Sözlükte “yaklaşmak, yakınlaşmak” manasına gelen kurban, ıstılahta ise “muayyen bir vakitte, muayyen bir hayvanı ibâdet maksadıyla usûlüne uygun olarak kesme” manasındadır. Bugün kurbanın mahiyeti, şartları, farz ve adabı üzerine yazılmış-çizilmiş eserler bir hayli fazladır. Lakin acı bir durumdur ki; kurbanın ümmete kazandırdıkları, Rahmanın kurbanla ümmete öğretmek istediği mesajı ve kurbanın fedakarlık-teslimiyet öğretisini konu edinen eserler neredeyse yok denecek kadar azdır. İşte bu asırda Müslümanların yazdıklarını bu doğrultuda, konuştuklarını bu başlıklarla konuşması gerekir.
Kurban, Allah (c.c.)’ın İbrahim (a.s.)’a teslimiyeti, İsmail (a.s)’a tevekkülü sonucu verilen lütfu Rabbani ve aynı zamanda ümmeti Rabbani eğitimden geçiren mesaj-ı ilahidir. Kurbanın mesajı, kan akıtmak, hayvan boğazlamak veya bu gün zannedildiği üzere et bayramı yapmak değildir. Maksat; bir yönüyle Allah ile ve bir yönüyle de toplumda ihtiyaç sahibi olanlarla kurbiyyetin (yakınlığın) ziyadeleşmesidir.
Rabbimiz (c.c) ilahi saadete götüren işaretleri ümmete göstermek istediği vakit, bu öğretileri mümtaz şahsiyetlerin ulvi fedakârlık ve işleriyle öğretir. Her topluma bu işaretleri (ahlak, maneviyat, ilim, teslimiyet vs.) üzerinde barındıracak seçkin insanlar mutlaka gönderilmiştir ki toplumuna ve toplumundan sonraki topluluklara rehberlik etsin. Fedakarlığın büyük öğretmeni İbrahim a.s., Allah’a bütün nimetlerin feda edilebileceği hakikatini ispatlayarak Halilullah makamına erişti.Ve 4000 yıldan beri hayırla anılan insan oldu. Bu mesele bize şu mesajı haykırır; Allah’ın halili olmak ve hayırlara imza atmak isteyen insanlar, her zaman fedakârlıklarıyla toplumundaki diğer insanlardan bir adım önde olmuşlardır. Ve Allah’ın halili olmak secdelerin çokluğu ile değil Allah yolunda kurban (feda) edilen istek ve arzuların bolluğu ile mümkündür. Allah’ın halili olmak isteyenler kendilerini O’nun yolundan alıkoyacak tüm şeylerini feda etmek zorundadırlar. İnsanın Müslümanlığını anlamlandıran, Allah indindeki derecesini yükselten ve ahireti bayrama tebdil eden ulvi iş, fedakârlıktır. Gerçek iyiliğe erişmek de ancak bununla olur. “Sevdiğiniz şeylerden infâk etmedikçe (fedakarlık etmedikçe) , aslâ birr’e (gerçek iyiliğe) erişemezsiniz.” (Ali İmran 92) buyuran Rabbimiz c.c. gerçek iyiliğe erişmenin yolunun kendisi için kesilen lezzetlerden geçtiğini bildirir.
Kurban da bu bağlamda tüm sevilen-nefse hoş gelen dünyalıkların Allah’a feda edilebileceği mesajının pratik şeklidir.Rabbimiz fedakarlık ve teslimiyet şuurunun oluşabilmesi ve ya diri kalması adına her yıl hatırlatır bizlere İbrahimi, İsmaili, bıçağı ve koçu… Bir başka deyişle kurban, koyun nimetinin Allah’a feda edilebileceğini öğrettiği gibi, beden ve yaşam nimetinin de Ona adanması gerektiğini bize öğretmektedir. Hakikatte Allah’ın İbrahim (a.s.)’dan istediği; İsmail’in kurban edilmesi değil, Allah uğruna her şeyini adaması gerektiği idi. Adanmak Allah uğruna şehvetleri kesmek, şahsi iradeyi bırakıp Allah’ın iradesine teslim olmaktır. Kurbanın bu mesajını görmeyenler, hakikatte kurban kesmiş olmazlar. Koyunu herkes kesebilir ancak sevdiklerinden ve lezzetlerinden Allah için vazgeçenler azdır. Kurban koyunu adamak değil yeri geldiğinde manevi lezzetlerini dahi adamaktır.
