2024 savaşı, İsrail’in 1982 ve 2006 savaşlarından sonra Lübnan’a yönelik üçüncü savaşı, Hizbullah ile de ikinci savaşıdır.
Bu aynı zamanda ABD’nin şimdiye kadar yasakladığı Lübnan’a yönelik genişletilmiş savaşa da alternatif bir savaş.
İsrail’i Hizbullah’a karşı bir siber saldırıyla Washington’un iradesinin etrafından dolanmaya iten de ABD’nin bu yasağıydı.
Siber saldırının sonuçları siyaset, güvenlik ve lojistik açıdan İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a karşı başlattığı herhangi bir konvansiyonel savaştan daha tehlikeli olabilir.
Netanyahu’nun Hizbullah’a karşı savaşı aynı zamanda Amerikan seçimleri öncesinde kaybedilen zamanı da doldurmayı amaçlıyor.
Bunun sonucunda ya Kamala Harris ve Joe Biden’ın girişimi ile bir arada yaşayacak ya da müttefiki Donald Trump çılgın projelerini tamamlamak üzere yönetime geri dönecek.
Bu savaş büyük olasılıkla ABD tarafından onaylanmıyor ancak Washington, Hizbullah’ın yenilgiye uğratılmasından ve böylece İran’ın bölgede kendisine düşman en önemli kolunun kayıplar vermesinden rahatsız olmayacaktır.
İki gün içinde ölü ve yaralılar dahil 3 bin kişinin zarar görmesine neden olarak, 2020 yılındaki Beyrut Limanı patlamasının bir simülasyonu gibi olan 2024 savaşı, Hizbullah, Lübnan ve Lübnanlılara yansımaları nedeniyle göz ardı edilemeyecek, Lübnan’ın geleceği, Hizbullah’ın rolü, tepkileri ve ne yapacağı konusunda özellikleri bilinmeyen yeni bir aşama oluşturabilecek bazı gerçekler yarattı.
İlk gerçek, İsrail ile Hizbullah arasında caydırıcılık dengesi olduğu söyleminin sarsılmasıdır.
Gazze savaşı sırasında bu köşede söylediğimiz tüm İran ekseni ile İsrail ve müttefikleri, özellikle de ABD arasındaki devasa teknolojik uçurum daha iyi teyit edildi.
Bu uçurumun işaretleri İsrail’in İran içine sızmaları ve orada düzenlediği suikastlar ile görülmeye başlanmıştı.
Bu suikast ve sızmalara şu örnekleri verebiliriz; Fahrizade suikastı, arşivin çalınması, birden fazla tesisi vuran mobil bombalı saldırılar.
Bu uçurum Şam’daki İran konsolosluğuna düzenlenen saldırıda, Tahran’ın göbeğinde İsmail Heniyye ile Hizbullah’ın kalesi olan Beyrut’un güney banliyösünde Fuad Şükür’ün öldürülmesinde, aynı yerde daha önce Salih el-Aruri’nin öldürülmesinde, araçlarını veya motosikletlerini insansız hava araçlarıyla vurarak Hizbullah’ın yüzlerce mensubunun canına mal olan Lübnan’daki hassas operasyonlarda yeniden görüldü.
Teknolojinin ideolojiye üstünlüğü olarak nitelendirilen bu uçurum, Rusya’nın askeri gücüne ilişkin gerçeği ortaya çıkaran ve onu Batı ülkeleri ve ABD ile karşılaştırıldığında, sadece önemli bir bölgesel ülke haline getiren Ukrayna savaşında da ortaya çıktı.
İkinci gerçek, Hizbullah’ın dediğine göre aciz Lübnan ordusuna alternatif olarak, Hizbullah’ın silahının ve gücünün Lübnan’ı İsrail’den, saldırganlığından ve emellerinden koruduğu yönündeki söylemin çökmesidir.
Aynı şekilde Hizbullah’ın, kendi dini grubunu ve kendisine kucak açan çevreyi diğer tüm dini gruplardan koruduğu teorisi de çürütüldü.
Çünkü maddi ve insani kayıplar, psikolojik hasar, panik, güvenlik ve emniyet kaybı hem bu dini grubun mensuplarını ve bölgelerini hem de tüm Lübnanlıları etkiledi.
Üçüncüsü, İran ekseninin savaşlarını, güvenilir müttefikler olmadan yürüttüğü ortaya çıktı.
Gazze savaşından 1 yıl sonra, İran’ın müttefik olarak gördüğü tarafların en iyi ihtimalle gri bölgede durdukları ortaya çıktı.
Sovyetler Birliği’nin çöküşünden önce oynadığı uluslararası siyasi örtü, lojistik veya istihbari destek vb. sağlama rolünü dahi oynayamadıkları görüldü.