Yorgan mı sansür mü rahat uyutur?

2011’de, Çözüm Süreci aşkına TRT’de tanıtılan kitap; 2022’de, TRT Haber’de “yasaklı örgütsel yayın” diye gösterildi. O sırada, şu iki harfli zincir kitapçıda bile hala satılıyordu, yasaklı masaklı değil. Kitabın adı, Dağın Ardına Bakmak. Yazarı, şair Bejan Matur. TTB Başkanı Fincancı’nın evine yapılan baskında “yakalanmış”tı. İletişim Başkanlığı, haftalık Dezenformasyon Bülteni hazırlıyor. “Haftanın Yalanları” arasında örnek verileceğini … Yorgan mı sansür mü rahat uyutur? Devamı »

Eklenme Tarihi: 29 Eki 2022
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 29 Eki 2022
Yorgan mı sansür mü rahat uyutur?

2011’de, Çözüm Süreci aşkına TRT’de tanıtılan kitap; 2022’de, TRT Haber’de “yasaklı örgütsel yayın” diye gösterildi. O sırada, şu iki harfli zincir kitapçıda bile hala satılıyordu, yasaklı masaklı değil.

Kitabın adı, Dağın Ardına Bakmak. Yazarı, şair Bejan Matur.

TTB Başkanı Fincancı’nın evine yapılan baskında “yakalanmış”tı.

İletişim Başkanlığı, haftalık Dezenformasyon Bülteni hazırlıyor. “Haftanın Yalanları” arasında örnek verileceğini düşünmüyorsunuzdur herhalde.

Tarih boyunca sansür böyle işlemedi; baştan kondu, sonra kaldırılırdı hep.

Derler ki Vatan yahut Silistre oyunu ilk sahnelendiğinde seyirci coştu; “Biz muradımızı isteriz, Allah muradımızı versin” türü sloganlar atarak sokağa taştı…

Sultan Abdülaziz de alındı, yeğeni 5. Murad’a gönderme diye. Yazarı Namık Kemal, kışkırtıcı bulunarak tutuklandı ve sürüldü.

Ama oyun sahnelenmeye devam etti, yasaklanmadı.

Abdülaziz devrildi, tahtına geçen 5. Murad da devrildi, artık Abdülhamid’in sansür devri gelmişti…

Namık Kemal; bu kez “Bir şey ikilendi mi, muhakkak üçlenir de” minvalindeki dizeleri yüzünden, Sultan’ın evhamını kaşıdığı için yargılandı ve sürüldü.

Ancak Namık Kemal’in Abdülhamid’le irtibatı kesilmedi, İstanbul’dan uzak görevlere atanmaları da…

Sansür, Osmanlı’ya mahsus değildi. Fransız şairlerin, İngiliz yazarların da baş belası.

Kitap, bombadan tehlikeli görülüyordu. Fakat sansür, ne 18. ne de 19. yüzyıl Avrupa’sında geriye işledi.

Şiirler, kitaplar, oyunlar başta yasaklandı, sonra serbest bırakıldı. Serbestken yasaklanmadı.

Tarih, özgürleşme yönünde aktı.

İngiliz mabeynciler, Osmanlı sansür memurları, Rus tiyatro müfettişleri zamana yenildi.

Baskı onyılları, dayatma yüzyılları edebiyatın lehine geçti.

İki anlamda da; hem en sıkı sansürler bile giderek esneyip gevşedi hem de sansürü arkadan dolanmaya çalışırken edebiyat inceldi. Küçük adamları atlatmak için dolaylı anlatım sanatı, gelişip serpildi.

Dünya, edebi zenginliğini az veya çok sansüre de borçludur.

Sovyet çalışma kamplarından, Rus edebiyatının şaheserleri çıktı. Gogol’un Palto’sundan çıkmadılar yalnızca.

Cervantes, zindana atılmasa Don Kişot’la yine eğlenir miydi?

“Kitapların yakıldığı yerde insanlar da yakılır” diyen Alman şair Heinrich Heine, ülkesinde yasaklıydı. Fransa’dan Almanya’yı yermeyi sürdürdü. Nazilerin, kitaplarla birlikte insanları da yakmaya geleceği, yüzyıl evvel malum olmuştu ona.

Eserleri yakılan, kaçarak canını kurtaran İngiliz serşair John Milton söylemişti; kitapları öldürenler, aklın katilidir.

Edebiyata savaş açıp da kazanan yok tarihte.

Voltaire’in Candide/İyimserlik romanı, yurt dışında korsan yayınlandı, Fransa’ya kaçak girebildi. Ama bir daha çıkarılmadı.

Burjuvaziyi rahatsız etmek, otoritenin huzurunu bozmak, ayartıcı tasvirlerle genç dimağları çelmek ve kirletmek, yüz kızartıcı muzır şeylerden bahsetmek vesair… Nice şanlı kalemin başını, bu suçlamalar yaktı.

James Joyse’un Ulysses’i; Paris’te basıldıktan sonra ABD’ye girebildi, çok sonra İngiltere’de yasağı kalktı. Şimdi kült eser.

Pasternak’ın Doktor Jivago’suyla Soljenitsin’in Kanser Koğuşu; el altından yayıldı, samizdat yöntemiyle. Stalinizm gitti, onlar kaldı.

Bernard Shaw, tiyatro oyunlarını oynatabilmek için Mabeynci’yi; Gogol ise Müfettiş’i atlatmanın zekice yollarını bulmak zorundaydı.

Uyuyanın üstüne kar yağarmış. Sıcak ve kaliteli bir uyku için, ağır yorgan öneriliyor.

İyi ve kaliteli edebiyatın örtüsü ise sansür oldu hep. Ama dezenformasyonla mücadele kılığına sokulmuş sahte, karikatürleşmiş, travesti bir sansür değil, hakikisi.

Bejan Matur’u ne yapmalı şimdi? Robinson Crusoe’nun yazarı Daniel Defoe gibi teşhir direğine bağlayıp çürük yumurta mı attırmalı halka? Dezenformasyon Bülteni’ne mi koymalı?

AK Parti ekiplerine öykünüp kıyafet değiştirerek halkın arasında dolaşıyorum malum. Bugün Mersin Kitap Fuarı’ndayım. Önce Yavuz Oğhan’la sansür üzerine söyleşimiz, akabindeyse O Kadar da Uzun Boylu Değil kitabımın imza etkinliği var.

Bittabii sansürü, ironik övgülere boğacağız. Bilhassa dezenformasyonla mücadele kılıklı olanına; şeşi, beş gösterme başarısı için.

Ağır yorgan; uykuya dalmayı kolaylaştırıyor, rahat ve tatlı uykuya.

Sansür ise edebi zekayı uyandırıyor, deha ve başyapıtlar yatağı gibi.

Öyleyse türkümüz Melek Mosso’dan: “Keklik Gibi”

Çekin kalın yorganı üstünüze de; aman, zalim yastık diken olmasın yüzünüze, geceleri uyku girmemezlik etmesin sonra gözünüze.