Mesela, uluslararası hukuka göre her ulusun kendi kaderini tayin etme ve özgür iradesini kullanma hakkı mevcuttur. Bunun anlamı da her halk kendi ana dilinde, kendi toprağında ve kendi kültüründe ilerleme ve yaşama hakkına sahiptir.
Ancak gerçekte bu böyle miydi? Her ulus bu haklara sahip midir? Aslına bakarsak, bazıları sahiptir. Örneğin Yahudi halkı bu haklardan kendilerine asla mülk olmamış topraklarda son damlasına kadar yararlanmaktadır. Bunun da ötesinde Yahudi devletinin kuruluşu BM sponsorluğunda gerçekleşti. Komünist bloğun çökmesinin ardından Hırvatistan, Makedonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Letonya, Litvanya, Estonya, Ukrayna, Beyaz Rusya, Moldova, Gürcistan ve Ermenistan’a uluslararası hukuktan doğan kendi kaderlerini tayin hakkı koşulsuz olarak tanındı. Öte taraftan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Çeçenya ise mutlak olarak bu haktan mahrum bırakıldı. Onlara tanınan şey en fazla, bu hakların bazı formları idi. İlk grup ülkelerin tamamen Hristiyan olduklarını veya Hristiyan kültür, tarih ve kanunlara sahip olduklarını fark etmemek mümkün değildir. Bu ülkeler bağımsızlık kazandıkları zaman herhangi bir muhalefet ile karşılaşmadılar. İkinci grup ülkelere gelince ki bunların tamamı Müslüman kimliğe sahiptir, onlar Hristiyan kanunlarına dayalı ve Sovyet geçmişinin kaçınılmaz mirasına mebni değerlerle uzlaşmaya razı edilmek istendi.
Bugüne kadar Çeçenler ve Tacikler tüm haklarına ve egemenliklerine özgürce karar vermeyi deneyen, tarihiyle, kültürüyle ve yaşam tarzıyla uyuşan bir Müslüman devlet kurmak isteyen iki halktır. Sonuç olarak Tacikistan ani bir Rus saldırısına ve akabinde yarım milyon Müslüman canın kurban gitmesine sebep olacak bir iç savaşa sürüklendi. Böylelikle dışsal bir hukuki ve siyasi sistem, dağılmış ve bölünmüş Tacik halkına dayatıldı. İşte Amerika’nın Afganistan ve Keşmir’de uygulamak istediği de tam olarak budur. İddia ettikleri gibi terörle mücadele diye bir savaş olmadığı için onların kendilerini haklı çıkarmak adına kullandıkları argümanları göz ardı edeceğiz. Tam tersine, BM’nin kendisi ve Amerika’yı kontrol edenler en tehditkâr terörist organizasyonlardır ve en tehlikeli terörist amelleri ifa etmektedirler.
Peki ya Çeçenya? Terörün gölgesinin, Çeçenya’yı yalnızca kendine ait olan, İslâm tarihi ve kültürüne uygun bir şekilde münhasır olarak kendi kaderini tayin hakkını kullanmak için avladığını düşünün