Uluslararası Af Örgütü’nün 2022 raporuna göre, insan hakları cephesinde yaşanan düşüş kontrolsüz şekilde devam etti. Raporun Türkiye kısmında ise “İnsan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkumiyet kararları devam etti” denildi.
Uluslararası Af Örgütü 2022 yılı Yıllık Raporu’nu yayımladı. Raporda, 2022 yılının uluslararası düzen için bir dönüm noktası olduğu belirtilerek, “Bu yıl ABD ve diğer Batılı güçlerin işbirliği yaptığı Atlantik ittifakının yenilendiğine tanık olduk. Daha bir yıl önce, 2021’de Afganistan’ın kaotik biçimde çekilmesinin ardından, bunun olacağını hayal etmek bile zordu. Ne var ki insan hakları cephesinde bir dönüm noktası olmadı. Aksine, düşüş kontrolsüz devam etti” denildi. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırılarının uluslararası çok taraflı sistemi daha da istikrarsızlaştırmaya hizmet ettiğinin altı çizilen raporda, savaşın hem kaynakları hem de dikkatleri iklim krizinden ve insanların çektiği acılardan uzaklaştırdığı ifade edildi.
‘DÜNYAYI UÇURUMA SÜRÜKLEYEBİLECEK İHANET’
Batı’nın Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline verdiği tepkilerin kendi çifte standartlarının ve BM Şartı’nın diğer pek çok ihlaline karşı sonuçsuz kalan tepkilerinin altını çizdiğine dikkat çekilen açıklamada, şöyle denildi:
“Bu da istikrarsızlığı ve cezasızlığı körükledi. Rusya’nın saldırı savaşı dünyanın geleceği için bir şey gösteriyorsa, o da etkili ve tutarlı bir şekilde uygulanan, kurallara dayalı bir uluslararası düzenin önemidir. Ukrayna’yı destekleyen koalisyona liderlik edenler, dünya nüfusunun çoğunluğuna fayda sağlayan uluslararası bir sisteme yeniden bağlılık için çabalarını artırmalı ve başka ortaklıklar geliştirmelidir. 2023, bir dünya savaşının küllerinden yaratılan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 75. yıl dönümü. Milyonlarca insanın hayatı pahasına gelen özgürlükleri ve ilkeleri hayata geçirmek için dünyanın bir kez daha yanmasını beklemeyelim. 2023, insan haklarını savunmak için bir dönüm noktası olmalı: Dünya liderlerinin bundan azına karşılık gelecek her adımı, dünyayı uçuruma sürükleyebilecek bir ihanettir.”
TÜRKİYE’DEN…
Küresel, bölgesel ve ülke değerlendirmelerinin yer aldığı raporda Türkiye’ye ilişkin ise şu değerlendirmeler yer aldı:
“İnsan hakları savunucuları, gazeteciler, muhalif siyasetçiler ve diğerleri hakkında temelsiz soruşturmalar, yargılamalar ve mahkumiyet kararları devam etti. Parlamento, mevcut yasalarda çevrimiçi ifade özgürlüğünü daha da kısıtlayan sert değişiklikler yaptı. Polis, birçok ilde yasaklanan Onur Yürüyüşleri’ne katılan yüzlerce kişiyi hukuka aykırı güç kullanarak gözaltına aldı ve barışçıl toplanma hakkı ciddi şekilde kısıtlanmaya devam etti. Danıştay, 2021 tarihli İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını bozmayı reddetti. Türkiye, dünyanın en yüksek sayıda mülteciye ev sahipliği yapan ülkesi olmayı sürdürdü. Ancak siyasetçiler arasında ve medyada yükselen mülteci karşıtı ırkçı söylemlerin yarattığı zeminin etkisiyle Afganların ve diğer mültecilerin başvuruları alınmadan geri gönderilmeleri ölümlere ve ciddi yaralanmalara neden oldu. İşkence ve diğer türde kötü muameleye ilişkin ciddi ve güvenilir iddialar söz konusuydu.”
İşte Türkiye’nin 2022 insan hakları karnesi:
- Haziran ayında, üç medya kuruluşundan 16 gazeteci ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı, Diyarbakır’da “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla tutuklu yargılanmak üzere cezaevine gönderildi. Yıl sonunda hâlâ iddianame hazırlanmamıştı.
- Gülşen, Nisan ayında kendisi ile bir grup üyesi arasında geçen mizahi bir konuşmaya dair sosyal medyada dolaşan bir video nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan Ağustos ayında cezaevine girdi. Üç gün sonra ev hapsine alındı, ev hapsi iki hafta sonra kaldırıldı. Davası yıl sonunda hâlâ devam ediyordu.
