Esad rejiminin beklenmedik şekilde devrilmesi Suriye halkı bir umut, bölge ve Türkiye için bir fırsattır. Dış politikayı toparlayıp Avrupa ve ABD ile eski ilişki kalitesini yakalamak adına bir çıkış yoludur. Hamaset ve iç politika kaygılarından uzak durulursa, ekonomideki büyük problemlere rağmen Ankara’yı bölgede önemli bir noktaya taşıyabilir. Beraberinde, Kürt meselesini hallederse de Türkiye ayaklarındaki prangadan kurtularak başka bir yörüngeye oturabilir.
Yani, plan, program kararlılık varsa fırsat orada duruyor.
Aynı şekilde, yeni ABD yönetiminin Çin ve aslında ABD dışındaki bütün dünyayla ticaret problemi olacak. Trump’ın ifadesiyle, Amerika’dan ticari olarak istifade eden ama buna karşılık aynı faydayı sağlamayan ülkeler ve bloklarla mücadele başlayacak. Yeni ABD Başkanı, gümrük duvarları, kotalar, ticari engeller gibi birbirinden sert ve küresel ticaretin pek alışık olmadığı fikirleri uygulamak istiyor. Burada da riskle birlikte fırsatlar var. Ya da sürecin seyrine göre fırsatlar olabilir. Ne yaptığını bilen bir Türkiye bu çılgın ihtimallerden yararlanabilir. Plan, program ve illa da hazırlık varsa tabii. Şimdiye kadar olduğu gibi yine “dur bakalım ne olacak” dersek, fırsatlar akıp gider, risklerle baş başa kalırız. Bu da mümkün.
Aynı bahisten devam… Eğer Trump, Putin’e can simidi atıp Ukrayna işgalinde girdiği bataktan onu kurtarırsa Türkiye için yine bir fırsat var. Hem Rusya, hem de Ukrayna’yla muazzam bir ticari potansiyel açığa çıkabilir. Ticaretten yeterli pay çıkmazsa bile Rusya ile eşitsiz ilişkimizi dengeleme imkanı olabilir. Ankara’nın Batı başkentleri için yeniden değerli hale gelme potansiyeli açılabilir. Bakarsınız, Dışişleri Bakanı’nın dediği gibi “Türkiye ile Avrupa ilişkileri Sarkozy öncesine dönebilir.” Hatta, belki de Avrupa birliği dosyası yeniden açılabilir.
Hazırlık ve kararlılık varsa burada da fırsat var.
Gelelim içeriye…
Türkiye’nin ekonomi veya ekonomi başlığı altında yaşanan işsizlik, gelir dağılımı uçurumu, üretememek sorunu gibi müzminleşen birçok problemi var. Hepsi de hamle bekliyor.
Giderek daha çok insanın ve özellikle eğitimle gencin geleceğini ülke dışında araması gibi… Yargıya güvenin diplere inmesi gibi…Kadın cinayetlerinin giderek artması gibi… İş kazalarının bir türlü azalmaması ve Türkiye’nin Avrupa’da hep birinci sırada olması gibi… Okuma çağındaki bir milyona yakın çocuğunu bazı kademelerde okula gidememesi gibi… Mülakat yüzünden hak ettiği görevlere gelemeyen kim bilir kaç bin gencin uğradığı haksızlık gibi… İktidarın kulağını tırmalayan sözler söyleyenin soluğu hapiste alması gibi…
Ağır, can yakıcı ama istenirse birkaç ayda çözülebilecek böyle problemlerimiz var. Herhangi birinin veya hepsinin birden çözümü için bölgenin veya dünyanın değişmesini beklemeye de gerek yok. İktidar isterse çok kısa sürede hepsi birden tarih olabilir. Bu çağda taşınması ayıp böyle yüklerden bir çırpıda kurtulmak mümkün olabilir.
Her problemin çözümü için yağmurun yağmasını, güneşin doğmasını beklemeye gerek yok. Üstelik bazılarını çözmek zaten başlıbaşına yeni fırsatlar yaratıyor. İnsanların umudunu geri getirmek, geleceğini güvenli kılmak, adalet ihtiyacını karşılamak, fırsat eşitliğini güçlendirmek; yani ülkenin potansiyelinin engelleyen ne varsa yıkıp geçmek kolay. İktidar isterse buna kim mani olabilir?
Yeni yılı iyi değerlendirmek için bir yandan fırsatlara hazırlanırken, öte yandan eldeki problemlerimizi bir çırpıda çözüp geçmekten daha hayırlı ve değerli başka bir fikir görünmüyor. Hele de gelecek sene başında yine aynı şeyleri konuşma ihtimalinin ürkütücülüğü düşünülürse…