Rumeysa Sarısaçlı Hocahanımın "'Yeni Türkiye' Dedikleri" başlıklı yazısı;
Ülke olarak farklı bir süreçten geçiyoruz. Bu sürece birileri ‘Yeni Türkiye’ diyor. Bu yazımızda ‘Yeni Türkiye’ söyleminin neler iddia ettiğini ve neler getirdiğini anlatmaya çalıştık… Türkiyemiz… Ümmetin umudu ülkemiz… Memleketimiz… Ülkemizde özellikle son birkaç yıldır, gerçekten tarihi bir süreç yaşanıyor. Yaşanılanlar o kadar karmaşık ve sıkıntılı ki söylemleri, olayları doğru tahlil edebilmek ve doğru tanımlayabilmek büyük bir marifete dönüşmüş durumda. Tüm bu durumu bizim cenah açısından değerlendirirken bir tarafın sürekli iddialarla, yaldızlı sözlerle, ütopik ifadelerle konuştuğunu ve hayatın içerisinde yaşanılanları, reel durumları görmezden geldiğini görüyoruz. İşte bu bağlamda siyasiler, ‘Yeni Türkiye’ söylemiyle kitlelerin zihinlerini, hayallerini, ideallerini peşlerinden sürüklemeyi başarabiliyorlar. Maalesef insanımız halen, söylem-eylem mukayesesini yapabilme olgunluğuna erişebilmiş durumda değil.
Bu sebeple, ülkede, söylenenler ile yapılanların birbiriyle tezat oluşturduğunu, gidişatın zannedildiği gibi olmadığını anlatmak hayli zor. Ancak anlaşılmasak da anlatmak zorundayız…
Son 3 yıldır sıkça dile getirilen ‘Yeni Türkiye’ söylemi, esasında içeriği ve kastı tam da anlaşılamayan bir söylem. Adeta bir yaldızlı iddia… Birileri ‘Yeni Türkiye’de her şey değişecek’ diyor ancak, bu her şeyin neleri kapsadığı net bir şekilde bilinmiyor. Bu söylemin kimi zaman parti programlarında, kimi zaman seçim vaatlerinde, kimi zaman da birebir konuşmalarda çeşitli iddialardan veya temennilerden öteye geçmediğini görüyoruz. Bu yaldızlı ifade, 2023 hedefleri ile daha da parlatılmaya, 2071 hedefleriyle ise büyük bir ideal haline getirilmeye çalışılıyor… İddiaya göre, ‘Yeni Türkiye’de adalet tesis edilecek, refah seviyesi yükselecek, ileri demokrasi gelecek, kimse kimseyle kavga etmeyecek, komşularla sıfır sorun olacak, toplumun tüm katmanlarıyla sivil toplumla sıkı bir diyalog halinde olunacak, kimse ötekileştirilmeyecek, fikir özgürlüğü korunacak, Kürt sorunu veya Güneydoğu sorunu hallolacak ve Türk-Kürt kardeşliği yeniden tesis edilecek vs. vs… Atalarımız ‘âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ demişler. Bugün gelinen noktada söylenenleri bir kenara bırakıp pratikte neler olduğuna daha da ötesi bizzat neler yaşadığımıza baktığımızda ‘Yeni Türkiye’nin nelere gebe olduğunu anlayabiliriz. Ülkenin Adalet bakanı (Bekir Bozdağ) dahi, ‘insanların adalete güveni kalmadı’ diyor. On binlerce insan, sorgusuz sualsiz, birilerinin ihbarı ile bir damga vurularak hapislere dolduruldu. Yüzbinleri aşan rakamlarla ifade edilen görevden alma, meslekten ihraç etme, mal varlığına el koyma gibi, aileleri de hesaba katarsak yüzbinleri etkileyen bir kıyım yaşanıyor. Birileri ve bir şeyler bahane edilerek yapılan büyük kıyımın başlangıcında, Cumhurbaşkanı Erdoğan: ‘at izi it izine karıştı’ dedi. Bugünlerde ise: ‘bunlara acırsak acınacak duruma geliriz’ diyor. Kimse yarın ne olacağını bilmiyor, bütün dindar insanlar tedirgin durumda. Çünkü bu kimselerle zerre alakası olmayan insanlar, adı sanı bilinmeyen, tanınmadık- bilinmedik birilerinin ihbarıyla içeri alınıyor. Oysa bundan tam 3 yıl önce şöyle söyleniyordu: ‘Bu ülkenin başbakanı olarak açıkça ifade ediyorum ki, Dicle’nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır.’