüksek vergi düzenlemeleri yapılmalı, boş konutlarını riskli konutlarda yaşayan vatandaşlarımıza kiraya veren ev sahiplerine yönelik de teşvikler uygulanmalıdır.
Konut sahibi olmak isteyen alt gelir grubu vatandaşlara ve/veya dezavantajlı kesimlere uzun vadeli ve uygun koşullu kredi imkanları sağlanmalıdır.
Konut üretiminde çağdaş bir şartname, kodlama ve maliyet sistemi ortaya konmalıdır.
Yabancılara konut satışı belirli bir süre durdurulmalı, konut piyasasının dengesini bozan, vatandaşlarımızın mülksüzleşmesine neden olan uygulamalar ortadan kaldırılmalıdır.
Bir kez daha ifade etmek istiyorum, yaşadığımız konut krizi, mülksüzleşme ve uygun fiyatlı konutlara ulaşamama sorunu kader değil. AB-27’de konut sahipliği ortalaması yüzde 70. Bu oranın üstüne çıkmak mümkün. Yeter ki akılcı, bilimsel politikaları uygulayalım.