- Eylül ayında, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, 2019’da Türk Tabipleri Birliği(TTB) Merkez Konseyi’nin 11 üyesine yönelik terör propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlamalarıyla verilen mahkumiyet kararını bozdu. Ekim ayında savcı karara itiraz etti. Yıl sonunda itiraz hâlâ sonuçlanmamıştı.
- Ekim ayında parlamento, “sansür yasası” olarak anılan bir paketle çeşitli yasalarda değişiklikler yaptı. Tedbirler, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçunun getirilmesi ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun yetkilerinin artırılmasını içeriyordu. Bu değişikliklerle birlikte kurum sosyal medya şirketlerini içerikleri kaldırmaya ve kullanıcı verilerini paylaşmaya zorlama, aksi halde para cezasına çarptırma ve bant genişliğini ciddi şekilde azaltma yetkisi elde ediyordu. Yasa ayrıca cezai, idari ve mali sorumluluklar ekleyerek, sosyal medya şirketlerine yönelik mevcut katı kuralları daha da genişletiyordu.1Aralık ayında, Bitlisli gazeteci Sinan Aygül, doğrulanmamış cinsel istismar iddialarını paylaştığı bir tweet nedeniyle yeni suç kapsamında tutuklanan ilk kişi oldu. 12 gün sonra, 22 Aralık’ta serbest bırakıldı.
- Aralık ayında siyasi güdümlü bir davada mahkeme, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu “kamu görevlisine hakaret” suçundan mahkum etti ve siyasetten men etti. Yargılama, İmamoğlu’nun 2019’da medyaya yaptığı yorumlarda Türkiye’nin Yüksek Seçim Kurul üyelerini “ahmak” olarak nitelendirdiği iddiasıyla açıldı. Temyiz kararı bekleniyor.
- Yetkililer, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nı, 1980’ler ve 1990’lardaki zorla kaybetmeleri protesto etmek için düzenli olarak bir araya geldikleri Galatasaray Meydanı’nda barışçıl toplanma hakkından mahrum etmeye devametti. Haziran ayında çevik kuvvet polisi grubun 900. barışçıl toplanmasını engelleyerek insan hakları avukatları Öztürk Türkdoğan ve Eren Keskin ile çok sayıda kayıp yakınını gözaltına aldı. Ağustos ayında polis, Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü münasebetiyle Altınşehir Mezarlığı’nda düzenlediği barışçıl protestoyu engelledi ve 14 kişiyi gözaltına aldı. Ağustos 2018’de 700. toplanmaya katılan 46 kişi hakkındaki temelsiz yargılama devam etti. Eylül ayında polis, grubun beşinci duruşması öncesinde Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapmasını engelledi ve üçü avukat olmak üzere 16 kişiyi gözaltına aldı.
- Onur Yürüyüşleri’ne yönelik hukuksuz kısıtlamalar devam etti. LGBTİ+ hakları örgütleri ülke genelinde 10 Onur Yürüyüşü’nün yasaklandığını ve Onur Haftası’nda 530’dan fazla kişinin gözaltına alındığını belgelediler. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) rektörlüğünün üç gün önceden tüm öğrencilere e-posta yoluyla Onur Yürüyüşü’ne “kesinlikle izin verilmediğini” bildirmesinin ardından 10 Haziran’da polis, öğrencilerin gerçekleştirmek istediği Onur Yürüyüşü’nü engelledi ve 38 öğrenciyi gözaltına aldı.
- Haziran ayında yetkililer, İstanbul’daki tüm Onur Haftası etkinliklerini keyfi olarak yasakladı. 26 Haziran’da polis, yasağa karşı koyarak İstiklal Caddesi’nde toplanan LGBTİ+ aktivistlerini göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullanarak dağıttı ve en az 370 katılımcıyı keyfi olarak gözaltına aldı.
- Ekim ayında savcı, Ocak 2021’de düzenlenen bir protesto sırasında “kamu malına zarar verme” suçundan yargılanan sekiz Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinden dördünün, suç teşkil eden bir eyleme dair kanıt sunulmamasına rağmen, mahkumiyetini talep etti. Bu suçun dört yıla kadar hapis cezası var. Mayıs ayında kampüste düzenlenen Onur Yürüyüşü sırasında gözaltına alınan 70 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin tamamı Kasım ayında “Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama” ile suçlandı.
- 2021’de ikinci büyük muhalefet partisi olan Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP)kapatılması ve 451 yönetici ve üyesine 5 yıl siyaset yasağı verilmesine yönelik dava, yılsonunda hâlâ sürüyordu. Kasım ayında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM),Türkiye’nin, HDP eski Eş Genel Başkanı
- Figen Yüksekdağ ve diğer 13 eski milletvekilinin haklarını, devletlerin insan haklarını kısıtlama yetkisini sınırlayan 18.Madde kapsamında ihlal ettiğine hükmetti.