(20 Mayıs 2014- twitter) Bugün koyun postuna bürünmüş kurtlar veya aleni kurt olduğu bilenen düşmanlar nice zulümler, kıyımlar yapıyor… Şimdi, tüm bu zulümlerden KİM MES’UL? Yeni Türkiye’de düşünce özgürlüğü olacağı iddia edildi. Oysa şu günlerde Türkiye’de muhalif bir ses neredeyse kalmamış durumda. Yapılanları biraz olsun eleştiren gazeteci ise işine son veriliyor, eleştiriyi artırırsa hapse atılıyor… Gelecek vadeden, etkili bir siyasetçi ise bir şekilde önü kesiliyor veya hapse atılıyor… Akademisyense ünvanı, görevi elinden alınıyor… İslam’ı anlatan hocaların ise, kitlelere ulaşması engelleniyor, seslerinin duyulmaması için envaı çeşit yöntem uygulanıyor… Önceleri sadece eleştiren hocalara yapılan engellemeler -daire daha da genişletilerek- İslam’ı biraz olsun anlatan tüm hocalara yapılmaya başlandı… Şu anda memlekette, biraz olsun İslami duyarlılığı olan insanların sesi çıkmaz oldu. Yeni Türkiye’de Türk- Kürt kardeşliği muhafaza edilecek denildi… İnsanların büyük beklentiye girdiği ‘barış süreci’, ne olduğu anlaşılmadan bir anda bitirildi. Yeni Türkiye’de milliyetçi bir döneme geçildi. Bunun üzerine bombalar patlamaya, terör tırmanmaya ve bunun akabinde karşılıklı olarak ırkçı söylemlerle beraber, nefret dili tekrar devreye girdi. Karşılıklı olarak köprüler atıldı, eski günler dahi aranır oldu… Geçmiş Türk atalarının geleneksel kıyafetleriyle merasimler düzenleyenler, aslında yeni Türkiye’ye dair mesajı çok açık bir şekilde vermekteydiler. Türklük vurgusu hemen her platformda dile getirilmeye başlandı. Bu vurgularla Kürtler için, yeniden bir ‘ötekileştirilme’ dönemi başlamış oldu. Her ne kadar ciddiye alınmayacak bir iddia gibi görünse de, bizim cenahın safdillerinin dile getirdiği bir iddia var ki akla zarar… Hızını alamayan bazı saflarımız ‘Yeni Türkiye’ söyleminin içinde (siyasiler dile getirmese de) ‘hilafet’ vaadinin dahi olduğunu iddia etti, halen de ediyor… İslami eğitimden uzak yetişmiş halk kitleleri safdilliğin de ötesinde her yapılanı hayra yormaya, İslami açıdan alenen yanlış olan durumları dahi ‘vardır bir bildiği’ anlayışıyla değerlendirmeye başladı. Laikliği tavsiye edenler, Mavi Marmara dramını göz ardı ederek ‘giderken bana mı sordunuz’ diyerek, yüreği yanık insanların yüreğini, Yahudi’nin kurşunundan daha fazla dağlayanlar, Mavi Marmara’da olanlara ‘manyak tipler’ diyenlere en ufak bir ses çıkarmayanlar… Cemaatleri bitirmeye ahdeden, alenen İslam ve Müslüman düşmanlığı yapan ulusalcı komünistleri, kritik yerlere yerleştirenler… Alttan alta hatta üstten üste, yani aleni olarak yüzlerce vakfı, derneği kapatarak İslami faaliyetlerin kökünü kazıyanlar veya kazınmasına göz yumanlar… Hiçbir kurumda, adeta namaz kılan dahi bırakmak istemezcesine dindarları kıyımdan geçirenler… ‘Anayasada İslam vurgusuna gerek yok, bunlar boş şeyler, bir yerde İslam yaşanıyorsa mesele bitmiştir…’ diyerek, Yeni Türkiye’nin yeni anayasasında böyle bir ifadenin olmasını dahi gereksiz gören, diğer taraftan ‘İslam yaşanıyorsa yeterli’ deyip İslam’ı hâkim kılma idealini yok edenler… Bunlar mı İslam’ı hâkim kılacak? Kardeşlerim bu gidişat bizi nasıl bir Türkiye’ye götürür bilinmez ama İslam’ın hâkimiyetine götürmeyeceği kesindir. İnsanımız yine aldanıyor, aldatılıyor… Asgari müştereğimiz olan kardeşliğimiz dahi yok ediliyor… Kardeşliğin gereği olarak uyarılar yapanlar düşman ilan ediliyor... Derin bir kutuplaşma yaşanıyor… Her bir soru işareti oluşturan durumda, ‘vardır bir bildiği’ mantığı devreye giriyor ve gerçekler görünmesin isteniyor… İslami kesim deve kuşu misali başını kuma gömdükçe gömüyor… Gerçekleri haykıranların, ‘Kral çıplak’ diye bağıranların sesleri duyulmasın diye gürültüler yapılıyor, şiddet uygulanıyor, kulaklara pamuklar tıkanıyor... Kralı da kralcıları da aldatan düzenbaz terziler, her yerde kol geziyor… Maalesef Yeni Türkiye’nin yakın zamanda eski Türkiye’yi (2002 öncesini) aratacağı, daha eski Türkiye’ye (1930’lu yıllara) doğru hızla gidildiği görülüyor. Temennimiz odur ki bu gidişata dur denilsin. Aksi halde hem İslamcıların hem de ülkemizin kaybedeceğinin farkına varılsın.