Kurban kelimesinde; kesmek manasına gelen “zebeha” fiilinden ziyade, yaklaşmak manasına gelen “karabe” fiilinin kullanılması altında yatan manalara dikkat çekmek içindir. Denilmek istenmektedir ki her kurban Allaha yakınlaşmadır. Çünkü her fedakârlık Allah’a götüren bir yakınlıktır. Elbette ki kurbanın cismini kesmek ve kan akıtmakla Allah’a yakınlaşılmaz. Akıtılan kan ve boğazlanan hayvanla beraber onun perde arkasındaki tefekkür insanı Rabbine yaklaştırır. ”Ya rabbi bu koyunu adadığım gibi bedenimi, ömrümü, eşimi-işimi, malımı-makamımı sana adıyorum. Bu koyunu kestiğim gibi şeytani isteklerden, senin yolundan alıkoyan şeylerden, dünya sevgisinden kesilmek istiyorum” cümlelerini sarf etmek ve bu hususta tefekkür Allaha yakınlaştırır. Bundan dolayıdır ki bu cümleleri hatırına getirmeyen isterse binler kadar hayvan kessin yine kurbiyyet yerini bulmadıkça kurban sunmuş olmaz Allah’a.
Ümmetin çeşitli zorluklara maruz kaldığı, dinin bitirilmek veya içinin boşaltılmak istendiği şu asırda Müslümanlara düşen vazife, kurban bayramını dahi feda etmektir. Bugün İslami hizmetlerin ve hareketlerin kuvvet bulması için bir çok kardeşimizin kurban bayramını feda edip bayramda dahi hizmet peşinde koştuğuna şahit olmakta bu gözler. İşte bu asırda İbrahim olabilmek böyle manevi lezzetleri terk etmekle olur. Ahireti bayram edebilmek, bayramları feda edebilmek ile olur.
Sahte ilahlara kurban sunmaktadır bugün dünya. Madde tanrısına maneviyat, sanat tanrısına kitleler, futbol tanrısına fanatikler, şehvet tanrısına nesiller, moda tanrısına gençlik, Batı tanrısına Doğu, para tanrısına ömür, dünya tanrısına ahiret kurban edilmektedir. Böyle sahte tanrılara kurbanların sunulduğu, Müslümanların koyun gibi kanlarının akıtıldığı ve yine liderlerin koyun gibi güdüldüğü şu asırda kurtuluş ancak Allah’a adanan nesillerin yetiştirilmesi ve bu nesillerin İslam medeniyeti için çalışması ile mümkündür.
Sonuç olarak; Bugün Müslümanlar kendi İsmaillerinin farkına varmalı. Adı ne olursa olsun kişinin en sevdiği onun İsmailidir, amma malı, amma makamı, amma eşi-dostu, amma etiketi-lükse düşkünlüğü. Bugün bu konu üzerinde muhasebeler edilip İsmailler tespit edilmeli ve birer kurban olarak Allah’a sunulmalı. Ümmet bunları bir kenara bırakıp da dünyaya dalarsa daha çok kurbanlar verilir Irak’ta, Filistin’de, Gazze’de. Bizler İbrahimliği kuşanmadığımız müddetçe daha çok İsmaillerin kanı akar.
İbrahim’e müjde tam bıçağı kaldırdığı anda geldi bir koç olarak. Bugün de ümmet İbrahimliği kuşandığı anda muştulanacaktır İslam Medeniyeti. Ne zaman ki Allah’ın rahmetini celp edecek fedakâr insanlar olursa, ne zaman Kur’anî metoda dönülürse nasrullah (Allah’ın yardımı) o zaman vuku bulacaktır inşaallah…