- Nisan ayında İstanbul 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde “kadın haklarını savunma kisvesi altında, yasa dışı ve ahlak dışı faaliyetlerde bulunduğu… Türk aile yapısını zedelediği” iddiasıyla Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na yönelik kapatma davası başladı.
- İstanbul’daki Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne “toplumda LGBT+ olarak bilinen bireylerin cinselliğini normalleştirerek çocukların cinsel yönelimlerini etkilemeye çalışmak” iddiasıyla Mayıs ayında açılan dava yıl sonunda devam ediyordu. Merkezin faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik Şubat ayında verilen ayrı bir mahkeme kararı, Nisan ayında kaldırılmıştı.
- Nisan ayında, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 2018 yılında gerçekleşen gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetiyle suçlanan 26 Suudi vatandaşın gıyabında yargılanmasını askıya aldı ve davanın Suudi Arabistan’a devredilmesine karar verdi. Bunun üzerine iki ülke arasındaki ikili ilişkiler gelişti.
- 2015 yılında insan hakları avukatı Tahir Elçi’yi öldürmekle suçlanan üç polis memuru ve PKK üyesi olduğu iddia edilen bir kişinin yargılanmasına ikinci yılında devam edildi.
- 2011 yılında Hopa ilçesinde düzenlenen bir protesto sırasında Metin Lokumcu’nun ölümüne neden olmaktan 2020 yılında suçlanan 13 polis memurunun yargılanmasına da devam edildi.
- İHD Eş Başkanı Öztürk Türkdoğan’a yıl içinde “örgüt üyeliği”, “kamu görevlisine hakaret” ve “Türk milletini aşağılama” suçlarından üç ayrı dava açıldı. İlk iki yargılamada verilen beraat kararlarına yapılan itirazlar Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nde henüz karara bağlanmadı. Üçüncü yargılama yıl sonunda devam ediyordu.
- Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında mahkemeler AİHM kararlarını uygulamazken, Cumhurbaşkanı ve hükümetin diğer üst düzey üyeleri bu kararların Türkiye’yi bağlamadığını iddia ettiler. Osman Kavala’nın 2019 kararı uyarınca cezaevinden tahliye edilmemesi, Şubat ayında Avrupa Konseyi’nin Türkiye aleyhine ihlal prosedürü başlatmasına neden oldu. Bu, şimdiye kadar bir üye devlete karşı başlatılan ikinci ihlal prosedürüydü. Nisan ayında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, herhangi bir delil olmamasına rağmen Osman Kavala ve diğer yedi kişiyi yeniden yapılan Gezi Parkı yargılamasında suçlu buldu. Osman Kavala, “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan hüküm giydi ve şartlı tahliye imkanı olmaksızın müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Osman Kavala’ya yardım ettikleri iddiasıyla sanıklardan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman, Can Atalay, Mine Özerden, Çiğdem Mater, Hakan Altınay ve Yiğit Ekmekçi 18’er yıl hapis cezasına mahkum edildi. Bu kişiler hakkındaki mahkumiyet kararlarına yapılan itirazlar, yıl sonunda Bölge Adliye Mahkemesi’nde beklemedeydi.
- Yine Nisan ayında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 2016’daki darbe girişiminin ardından kapatılan Özgür Gündem gazetesi ile bağlantılı ana davada insan hakları avukatı Eren Keskin hakkında “terör örgütüne üye olmak” suçundan verilen mahkumiyeti ve cezayı onadı. Özgür Gündem’in bir günlük nöbetçi genel yayın yönetmenliğiyle ilgili yargılamaların ardından Eren Keskin’in cezaları yıl sonunda toplam 26 yıl dokuz aya ulaştı. İtirazlar Yargıtay’da henüz karara bağlanmadı.
- Mayıs ayında AİHM, Taner Kılıç’ın 2017 ve 2018’deki tutukluluğunun özgürlük, güvenlik ve ifade özgürlüğü haklarını ihlal ettiğine hükmederek “tutuklanmasının, iddia edilen suçları işlediğinden şüphelenmek için makul nedenler olmaksızın gerçekleştiği” sonucuna vardı. Kasım ayında Yargıtay, uzun yıllardır devam eden Hak Savucuları Davası ile ilgili, Taner Kılıç’ın “terör örgütü üyeliği” suçundan haksız mahkumiyetini “eksik soruşturma” gerekçesiyle, diğer üç insan hakları savunucusunun “terör örgütüne yardım” suçundan mahkumiyetini ise “delil yetersizliği” nedeniyle bozdu.
