İbrahim Karagül'ün "16 Nisan Cephesi: Bir hazırlık mı var? Gerekirse Şam’la masaya oturulur.." başlıklı yazısı:
Türkiye'ye karşı bir “referandum cephesi” kuruldu. İçerideki “Hayır” cephesi ile dışarıdaki “Hayır” cephesi arasındaki ilişki tartışma olmaktan çıktı. Üstelik bu cephe, sadece 16 Nisan'da verilecek kararı etkilemekle sınırlı değil. Daha geniş, daha derin, öncesi ve sonrası olan bir hesap. “FETÖ ve PKK da hayır diyor” ifadesine içerleyen ve sert reaksiyon gösterenlerin, son bir hafta içinde oluşan bu çokuluslu ortaklığahiçbir açıklama getirememeleri oldukça dikkat çekici.
Çünkü açıklayabilecekleri bir durum değil. Çünkü “cephe”nin içinde hazmedilemeyecek yabancı unsurlar var. Ülkemize açıktan düşmanlık eden, açıktan saldıran ülkeler ve örgütler var. Terör çeteleri var, istihbarat ağları var, 15 Temmuz ve benzeri saldırıların arkasında yer alan operasyonel yapılar var. Son on yılın hesaplaşması var. Bu hesaplaşmaya bağlı çokuluslu irade var. Türkiye'yi durdurmaya, sınırlamaya, diz çöktürmeye, ehlileştirmeye, rehin almaya dönük bir plan var. Berlin'den Kuzey Suriye'ye uzanan kuşatma harekatı.. Kuzey Suriye'deki Türkiye karşıtı cephe ile Almanya'nın öncülük ettiği ve bütün Avrupa'ya yayılmak istenen Türkiye karşıtı keskin kampanya birbirini tamamlayan tek proje olarak önümüze serildi. Avrupa başkentlerinin tepkileriyle FETÖ kalıntılarının tepkileri, PKK/PYD örgütünün tepkileri tek bir siyasi dile dönüştü. Bir çokuluslu ortaklık kuruldu, Berlin'den Kuzey Suriye'ye uzanan bir hat oluşturuldu. Bu hat; bu yeni düşmanlık çizgisi, kalıcı bir kuşatma, çevreleme, sıkıştırma operasyonudur. Basit gibi görünen, münferit reaksiyonlar olarak tartışılan, seçime endeksi tanımlanan yeni gerilim hattı, 16 Nisan'dan sonra da devam edecektir. Referandum öncesi bir hazırlık mı var? Bu cephe, 16 Nisan öncesi, yüksek sesle konuşmaların ötesinde, bir takım rahatsız edici, endişe verici eylemlere girişebilir. Toplumsal infial uyandıracak bir ters yumruk vurabilir, referandumu etkileyecek açık müdahaleler yapabilir. Herkesin dikkatli olmasında yarar vardır. Neden böyle? Neden içeridekiler ile dışarıdakiler tek bir cephede toplandı? Neden Suriye'nin kuzeyinden Türkiye'yi kuşatmaya çalışanlar ile Avrupa Birliği üzerinden Türkiye'yi boğmaya çalışanlar birlikte hareket ediyor? Neden hem Güney kapılarımızı hem de Batı'ya açılan kapıları kapatmaya çalışıyorlar? Referandum neden hem bölgesel hem de küresel ölçekte bir sarsıntıya yol açtı? 16 Nisan küresel ölçekte sarsıntıya neden olacak Çünkü, Münbiç üzerinden servis edilen tiyatro ile Berlin üzerinden servis edilen tiyatro aynı merkezlerden yönetiliyor. Çünkü bu seçim, özellikle de güçlü bir “Evet” hem Batı ile ilişkilerde hem yakın coğrafyada derin sarsıntıya, jeopolitik değişimlere yol açacaktır. Bu yüzden 16 Nisan'da verilecek karar, sadece bir Anayasadeğişikliği değil, bir tarihi kırılmadır, Türkiye için yeni bir sayfanın açılmasıdır, yüz yıl süren tarihin yenilenmesi, yeni bir yükseliş tarihinin başlaması demektir. Bu sistemik değişim, Türkiye'nin bütün uluslararası ilişkilerinin, bölge ve dünyaya bakışının yeniden formatlanmasıdemektir. Cumhurbaşkanlığı sistemi için yapılacak 16 Nisan tercihinin Türkiye'nin seçimi olmaktan çıkarılması, bu amaçla küresel ölçekte karşı kampanya yapılması bu yüzdendir. Bir Türkiye düşmanlığı projesi servis ediliyor Münbiç'e bakıyoruz; ABD, bir terör örgütü üzerinden ülkemizi çevrelemeye, kuşatmaya çalışıyor. Pentagon ve CIA, Türkiye'nin, bir NATO müttefikinin bütün itirazlarına, can