Ukrayna’ya Var; Suriye’ye Yok Mu?

Eklenme Tarihi: 06 Nis 2022
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Ukrayna’ya Var; Suriye’ye Yok Mu?

TÜRKİYE’NİN özellikle dış politika konusundaki tutarsızlık ve ölçüsüzlüklerini fark ediyor musunuz? Haklının yanında mı duruyoruz; güçlünün yanında mı? AKP’nin 20 yıllık icraatına bir bakın! Net bir duruş ortaya koyamadığını göreceksiniz! Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayıp 1.5 aydır devam eden savaş konusundaki tutumu net bir gösterge olarak karşımızda.

AKP Hükümeti, savaşın durup barışla sonuçlanması için o kadar gayretli, iş bilir ve kendini parçalarcasına bir görüntü veriyor ki, bu hızlı diplomasi insanı tedirgin ediyor. AKP, mademki bu kadar becerikli idiyse, bu maharetini niçin Irak, Suriye, Libya konusunda kullanmadı, diye düşünmeden edemiyoruz.

Barış, her vicdan ve insaf sahibi insanın vazgeçilmez prensibidir. Haklının yanında yer almak, işgalci ve saldırganı onaylamamak insani bir görevimiz. İki Hıristiyan ülke arasında da olsa, savaşı durdurmak için “arabuluculuk” yapmak arzu edilen bir güzellik! Tarihin her döneminde savaş “yıkım” demektir. Biz, “Barışta hayır vardır” (Nisa, 128) prensibine inanırız. Barış ve huzurun sağlandığı bir dünya hepimizin özlemi! AKP’nin tutarsızlığı; Ukrayna için gösterdiği bu gayretkeşliği Irak, Suriye, Libya gibi İslam ülkeleri için göstermemiş olmasındandır. Bu ülkeler emperyalistlerin işgal ve saldırısına uğradılar. Hükümet, bu ülkeler adına ne arabuluculuk yaptı; ne de işgal ve saldırıları durdurmak için bir çaba harcadı! Aksine işgalci ve saldırganların yanında durdu. ABD ve AB’nin çıkarlarını önceledi.

SURİYE İMTİHANI

RUSYA ve Ukrayna dışişleri bakanları İstanbul’da “barış görüşmeleri” yaptılar. Şimdi de, Rusya ve Ukrayna devlet başkanlarının Türkiye’de bir “zirve” yapmaları için ellerinden geleni yapıyorlar. Hükümet yanlısı basın olayı göklere çıkararak veriyor. AKP Genel Başkanı’nı Nobel’e aday gösteriyorlar. Türkiye’yi “barış elçisi” olarak değerlendiriyorlar. Hükümetin aynı çabayı Müslüman ülkeler için göstermeyişini sorgulamıyorlar.

Bir kurgu ile karşı karşıya olduğumuz aklımıza geliyor. 11 senedir Suriyeliler perişan. Emperyal güçlerin kışkırtması sonucu, Suriye iç savaşı 15 Mart 2011’de başlamıştı. Suriye halkı 47 ayrı ülkede sığınmacı durumunda. Binlerce insan kimyasal silahlar, napalm ve misket bombaları kullanılması sonucu hayatını kaybetti.

İç savaşın başlamasından bu yana 350 bin Suriyeli ve binlerce çocuk öldü. Nicelerinin cesetleri sahillere vurdu. Suriye’de hayalet şehirler oluşurken kimsenin aklına “arabuluculuk” ve “barış” gelmedi. Dahası, hükümet, Saadet Partisi’nin 2012’de, “Kardeş kanı dökülmesin, insanlar perişan olmasın” diye, bir heyet halinde Beşşar Esad’la görüşmesinden rahatsız oldu. Yandaş medya da koroya katıldı. Saadet Partisi’ni “Esatçılık” ile suçladılar.

Bu nasıl bir mantıktı? AKP Genel Başkanı Herzog’la, Biden’la, Putin’le görüşünce, “Herzogcu”, “Bidencı”, “Putinci” olmadı da; Saadet Partisi nasıl bu şekilde suçlanabildi? Bu ne “mantıksız” bir itham; ne büyük “tutarsızlık” ve “ölçüsüzlük”tü! Eskilerin “Umur-u Hariciye” dedikleri dış politika gibi stratejik bir alan böyle bir zihniyete bırakılabilir miydi?

KİME HİZMET EDİYOR?

UKRAYNA komşumuz değil; ama Suriye Türkiye’nin 930 kilometrelik sınır komşusu! Sonra, Ukrayna Hıristiyan bir ülke! Suriye ise Müslüman! Osmanlı’nın eski eyaleti. Çok yerinde Türkçe konuşuluyor. Türkiye, birinci derecede komşusu Suriye ile ilgilenmeliydi. Onlar Türkiye’ye “sığınmacı” olarak geldiler; sonuna kadar “sığınmacı” olarak kalamazlar. Sorumluluğunu aldığımız bu insanların ülkelerine dönme sorunları ile yakından ilgilenmeliydik? Bunun yolu “diplomasi”den geçerdi.

Türkiye, Suriye’de yanlış diplomasi uyguladı. Suriye yönetimi ile yapılması gereken diplomatik temaslar, Astana ve Soçi’de İran ve Rusya ile yapıldı. Konunun muhatabı Beşşar Esad’la görüşülmedi. Konunun ilgisizleri ile masaya oturuldu. Bu politika Suriye’ye zarar verdi. Rusya, Suriye’de üsler kurdu; Akdeniz’e yerleşti. Türkiye “bölgesel güç” olma potansiyelini kullanamadı. Hatta bölgede “barış gücü” oluşturmak bile aklına gelmedi.

Bu, ABD’nin politikasıydı. İsrail’i bölgeye yerleştirmek, devlet kurdurmak istiyordu. BOP, Müslümanları yok etme projesiydi. Bir Türkiye yöneticisinin BOP Eşbaşkanlığı yapması İslam dünyasına ihanet değil miydi? ABD, Suriye probleminin çözülmesini istemiyordu. “Esad’la asla normalleşmeyeceklerini, normalleşmeyi desteklemeyeceklerini” ilan etti. Türkiye ve İslam dünyasının geleceği ABD ve Batılıların insafına bırakılamazdı.

Türkiye’nin tarihi ve tabii yönü İslam dünyasının yanıdır. 63 yıldır AB’nin kuyruğuna takıldık; orijinal dış politikamızı üretemedik. Türkiye zarar gördü; İslam coğrafyası kan gölüne döndü. Bütün kurumları ile İslam Birliği’nin kurulmasından başka bir çıkış yolu görülmüyor.