- Eylül ayında Göç İzleme Derneği’nin en az15 üyesi, personeli ve yönetim kurulu üyelerinin de aralarında bulunduğu 23 kişi hakkında “terör örgütüne üye olmak” suçlamasıyla dava açıldı. Savcılık, derneğin yayımladığı üç raporun “terör örgütü propagandası” amaçlı olduğunu ve çeşitli yabancı kaynaklardan sağlanan fonların silahlı bir gruba aktarıldığını iddia etti. Davanın ilk duruşması 13 Aralık’ta görüldü.
- Ekim ayında Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı “terör örgütü propagandası yapmak” suçundan tutuklandı. Fincancı katıldığı bir canlı yayında, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde PKK üyelerine karşı kimyasal silah kullanıldığı iddialarına ilişkin bağımsız bir soruşturma yapılması yönünde çağrıda bulunmuştu. İstanbul 24. Ağır Ceza Mahkemesi aynı suçlamayla hazırlanan iddianameyi Aralık ayında kabul etti. İlk duruşma 23 Aralık’ta görüldü.
- Hükümetin açıkladığı resmi istatistiklere göre erkekler yılın ilk 10 ayında kadın cinayetlerinde en az 225 kadını öldürdü ancak bazı raporlar çok daha yüksek sayılar kaydetti. Örneğin Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 393 kadının öldürüldüğünü bildirdi.
- Mart ayında, Diyarbakır merkezli Rosa Kadın Derneği’nden üç kadın, polis tarafından gözaltına alındı ve asılsız bir şekilde “terör örgütüne üye olmak” ile suçlandı. Savcılar, derneğin Dünya Kadınlar Günü ve Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinliklerinin silahlı bir grubun talimatıyla yapıldığını öne sürdü.
- Temmuz ayında, Türkiye’nin en yüksek idare mahkemesi olan Danıştay, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nden (İstanbul Sözleşmesi) çekilmeye yönelik 2021 Cumhurbaşkanlığı kararının iptali için onlarca kadın örgütü, baro ve diğer kuruluşların yaptığı başvuruyu reddetti. Mahkeme bu kararla, yürütmenin sözleşmeden tek taraflı olarak çekilmesini bilfiil tasdiklemiş oldu. Konsey’in başvuruları reddetme kararına karşı yapılan itiraz henüz bir karara bağlanmazken, kadın hakları örgütlerinin çok sayıda ayrı başvurusu yıl sonu itibariyle hâlâ değerlendirmeye alınmamıştı.
- Eylül ayında, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), LGBTİ+’ların “virüs” olarak anıldığı ve “ailelerin yıkımına” neden olmakla suçlandığı bir “kamu spotu” videosuna onay verdi. Video, İstanbul’da yapılacak LGBTİ+ hakları karşıtı bir gösterinin duyurusunu yapıyordu.
- Türkiye yetkilileri, sınırda koruma bekleyen binlerce Afgan’a yönelik, başvuruları alınmadan İran’a geri gönderilmeleri için atış mühimmatı dahil olmak üzere hukuka aykırı güç kullandı. Bazı durumlarda sınırdan geçmeye çalışan Afganlara karşı ateşli silah kullanıldı ve bu olaylar ölüm veya yaralanmalarla sonuçlandı. “Gönüllü geri dönüş” kisvesi altında, bazı kişiler hukuka aykırı bir şekilde uçaklarla Afganistan’a sınır dışı edildi.
- Temmuz ayında AİHM, Akkad/Türkiye Davası’nda Türkiye’de yasal olarak ikamet eden Suriyeli bir erkeğin “gönüllü geri dönüş” kararının kötüye kullanılması suretiyle Suriye’ye zorla gönderilmesinin, başvurucunun iade edildiği sıradaki nakil koşulları nedeniyle, geri gönderme yasağının, başvuru hakkının, özgürlük ve güvenlik hakkının ve alçaltıcı muamele yasağının ihlali olduğuna karar verdi. İnsan hakları örgütleri, Şubat ve Temmuz ayları arasında Türkiye makamlarının yüzlerce Suriyeli mülteciyi keyfi olarak gözaltına aldığını, alıkoyduğunu ve hukuka aykırı şekilde geri gönderdiğini belgeledi.
- Görgü tanıkları, Nisan ayında İstanbul’daki Marmara (eski adıyla Silivri) Cezaevi’nde kalabalık bir gardiyan grubunun mahkumları dövdüğünü ve intihara sürüklediğini bildirdi. Ferhan Yılmaz adlı bir mahkum, gardiyanlar tarafından işkence ve diğer türde kötü muameleye maruz bırakıldığı iddia edildikten sonra Nisan ayında hastanede öldü. Diğer on mahkumun da gardiyanların kendilerini dövdüğünü bildirmeleri üzerine ülke çapındaki farklı cezaevlerine nakledildiği öne sürüldü. Silivri İlçe Cumhuriyet Başsavcılığı iddialarla ilgili soruşturma başlatıldığını duyurdu ancak yıl sonunda henüz sonuç belli değildi.