Mesele bir halkla, belli bir toplumla, kültürle sınırlı olmayıp, insan doğasının özelliklerinden biridir.
Bütün insanlarda vardır, bu konuda bir ırktan diğerine hiçbir fark yoktur.
Bunun tüm toplumlarda mevcut olduğunu ve ayrıca bireysel olarak insanların yaşamlarını etkileyen hususlarda bulunduğunu görürüz.
Bunu insanların ruh hallerindeki dalgalanmalarda, tavırlarındaki değişikliklerde, istekleri doğrultusunda aldıkları kararlarda fark ederiz.
Fazla abarttıkları beklentilere kapılıp, acele etmenin tuzağına düştüklerini anlayınca, çok geçmeden pişmanlığa kapılırlar.
Evet, giden bir yıla veda kutlamalarının ışıkları söndükten ve onu takip eden yeni yılı yaşamaya başladıktan hemen sonra böyle bir şey yaşanır.
Dünyanın çeşitli yerlerinde bazı insanların hemen tatlı dilek beklentilerini yükselttiklerini, birkaç hafta veya ay sonra hayaller, umduklarının aksi bir biçimde sonuçlandığında, uğradıkları hayal kırıklığı şoklarının acısının şiddeti karşısında hayrete düştüklerini görürüz.
2024 yılı geçti ve birkaç ay sürecek, yerinden edilenlerin evlerine veya evlerinden geriye kalanlara dönmesine olanak sağlayacak bir ateşkesin sağlanması konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamadı.
Özellikle Gazze halkının, tüm uluslararası kuruluşların temsilcilerinin raporlarına göre tahammül edilebilir sınırı aşan acılarının şiddetini psikolojik olarak da olsa azaltacak şekilde beklenti çıtasını yükseltme hakkına sahip olduğu varsayılabilir.
Ancak beklentilerde çok ileri gitmenin, özellikle de bunlar sahadaki gerçeklere dayanmıyorsa, hiçbir faydası olmayacaktır.
Bu Filistin meselesinde geçerli olduğu gibi, diğer meselelerde de, örneğin Suriye meselesinde de geçerli.
Yukarıdakiler bağlamında bazıları, Suriye gerçekliğinin 2025 yılında daha iyiye doğru kökten değişebileceği yönündeki iyimser beklentinin haklı ve gerekli bir şey olduğunu söyleyebilir.
Gerekli olduğu konusuna gelince, bu kesinlikle doğru. Haklı olduğuna gelince, bu genellikle devrimlerin duygusal mantığıyla uyumlu, gerçekçi bir temele dayanmayan haklılıktır.
2011'in başlarında Arap Baharı denilen ayaklanmalar başladığında da böyle bir şey yaşanmamış mıydı?
Evet, yaşandı.
Peki, sonuç ne oldu?
Mısır ve Tunus hariç, bu ayaklanmalara tanık olan toplumların neredeyse her köşesinde yıkım yaşandı.
Sivil toplumun kimliğini değiştirmeye yönelik girişimlerin hızla bastırılması ve ardından derin devlet yapısını parçalama planlarının engellenmesi sonucunda sadece Mısır ve Tunus’ta istikrar sağlandı.
Elbette yalnızca Araplar abartılı beklentilere kapılma ve ardından kamuoyunun güvendiği politikacıların beklentileri karşılayamaması nedeniyle acı şoklarla yüzleşme olasılığı ile karşı karşıya değil.
Bu bağlamda dünya çapında pek çok siyasetçinin, ABD Başkanı seçilen Donald Trump'ın Beyaz Saray'ın anahtarlarını teslim almasına hazırlık yaparak onun kendi çıkarlarıyla tutarlı kararlar almasını beklemesi de bu abartılı beklentilere örnek verilebilir.
Bunlar arasında beklentileri abartma ve ardından hayal kırıklığı yaşama hatasına düşenler olacak mı? Bunun cevabını önümüzdeki günler verecektir.