alıcı uyarılarına rağmen PKK'yı “ortak” ilan ediyor, ülkemize karşı açıkça düşmanlıksergiliyor, bırakın Münbiç'i Türkiye destekli ÖSO'ya teslim etmeyi, Fırat Kalkanı harekatını sona erdirmeye çalışıyor, ülkemizi Suriye'nin dışına itmeye yelteniyor. Tam bu sırada Almanya'ya bakıyoruz: Türkiye'nin vekillerine, bakanlarına hatta Başbakanı'na sınırlar koyuyor, toplantılarını iptal ediyor, oradaki vatandaşlarımızın demokratik haklarına müdahale ediyor, düşmanlık örnekleri sergiliyor. Almanya ile birlikte, Alman etkisi altındaki ülkeler de aynı pozisyonu alıyor, müthiş bir Türkiye düşmanlığı tezini bütün Avrupa'ya yaymaya çalışıyor. “İslam/tehdit” “Türkiye/tehdit” 1990'larda başlatılan “İslam/tehdit” eşleştirmesi Avrupa üzerinden, Almanya öncülüğünde “Türkiye/tehdit” tezine dönüştürülmeye çalışılıyor. Türkiye karşıtlığı yeni küresel siyasi söylem olarak, yeniş bir ideolojik doktrin olarak öne çıkarılıyor, bu amaçla ülkemizin komşu bölgelerinde yoğun kampanya yürütülüyor. İran sınırından, Akdeniz'e kadar bütün o kuşağı, PKK üzerinden denetim altına almaya, Suriye'yi parçalamaya, o bölgeyi gelecekte bütün Ortadoğu haritasını şekillendirecek ana operasyon üssü yapmaya hazırlananlar, aslında aynı kuşak üzerinden Türkiye'yi vuruyor. 15 Temmuz'un ardından 16 Nisan cephesi kuruldu Biz bu kuşatmayı yarmaya dönük adımlar attıkça tehditler daha da büyüyor. Bu sefer, Suriye üzerinden başlatılan kuşatmayı Avrupa'ya yayıyorlar, AB ülkeleriyle aramıza duvarlar örmeye çalışıyorlar. Güney'de terör üzerinden, PKK üzerinden yürüttükleri kuşatmayı, Batı'da Almanya üzerinden, Alman nüfuzu altındaki ülkeler üzerinden yapıyorlar. Çok dikkat edin; AB ile aramızdaki kapıları kapatmaya çalışanlar, güneyden PYD ile, içeriden PKK ile bizi vuranlardır. Türkiye'nin bütün yönlerden çevrelenmesi gibi bir düşünce belirginleşiyor. Bu büyük hesap, gelip 16 Nisan hesaplaşmasına dayandı. Öyleyse 16 Nisan bizim için de, onlar için de büyük bir hesaplaşmadır. 15 Temmuz öncesi gibi bütün terör örgütlerinin yeniden tek cephe halinde saldırıya geçmesinin, koro halinde konuşmasının nedeni budur. 15 Temmuz'da da, 16 Nisan'da da cepheler aynıdır. Ülkemiz için yakın tehlike! İran'dan Akdeniz'e ulaşan o koridor Türkiye için en büyük tehdittir. Sadece bugün için değil, on yıllarca tehdit olmaya devam edecektir. O koridorun gerçekleşmesi Türkiye'nin parçalanma sürecini başlatacaktır. Türkiye'ye karşı açık savaşın ana cephesiolacaktır. Temellerini attığımız yeni Türkiye'ye topyekun saldırı buradan yapılacaktır. Bütün güvenlik stratejileri bu kuşak merkezi alınarak yapılmalıdır. Bu bölgedeki küçük ihmaller, yarın Türkiye'yi doğrudan vuracak tehditler olarak karşımıza çıkacaktır. Gerekirse Şam ile masaya oturulur.. Bu yüzden, o kuşakta hiçbir yabancı güç yer almamalıdır. Hiçbir ülke ya da örgüt denetim sağlayamamalıdır. ABD ya da bir başka yabancı ülke, PKK ya da bir başka örgüt bu kuşağa hakim olmamalıdır. Suriye'nin toprak bütünlüğü korunmalı, gerekirse Şam yönetimi buraları denetlemelidir. Türkiye için, PKK yerine Suriye'nin buraları kontrol etmesi daha önceliklidir. Belki bu sözüme kızanlar olacak ama, gerekirse Şam ile masaya oturulmalı, söz konuşu kuşak emniyete alınmalı. “Böyle bir şey olur mu” diyenler, oluşturulmak istenen haritaya baksınlar lütfen. Bütün bunların üstüne, 15 Temmuz'da olduğu gibi, 16 Nisan cephesi de dağıtılacaktır. Bu ülkenin, bu milletin tarih yürüyüşü olağanüstü bir güce ulaşmıştır, durdurulması artık mümkün değildir. Çünkü “Acımasız Mücadele” devam etmektedir.